Cumhurbaşkanı Nosyonu Ciddi Şekilde Dönüşecek

SETA analisti Burhanettin Duran, Erdoğan'ın cumhurbaşkanı seçilmiş olmasının Türkiye'deki cumhurbaşkanı nosyonunu çok ciddi şekilde dönüştüreceği yorumunu getirdi.

Devamı
Cumhurbaşkanı Nosyonu Ciddi Şekilde Dönüşecek
Yeni Dönemin Siyasi Kodları

Yeni Dönemin Siyasi Kodları

Seçmen, gerek seçime katılmayarak gerekse Erdoğan ve Demirtaş'a yönelerek ciddiye alınması gereken mesajlar verdi. Verilen mesaj, şimdilik CHP ve MHP liderlerinin koltuklarına mal olmasa da, siyaset değişikliğini zorunlu kılmaktadır.

Devamı

SETA analisti Hatem Ete, seçmenin muhalefetin tercihine tepkisini seçimlere katılım oranı üzerinden belirlediği değerlendirmesinde bulundu.

Erdoğan siyaseti Erdoğan sonrası AK Parti'de kurumsallaşırsa siyaset-dışı vesayet odaklarına yaşama hakkı yok. Bu anlamda meseleyi tam anlamıyla bir varlık-yokluk meselesi olarak algılıyorlar.

AK Parti üstlendiği ilk misyonu yerine getirerek vesayetçi sistemi tasfiye etmeyi başardı. Vesayetçi sistemin tasfiye edilmesi, AK Parti'ye “yeni Türkiye'yi inşa etme” misyonu yükledi.

İhsanoğlu kampanyasının temel motiflerinden birisi olarak seçilen bizzat 'Cumhurbaşkanlığı makamı'nın simgeselleştirilmesi, halkın seçeceği bir Cumhurbaşkanı için ziyadesiyle yüktü.

Seçimlerin Siyasete Verdiği Mesaj

Cumhurbaşkanlığı seçimleri, partilerin kendi tabelalarıyla girdikleri bir seçim yerine adayların kendileri için oy istedikleri bir seçim olması hasebiyle uzun süredir öngörülebilir bir istikrara kavuşan, sınırları kestirilebilen siyasete yeni bir hareketlilik getirdi.

Devamı
Seçimlerin Siyasete Verdiği Mesaj
Siyasette Yenilenme Fırsatı

Siyasette Yenilenme Fırsatı

Önümüzdeki dönemi yeni kılan ve siyasi partilerin siyaset kurgularını değiştirecek en önemli dinamiklerden biri, Erdoğan'ın boşalttığı alanın muhalefet tarafından nasıl doldurulacağı olacak.

Devamı

SETA Siyaset Araştırmacısı Galip Dalay, 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinin gerçekleşmesiyle toplumsal iradenin tecelligâhının yalnızca TBMM olmadığının, aynı zamanda seçim yönteminin değiştirildiği cumhurbaşkanlığı makamı olduğunun altını çizdi.

AK Parti'nin genel başkan değişimi gündemiyle toplanan olağanüstü kongresi, Erdoğan'ın süreç yönetimindeki liderliği ve Davutoğlu'nun taban ve teşkilatlara güven veren konuşmasıyla, parti bütünlüğünü pekiştiren, değişim korkusunu bertaraf eden şekilde sonuçlandı.

Önümüzdeki süreçte cumhurbaşkanı seçilen aktörlerin cumhurbaşkanlığı makamına kendi rengini katmalarını beklemek son derece doğal.

"Yükselen güç Türkiye", ekonomide ithalata bağlılığın önemli oranda azaltıldığı; enerji ve savunma sanayisi gibi kritik alanlarda dışa bağımlılığın minimuma indirildiği; yüksek teknolojili üretim ve ihracat sektörlerinin güçlendiği; yerel insan gücünün nitelik ve donanımının yükseltildiği bir vizyonu yansıtıyor.

Dünyada hiçbir siyasi parti liderine nasip olmayacak şekilde, meydanlarda milyonlarca kişi Erdoğan için toplandı. Bu hal onu siyaseten hem güçlü hem de meşru kıldı.

Türkiye, küresel bir güç olmak adına derin ve sancılı bir süreçten geçiyor. Son yıllarda yaşanan sosyo-ekonomik dönüşüm sistem, kurum ve kişileri de değişmeye zorluyor. Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleri de bu süreçte belirleyici bir etken olacak. Bu doğrultuda, 'Değişime Mukavemet' ve 'Yeni Türkiye'nin oylanacağı seçimde üçüncü bir yol-dinamik olarak ortaya çıkan HDP'nin Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş bu değişimin neresinde yer almaktadır? Soruyu biraz daha daraltırsak, yüzde on bandına ulaştığı takdirde seçim zaferi ilan edecek olan Demirtaş'ın değişen Türkiye'de kendisine biçtiği rol nedir? Demirtaş'ın adaylığına yüklenen anlamı kısa ve uzun vade olarak ayırmak mümkün. Kısa vadeli hedefler, Kürt hareketinin Türkiyelileşme olarak da bilinen yeni siyaset arayışını ete kemiğe büründürme ve Erdoğan'ın ilk turda seçimi kazanmasını engelleme üzerinden bir güç devşirme olarak tasvir edilebilir. Uzun vadeli hedef ise Türkiye'deki kronik muhalefet açığını kapatmak için CHP dışında ya da CHP ile beraber alternatif yapıcı bir muhalefet oluşturmak.

Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları MHP dışındaki bütün partileri yeni bir yolun ve kararın eşiğine getirdi. AK Parti mevcut şartların bir gereği olarak gelenek ve yenileşme çerçevesinde bir arayış içine girdi. CHP'deki tartışmalar her ne kadar 'yeni siyaset arayışı' ekseninde seyretmese de, hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı anlaşılıyor. Öte taraftan, HDP çizgisi de 10 Ağustos seçim sonuçlarını analiz edip tarihi bir karar almak durumundadır: Çözüm Süreci ile birlikte yaşanan normalleşmenin bir sonucu olarak siyasal sözlüğümüze giren Türkiyelileşme çabasına devam mı edilecek yoksa Kürtlerin yoğun yaşadığı illere odaklanan dar bir siyaset mi izlenilecek?

10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı Seçimleri sonuçları her seçim gibi üzerinde durulması gereken muazzam sosyolojik tahlillere imkân sunan bir veri seti sundu. Birçok açıdan ilklere sahne olan bu seçim, aynı zamanda ülkenin içinden geçtiği dönemin de siyasal sağlaması denilebilecek bir resim sundu. Genelde, seçmen her zaman olduğu gibi topluma yeni bir şey sunan esaslı siyasete, istikrarlı bir değişime ve daha da önemlisi Çözüm Süreci'ne verdiği desteği yeniledi. Bu üç referans noktası ülke siyasetinin geleceği açısından olmazsa olmaz kaideler olarak yerini aldı. Özelde ise seçim sonuçları her siyasi partinin tabanın isteklerine, beklentilerine ve reflekslerine dair ders niteliğinde mesajlar içermektedir. Bu yüzden, Türkiye siyaseti adına söyleyecek lafı olan siyasi partilerin bu sonuçları ayrıntılı bir şekilde analiz etmesi gerekmektedir. 10 Ağustos seçiminden sonra yapılan analizler, işini özenli bir şekilde yapan birkaç isim dışında, şaşırtıcı bir şekilde ‘kazananlar enflasyonu' yaratmanın ötesine geçemedi. Bu yaratılan ‘kazananlar enflasyonu'ndan kasıt tabii ki Demirtaş'ın aldığı oylar üzerinden yapılan güzellemeler. Demirtaş'ın aldığı oyların sosyolojik zemininin peşine düşmek HDP'nin geleceği hakkında çizilecek resmin daha da netleşmesini sağlayacağı gibi, seçim kampanyası boyunca nelerin doğru ve nelerin yanlış yapıldığının sağlıklı bir muhasebesi için de muazaam bir imkân sunacaktır.

Geçen hafta birçok televizyon programında şu soruya cevap arandı: Çözüm Süreci Bitti mi? Bu sorunun sorulma gerekçesi, Kobane'de yaşanan katliamlardı. IŞİD'in katliamlarına maruz kalan Kürtlerin durumu ve Kobane'nin düşme tehlikesi bu soruyu gündeme getirdi. Doğan Grubu'nun, “Paralel Yapı”ya destek veren medyanın çözüm sürecine ilişkin yaklaşımı hepimizin malumu. CHP ve MHP'nin bu konudaki yaklaşımları da öyle. Sürece başından beri karşılar. Bu sürece niçin karşı olduklarını açıklarlarken “sürecin içeriğini net olarak bilmemek” argümanını hep birinci sıraya yerleştirdiler. Hükümetin “samimiyetsizliği” iddiası dile getirilen bir diğer argümandı. Sürecin içeriği netleştikten, hatta ve hatta süreç yasal zemine kavuşturulduktan sonra bu kez “siyasal mecburiyetler” (belki de acziyetler) nedeniyle statükocu pozisyonlarını korudular.

“Kobani bahanesi”yle Türkiye sokakları ateşe verildi. Onlarca insan öldü. Çözüm süreci başladığından bu yana ilk defa böylesi bir kan aktı. Bu şiddet ortamını kimin ürettiği, sokakları kimin ateşe verdiği belli. Katilin kim olduğunu görmek için filmin sonunu beklemeye gerek yok. Merak edilen, Kürt siyasetinde şiddetin ne zaman açık ve net bir biçimde gayrı meşru ilan edileceği. Ne yazık ki Kürt siyaseti, şiddetin bir araç olarak kullanılmasını taktik bir mesele olarak görüyor.

Yenişafak'a konuşan SETA Ankara Hukuk ve İnsan Hakları Araştırmaları Direktörü Yılmaz Ensaroğlu, Çözüm Süreci'nde gelinen noktayı ve yaşanan hareketliliği değerlendirdi. Ensaroğlu, “Bütün yükü sadece hükümete veya HDP'ye yıkıp kenara çekilemeyiz. Herkese büyük görevler düşüyor.” dedi.

SETA analisti Burhanettin Duran, “Türkiyelileşme” söylemi üzerinden Kürt milliyetçisi siyasetin bir dönüşüme girdiğini belirterek, Çözüm Süreci ile beraber işleyen bu sürecin olumlu olduğu değerlendirmesinde bulundu.

AK Parti mensuplarının R. Tayyip Erdoğan algısının temel unsurları neler? CHP, MHP ve HDP mensupları ne tür bir Erdoğan algısına sahip?