“Zor zamanlar” için Mısır ordusuna yatırım yapanlar, Türkiye ordusunda da, işaret verdiklerinde harekete geçecek ve vatanına, milletine ihanet edecek bir zümre yetiştirmişlerdi.
Devamı
Batı'daki Türkiye düşmanlarının Batı kamuoyuna pazarlayacakları bir hikâyeye ihtiyaçları var. "Türkiye toplumunun büyük kısmı, Erdoğan'ın görevden ayrılmasını istedi" mesajı vererek bunu yapmak istiyorlar.
Devamı
Mısır’daki darbe yalnızca Mursi'nin yerine Sisi iktidarını tesis etmekle kalmadı, aynı zamanda bütün Ortadoğu'da yaşanan değişim rüzgarlarının tersine dönmesine zemin hazırladı.
Türkiye’nin Orta Doğu’daki başka bir bölgesel güçle kuracağı ittifak bütün bölgenin geleceğini belirleyebileceği gibi, Orta Doğu’nun dışına da taşıp küresel etkiler doğurabilecek bir girişim olacaktır.
Suudi Arabistan’la son dönemde iyi ilişkiler geliştiren Türkiye’nin hem bu ülkeyle ilişkilerini muhafaza etmesi hem de stratejik işbirliği yürüttüğü Katar’ı koruması büyük önem taşımaktadır.
Körfez ülkelerinin İsrail ile birlikte "aşırılığa ve İran'a karşı" işbirliği yaptığı bir yere gidiyoruz. Ortaya çıkan yeni güçler dengesi bölgeye bir düzen getirebilmekten uzak.
“Hackleme”nin faturası Katar’a kesilecek. Çünkü El-Uteybe’nin e-mailleri BAE’nin yürüttüğü siyasal mühendislik faaliyetlerinin bir özeti gibi ve merkezde Katar var.
Devamı
Müslüman Kardeşler hareketinin kendisini hedef alan bloğun genişlediğinin farkına varması ve gelecek vizyonunu bu yeni duruma göre çizmesi önem taşımaktadır.
Devamı
Rusya destekli Esed rejimi Halep'i ele geçirene kadar gaddarlıkta sınır tanımayacak gibi görünüyor. Birkaç gündür gelen haberlere göre, Halep'in bazı mahallelerini ele geçirmiş durumdalar.
Mısır entelektüeli, ülkedeki sıra dışı gelişmelerin arkasındaki gizemin uluslararası arenada yaşananlardan ve Körfez'in Mısır üzerindeki etkisinden bağımsız olmadığına inanıyor.
Göründüğü kadarıyla operasyonun tarafları arasında ne bir uzlaşı var ne de ortada gerçek bir Musul operasyonu. Bu nedenle Türkiye Irak’ta savunmada kalmaya devam edebilir.
Devlet otoritesi çökmüş ve meşruiyetini kaybetmiş ülkeler için “failed states” kavramı kullanılıyor. Bu kavram, onu bulanların çıkarları doğrultusunda başka ülkelere müdahalesini de meşrulaştıran bir araca dönüşüyor çoğu zaman.
AB üyesi devletlerin mülteci kabul etmemek adına verdikleri mücadelenin en trajikomik örneği Macaristan’da geçtiğimiz haftalarda yapılan referandum oldu.
15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasında Batı’nın tüm kurumlarıyla takındığı tavır, Türkiye için bir başka Mısır senaryosunun söz konusu ülkelerde yazılmış olduğunu en açık şekilde göstermiştir.
Cuma akşamı bir program çekimi için Ankara’daki TRT Haber rejisindeydim. Programın bitmesinin ardından saat 22:00 sularında, darbeci askerlerin kanalı basmasından sadece 5-10 dakika kadar önce, kanaldan ayrılıp eve doğru giderken üzerimizden alçak irtifada uçaklar uçmaya başladı. Aslında ilk dakikalarda ben de Türkiye’nin geri kalanı gibi bunun bir tatbikat ya da terör alarmına yönelik hareketlenme olduğunu düşündüm. Ancak tüm emareler bir darbe girişiminin yaşandığını gösteriyordu.
Batı medyasında 15 Temmuz Darbe Girişimi ile ilgili öne çıkan temaları başlıca dört ana başlıkta değerlendirebiliriz: odak dağıtma, marjinalleştirme, okuru güncelliğini yitirmiş söylemlere inandırma, açık manipülasyonlar yürütme.
Son dönemde AK Parti, İsrail ve Rusya ile eşzamanlı normalleşmeye girdikten sonra muhalefet "Kemalist ayarlara dönülmedikçe rahat yok" söylemini yeniden ısıttı. Bu söylemin üç boyutu var. İlki dış politikada "barışı" öncelemek.
Bush döneminde çok agresif, tek taraflı ve sert bir şekilde girilen Ortadoğu'da Amerika bugün bu maliyeti başkalarının üzerine yıkmaya çalışıyor.
Batı basınında popüler olduğu dönemde Türkiye modelinin başarısı dört unsura dayandırılmıştı; demokratikleşme, Batı ile entegrasyon, serbest piyasa kapitalizmine uyum ve ılımlı İslam anlayışı.
Suudi Arabistan izlediği yanlış politikalar ve aldığı ihmalkar tavırlar neticesinde iç istikrarın bile tehdit altında kaldığı bir noktaya geldi; potansiyel müttefikleriyle de ayrı düşerek müttefiksiz kaldı.
Mısır halkı daha fazla demokrasi için çıktığı yolda Mübarek dönemine göre daha baskıcı bir rejimle karşı karşıya kaldı.