Rapor: Ülkücülükten Tepkisel Milliyetçiliğe

Rapor, MHP tabanındaki “muhafazakâr milliyetçilik” ve “tepkisel milliyetçilik” anlayışları arasındaki benzerlik ve farklılıkları ele alıyor.

Devamı
Rapor Ülkücülükten Tepkisel Milliyetçiliğe
Hayaleti Ete Kemiğe Büründürmek

Hayaleti Ete Kemiğe Büründürmek

17 Aralık'tan bu yana toplum, gün be gün, Gülen ve takipçileri şahsında, siyaset dışı bir yapının siyaseti ve devleti esir almaya yönelik faaliyetlerine şahit oluyor

Devamı

Bundan neredeyse iki yıl önce başlayan “İslamcılık” tartışması, muhafazakâr kitleye siyasal iddialarından vazgeçme karşılığında “dini bir muhafazakârlık” öneriyor.

Dini hizmeti kendi tekelinde görmek ve bunun için hem diğer İslami aktörleri tasfiye yetkisini kendine tanımak hem de bu yolda uluslararası aktörlerle tartışmalı işbirliklerine girmek kabul edilebilir bir durum değildir.

Küresel ekonomide söz sahibi olabilmek için yapılması gereken yatırımların çoğu ‘sanayinin kaptanları' olan TÜSİAD çevrelerinin kapsama alanında. Fakat bu çevrenin Gezi ve 17 Aralık süreçlerinde genetik yapılarına uygun olarak ekonomik baskı grubundan muhalif bir siyasal pozisyona nasıl hızla sürüklendikleri de ortada.

Bu operasyonun Gülen Hareketi için en büyük maliyeti “devlet içinde paralel yapı” olduklarına yönelik yaygın bir kanaatin, tüm toplumsal gruplarda oluşmasıdır.

Algı Operasyonu

Geniş halk kitleleri bu çatışmaya normatif yani “kim haklı, kim haksız” gözüyle bakma eğiliminde. Siyaset bilimini bilenler veya siyaset tecrübesi olanların esas sorusu şu: Kimin elinde ne var?

Devamı
Algı Operasyonu
İnşa Sürecine Muhafazakà rlık Harcı

İnşa Sürecine Muhafazakârlık Harcı

Başbakan'ın tartışmaya yol açan konuşmasını seküler yaşam tarzına müdahale niyeti olarak değil, dindar değerlere ve yaşam tarzına meşruiyet ve özgüven aşılama teşebbüsü olarak okumak daha doğru olur.

Devamı

Sosyoloji önemlidir deyip, onu da “buyurun burada yapılmışı var” diyerek tek bir formatta muhatabına dayatmaya çalışmak, anlama ve müzakere imkânlarını daha başından yok saymaktır.

Bölgenin en önemli iki ülkesi olarak İran ile Türkiye arasında ciddi bir karşılıklı bağımlılık söz konusu. Bu iki ülke olmadan bölgesel istikrarın sağlanması mümkün değil.

İran'ın içeride ve bölgede karşı karşıya olduğu sorunlar, salt halkla ilişkiler kampanyasıyla çözülebilecek türden değil. Batı'nın İran algısı da sadece olumlu mesajlar ve gülen bir yüzle değişebilecekmiş gibi durmuyor.

Dört yıl aradan sonra tekrar sandığa giden Almanya, merakla 22 Eylül Pazar günü yapılacak federal seçimleri bekliyor. İktidardaki Hıristiyan Demokratlar Birliği (CDU) ve anamuhalefetteki Sosyal Demokrat Parti (SPD)'nin oy oranları seçim öncesi yapılan tüm anketlerde sabit görünürken, seçim sonucunu belirleyecek liberaller, yeşiller ve solcuların sandıktan hangi oy oranlarıyla çıkacakları merak konusu. Bunların yanı sıra, seçimlerin bir de büyük bir bilinmeyeni var: Kriz sürecinde Almanya'da mevcut düzeniyle Avro'ya ve Merkel başkanlığındaki hükümete karşı ciddi bir toplumsal tepkinin oluşmasıyla birlikte kurulan “Almanya İçin Alternatif Partisi” (AfD)'nin, özellikle iktidardaki Hıristiyan muhafazakârlar ve liberallerden oy çalarak barajı aşabileceği ve dengeleri değiştirebileceğinin çok da uzak bir ihtimal olmaması.

Tunus, son yaşanan gelişmelerle istikrarsızlığa sürüklenme riskiyle karşı karşıya kaldı. Son aylarda tansiyonun iyice arttığı ülkede, anayasa çalışmaları iktidarda bulunan muhafazakârlar ile laik kesim arasında yeniden bir diyalog kuruluncaya kadar askıya alındı.

Son aylarda yaşanan olaylar göstermiştir ki İslami siyasal aktörler bundan sonra ancak muktedir olma siyaseti geliştirebildikleri müddetçe siyasal kazanımlarını sağlama alabileceklerdir.

Yaklaşık on senedir sürekli olarak tartışılan ancak 2008 yılında Lehman Brothers'ın iflasıyla yeni bir ivme kazanan Amerika'nın gerilemesi tartışması sadece akademik ve siyasi dünyada değil artık her alanda sürekli olarak konuşulan bir konu.

Birkaç yıl önce AK Parti Hükümeti'nden Türkiye'nin geleneksel Batı merkezli dış politika yöneliminden sapmadığını kanıtlamasını bekleyenler, muhafazakar demokrat olduğunu yıllar önce beyan etmiş hükümetten şimdi de liberal demokratlık yemini bekliyorlar.

Abdullah Yegin: Ruhani'nin zaferi şunu gösteriyor: Halk, içeride de dışarıda da çatışmadan uzak duran, politik dengeleri gözeten bir cumhurbaşkanı istiyor.

İran'da siyasetin alanının giderek daralmasına ve otoriterleşmesine karşılık siyasetin dinamik yapısı ve sürprizleri önümüzdeki seçimlere heyecan katmaktadır.

Yeni Türkiye'de Kürt meselesi kısır döngünün yaslandığı bir sanal, bir de reel iki dinamiği bulunmaktadır. Birincisi, ‘kaybedecek hiç bir şeyimiz yok' şeklinde özetlenebilecek anakronik sol pesimizmidir. Bu kötümser ruh hali ve siyasal dili yapılabilir olanı ideal olanla, yapılanı yapılmayanlarla, tartışmayı usul sorunlarıyla sürekli makasa alarak mağduriyet algısına yaslanmayı şahsiyet kazanmaya tercih etmektedir. İkincisi ise PKK'nın varlığını ilânihaye sürdüreceği algısıdır. Bugün Kürt meselesi adına tekrara giren söylemlerin inanarak dile getiremedikleri tek husus PKK'nın silahsızlanmasıdır. Irak işgali sonrası bambaşka bir denkleme oturan ve ciddi anlamda silahsızlanma veya teröre başlama kararlarının salahiyeti bile elinden alınmış tarifi zor bir örgütle karşı karşıyayız. Kürt meselesi-PKK ilişkisini nesh eden bir ‘PKK'nın sorunu olarak PKK' önümüzdeki dönemin en yakıcı başlığı olmaya devam edecektir.