Vilnius Zirvesi Sonrası NATO: Zirvenin Almanya’ya Yansımaları

SETA Berlin Koordinatörü Zafer Meşe, , SETA’nın düzenlediği “Vilnius Zirvesi Sonrası NATO’nun Savunma Stratejilerinde Ne Değişti?“ başlıklı web panelde, son günlerdeki gelişmeler ve NATO zirvesi bağlamında Almanya’nın savunma doktrini üzerine değerlendirmelerde bulundu.

Devamı
Vilnius Zirvesi Sonrası NATO Zirvenin Almanya ya Yansımaları
NATO Zirvesi ve Sonrası

NATO Zirvesi ve Sonrası

Litvanya'nın Başkenti Vilnius'ta gerçekleştirilen NATO Zirvesi haftanın öne çıkan gündemiydi. Zirvede alınan kararlar, ikili görüşmeler ve Türkiye'nin ilgi alanında olan hususlar incelemeye değer. Küresel ölçekte rekabet, kriz ve çatışma potansiyelleri dikkate alınırsa NATO'nun Vilnius Zirvesi kapsamlı sonuç raporuyla üye ülkelerin ortak güvenlik çıkarlarını 'asgari müşterekte' buluşturdu.

Devamı

Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) bünyesinde hazırlanan Kriter dergisinin 81. sayısı raflarda yerini aldı.

Batı ittifakının Yeni Türkiye gerçeğini kabullenmesi gerekiyor.

Vilnius Zirvesi Sonrası NATO’nun Savunma Stratejilerinde Ne Değişti?

Bu analizde söz konusu hususların arka planı ve onları yönlendiren dinamikler ele alınmıştır. Buradan hareketle başta Avrupa’nın savunulması olmak üzere uluslararası güvenlik bakımından oluşabilecek sonuçlar değerlendirilmiştir. Bu kapsamda Türkiye’nin pozisyonu ve muhtemel öncelikleri tartışılmıştır.

Vilnius Zirvesi’nin Başarısı için Ne Gerekiyor?

Vilnius Zirvesi, NATO ittifakının Soğuk Savaş’tan beri tecrübe ettiği stratejik hedef belirsizliğini aşmaya başladığı bir dönemde gerçekleşiyor. ABD’nin 11 Eylül saldırılarının ardından “küresel teröre savaş” açması sonrasında NATO Afganistan’da görev aldı ancak ittifakın değişen uluslararası güvenlik sistemine uygun strateji geliştirmesi mümkün olmadı. NATO’nun 2010 Stratejik Konsept Belgesi, Rusya’yla iş birliğinden bahsederken Çin tehdidine atıf bile yapmıyordu. Kırım’ın ilhakına güçlü bir cevap veremeyen ittifak, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimiyle bir anda Avrupa’da nükleer savaş tehlikesini karşısında buldu. NATO’ya adeta asli misyonunu hatırlatan bu gelişme, Avrupa’nın güvenliğini sil baştan düşünmesi gereğini ortaya çıkardı. İttifak, 2022 Stratejik Konsept Belgesinde Rusya, Çin ve diğer küresel tehditler karşısında kapsamlı bir vizyon ortaya koymaya çalıştı.

Devamı
Vilnius Zirvesi nin Başarısı için Ne Gerekiyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan, NATO'nun Vilnius Zirvesi'ne giderken yeni bir tartışma başlattı. İsveç'in NATO üyeliği ile ilgili olarak "Önce gelin Türkiye'nin Avrupa Birliği'nde önünü açın, ondan sonra biz de Finlandiya ile nasıl onun önünü açtıysak, İsveç'in de önünü açalım" mesajı verdi.

Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) ve Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesinden Prof. Dr. Murat Yeşiltaş, Terörle Mücadele Özel Koordinatörü ataması kararının Avrupa’daki PKK yapılanmasına yönelik farkındalık oluşturacağını söyledi.

Dünya başkentlerinin dikkatleri yeniden Türkiye'ye çevrildi. Bu kez kritik seçimler için değil diplomatik aktivizm sebebiyle. Tahıl anlaşmasının süresinin bitmesine on gün kala Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski, dün Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın davetiyle İstanbul'daydı.

İsveç, bayramın birinci günü kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim'in polis koruması altında yakılması ile yeniden gündemde. Ocak ayındakine benzer şekilde Stockholm'deki bir cami önünde işlenen bu menfur eylemin özgürlükle uzaktan yakından bir alakası yok. Aksine Müslümanların kutsallarına karşı işlenen bir nefret suçu ve apaçık bir tahrik. Meselenin Batı ve Müslümanlar boyutundan önce Türkiye ve İsveç kısmına bakalım. Malum, PKK ve FETÖ mensuplarına İsveç'te örgütlenme, finans bulma ve gösteri yapma alanında tanınan serbestlik Türkiye tarafında eleştiriliyor. Ankara, Stockholm'ün NATO üyeliğini onay vermek için terörle mücadelede verdiği sözleri tutmasını bekliyor. Bu konuda yeterli ilerleme sağlamayan Stockholm hem PKK'lıların gösterilerine hem de polis korumasında Kuran yakılmasına izin veriyor. Her ikisi de ya aymazlık ya provokasyon. Ya da gerçekte İsveç'in NATO üyeliğini istemediğini düşündürüyor. Menfur eylemin Avrupa ve İslam karşıtlığı boyutu daha az sorunlu değil.

Wagner cephe hattını bıraktı ve Moskova'ya yürüyüşe geçti. Belarus Devlet Başkanı Lukaşenko'nun devreye girmesiyle Wagner'in sahibi Prigojin sessizlik tüneline girdi. Ruslar Wagner üyelerine üç seçenek sunup şirkete 'el' koyarken Rus bürokrasisinin ve Silahlı Kuvvetlerinin bilinen isimleri tasfiye sürecine tabi tutuldu.

Wagner'in lideri Yevgeny Prigozhin'in geçtiğimiz hafta sonu Rusya'da başlattığı krizin çeşitli coğrafyalara etki edeceği aşikâr. Bu krizin sadece askeri boyutu değil, aynı zamanda kazançlı ticari çıkarlara sahip olduğu Afrika'da da etkilere sahip olacağı çok açık. Ancak Wagner'in sebep olduğu krizin Rusya'nın Afrika'daki faaliyetlerine yansımaları henüz belirsizliğini korumakta.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 100. yılında en önemli seçimlerden birine tanık olurken, Insight Turkey, seçimleri titizlikle değerlendiren ve sonrasında Türkiye'nin dış politikasının nasıl şekilleneceğini incelediği özel sayısını gururla sunarken, bu konudaki ufuk açıcı tartışmaların okuyucularımıza faydalı olacağını umuyor ve inanıyoruz.

Geçen hafta sonu Rusya’da yaşanan tarihi gelişmeler, ABD’nin ve müttefiklerinin rolü ve tercihlerinin de tartışılmasına yol açtı. Putin’e en yakın isimlerden olan Prigojin’in ana motivasyonu Wagner’in güç ve otonomisinin korunmasıydı ancak Batı tarafından ‘teşvik’ edilmiş olabileceği yönünde yorumlar sıkça dile getiriliyordu. Putin Prigojin’i ‘sırtından hançerlemekle’ suçlarken Kremlin’den ‘dış güçler’ imaları geldi. Muhtemelen, Prigojin’in kalkışması daha siyasi bir yere gitseydi bu iddialar çok daha fazla öne çıkacaktı. Bu yorum ve imaların siyaseten yapıldığı ve ispatlanmasının zor olduğu açık ancak Amerikan politikasının Putin’in düşürülmesini isteyip istemeyeceği önemli bir soru olarak karşımıza çıkıyor. Ukrayna işgali yüzünden Batı’yla keskin bir kopuş yaşayan ve ağır ekonomik bedeller ödeyen Moskova’nın kaosa sürüklenmesinden çok eli zayıf biçimde masaya oturmasının istendiğini söyleyebiliriz.

Geçen hafta yayımlanan Almanya’nın Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi, bu ülkenin gerek tarihteki güç mücadelelerinde oynadığı rol gerekse günümüz dünya ekonomisinde sahip olduğu ağırlık açısından yakından incelenmeyi hak ediyor. Belgeyi 3 konuda ele almak mümkündür. İlk olarak, kamuoyuna duyurulan söz konusu strateji belgesinin Almanya’nın dünya politikasında oynadığı geleneksel ve tarihsel rol açısından ne anlama geldiği ele alınabilir. İkinci olarak, 1949’da kurulan Federal Almanya Cumhuriyeti’nin dış politika çizgisi açısından bu belgenin nasıl yorumlanması gerektiği üzerinde durulabilir. Son olarak, bu belge Almanya’daki mevcut üçlü koalisyon hükümetinin dış politika yaklaşımı açısından da incelenebilir.

Rus yönetiminin hem cephede hem de Moskova’da bu kadar zafiyet içinde görünmesi kısa ve orta vadede Ukrayna için avantaj teşkil ederken NATO ülkelerinin desteğinin de devam etmesi için motivasyon kaynağı olacağı açık.

Türkiye'deki seçimlerde, CHP lehine yapmış olduğu açıklamalar ile dikkat çeken PKK seçim süresince eylemsizlik kararı almıştı. CHP cenahından 'sözler' alındığını ifade eden teröristler, örgütün TV kanalında Kılıçdaroğlu'na siyasi destek mesajları verirken 'Erdoğan sonrasına' yönelik beyanlarda bulundular. Öte yandan PKK, KCK yapısı içindeki farklı oluşumları devreye sokarak eylemsizliğin aslında aldatmaca olduğu gösterdi. PKK, ikiyüzlü yönteminin mayası tutmayıp seçimlerde hüsranı yaşayınca aslî ayarlarına geri döndü.

Türkiye’nin çekincelerinin hafife alınması, NATO ittifakının uluslararası terörün Avrupa’daki tezahürlerine karşı kapsamlı bir tavır geliştiremediğini gösteriyor. İsveç’in üyeliğinden bağımsız olarak Türkiye her uluslararası platformda olduğu gibi NATO içinde de uluslararası terörle mücadelenin ortak hedeflerden biri haline getirilmesinde ısrarcı olmaya devam etmelidir.