15 Temmuz’u Doğru Okumak

Batılılar Türkiye’yi hâlâ bir operasyon alanı olarak görüyorlar. Çeşitli enstrümanları kullanarak rotasını tayin edebilecekleri, kendi çıkarlarına göre yönlendirebilecekleri bir ülke zannediyorlar.

Devamı
15 Temmuz u Doğru Okumak
Mutabakat Ortamı Nasıl Korunur

Mutabakat Ortamı Nasıl Korunur?

Milletin ortak düşmana karşı mücadele ederken gösterdiği azim ve kararlılık yeni bir siyasal enerji doğurmuştur. Siyasi parti temsilcilerinin bu enerjiye duyarsız kalması düşünülemez.

Devamı

Demokratik hukuk devletinin bir koruma refleksi olarak yürüyen olağanüstü hal ilanını Batı medyası "İslamcı otoriterleşme", "Erdoğan'ın radikal yetkilerle güçlenmesi" ve hatta "Erdoğan'ın intikamı" olarak mahkûm etmekte gecikmedi.

Erdoğan'ın Türkiye'deki sahici liderliğinin sadece "otorite"siyle değil, her şeyden önce "hasbiliği", "adanmışlığı" ve bunların yanında "kabiliyetleri"yle ilgili olduğu artık herkes tarafından net biçimde görülmeli.

Serdar Gülener SETA tarafından yayınlanan Başkanlık Sistemlerinde Denge ve Denetleme raporu çerçevesinde Başkanlık Sistemlerinde denge ve denetleme mekanizmaları üzerine ayrıntılı değerlendirmelerde bulundu.

MHP’yi bir olağanüstü kongre daha bekliyor. İlk kongre mahkeme kararı ile oldu. Salonda sadece muhalifler vardı. Diğer kongre genel merkez kararıyla olacak ve salonda hem Bahçeli taraftarları hem de muhalifler olacak. Siyaset mahkemelik olmuştu, inşallah karakolluk olmaz.

Diyelim Bese Hozat Yakalandı...

KCK eş başkanı Bese Hozat tutuklansa onu da "basın özgürlüğü ihlali" diye pazarlarlar mı? Deneyeceklerine emin olun.

Devamı
Diyelim Bese Hozat Yakalandı
Brexit Populist Siyaset'in Çıkmaz Sokağı

Brexit: Populist Siyaset'in Çıkmaz Sokağı

Cameron son anda kendi kopardığı fırtınanın Britanya gemisini karaya oturtacağının farkına vardı, ancak manevra yapmak için artık çok geçti.

Devamı

DAİŞ’le mücadelenin metodu da DAİŞ’in hanesine bir avantaj olarak yazılmaktadır. DAİŞ’i var eden sebeplerle yüzleşilmeden DAİŞ’le gerçek manada mücadele edilebileceğini düşünmek naifliktir.

Avrupa'da AB karşıtlarının oranının her geçen gün arttığını söylememiz gerekiyor. AB içerisindeki birlikten yana yerleşik siyasetçiler bu trende karşı koymak konusunda başarısız.

Avrupalı siyasetçilerin önünde hâlâ iki seçenek var. Ya "Müslüman göçmen" ve "Türkiye" korkusuna dayalı yeni bir AB projesi ile içe kapanmak. Ya da çoğulcu, çok kültürlü bir "ortak ev" olarak AB'yi yeniden icat etmek.

Gelişmiş ülkelerin himayesinde olan ekonomik güç dengesi yükselen ekonomilere geçti geçiyor derken, gelişmiş ülkelerin aleyhine ve yükselen ekonomilerin lehine olan sürece bir de Brexit eklendi.

Politikanın ama özellikle de dış politikanın romantizm ve maksimalist taleplerle yürütülecek bir alan olmadığı açıktır.

Bu anlaşma bu yönüyle Erdoğan düşmanlarına da bir mesajdır esasında. Alıp almayacaklarını göreceğiz.

Evet, mesaj net olmasına net. Ancak, artık bu mesajı anlayan, bu mesajı anlayıp da ‘aman kendi başımıza iş yapmayalım, küresel aktörleri kızdırmayalım, dikkatleri üzerimize çekmeyelim’ diye köşesine çekilen yok. Mesaj net ama alan yok!

Türkiye'deki muhalefetin sorunu şirazesinin kaymış olması. Bu millet için dertlenip bu ülke için gayret üzere olmaması. Canımızı yakan acı bir olayla karşılaştığımızda bile fırsatçılığa soyunması. Yalan ve manipülasyonlarla kendisine alan açmaya çalışması. Evet şiraze, mesele o kayan şiraze.

Bu ülkenin kimin olduğu gayet açık! Ve bu ülkenin sahipleri Suriyeli mültecilerin uygun bir program ve esaslar çerçevesinde vatandaş olmasını istiyorlar. Sadece duygusal değil, akılcı bir perspektifle de istiyorlar.

Ülkece, milletçe yaşadığımız sorunlar var ve gerçek. Türkiye'nin dikensiz bir gül bahçesi olduğunu kimse söylemiyor. Fakat bu bahçeyi yaban otlarından temizlemek için canla başla uğraşanları da millet görüyor.

Ana muhalefet liderinin ‘Gezi mizahı’ olarak nitelendirdiği şeye yakından bakalım. Küfür ve hakaret eden, karakter suikastı yapan, insanların değişmesi mümkün olmayan doğuştan gelen yani bir tercih olmayan fiziksel özellikleri ile dalga geçen, kutsala saygısı olmayan bir mizah...

Son dönemde AK Parti, İsrail ve Rusya ile eşzamanlı normalleşmeye girdikten sonra muhalefet "Kemalist ayarlara dönülmedikçe rahat yok" söylemini yeniden ısıttı. Bu söylemin üç boyutu var. İlki dış politikada "barışı" öncelemek.

Esas olan, Türkiye'deki Suriyelilerin birer "yük" ve "yabancı" olarak değil, her şeyden önce "insan" olarak görülmesi ve kalıcı bir "imkân"a dönüştürülmesi için çaba sarf edilmesidir.