Rusya ve Esed rejimi Paris saldırılarından hemen sonra Fransanın Suriye politikasını eleştirip DAİŞle mücadelede kendilerini ortak konuma getirmeye çalıştılar.
Devamı
Geçen hafta Rusyaya ait bir yolcu uçağının Sinada düşmesi ve sonrasında olayın sorumluluğunu IŞİDin üstlenmesi ile tartışmalar yeni bir evreye girmiş oldu.
Devamı
Analizde AB ve Almanyanın mülteci politikası ve bu konu üzerinden Türkiye ile ilişkileri incelenmektedir.
AB'de Türkiye'nin üyeliğine şüpheyle yaklaşan ve imtiyazlı ortaklık öneren bazı aktörlerin bu konuda bir paradigma değişikliğine gittiklerini iddia etmek için henüz çok erken olduğu açıktır.
Mavi emzikli bebek cesedi, yıkık binalar, Nasrallah posterleri, Arap ülkelerinde öfkeli kalabalıklar, Condi Rice’ın yapay gülümseyişi, Arap Birliği'nin ölüm sessizliği, Türk basınında İsrailci köşe yazarlarının küstah tavırları ve İsrail’in uluslararası kamuoyunu hiçe sayan hâli; Lübnan fırtınası dindiğinde muhayyilemizde kalan kareler olarak kayda geçecek. Her krizin kaybedenleri ve kazananları olacağı gibi krizlerde yıldızı parlayan veya güvenilirliğini yitiren liderler ve kurumlar olur. Krizler âdeta turnusol kağıdı gibidir; gizli hesapları ve bilinçaltındaki karanlık düşünceleri ortaya çıkarır, biriken negatif enerji açığa çıkar ve yıkımın ardından bazı hesaplar yeniden gözden geçirilir
BM Güvenlik Konseyi tarafından kabul edilen 1701 no’lu karara göre Güney Lübnan’a 15000 barış gücü askeri konuşlandırılması öngörülmekte. Türkiye gündeminin son günlerdeki ana gündemi Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi’nin 1701 no’lu kararı doğrultusunda Güney Lübnan’a asker gönderip göndermeyeceğidir. Cumhurbaşkanı Sezer, muhalefet ve köşe yazarlarının hemen hepsi bu konuda görüşlerini belirttiler.Kendi görev alanına girmeyen bazı konularda dahi zaman zaman görüş belirten Genelkurmay ise bu konudaki görüşünü henüz kamuoyuna aksettirmedi.
SETA RAPOR TANITIM TOPLANTISI Rapor Sunumu: Talha Köse SETA Panel: Oturum Başkanı: İbrahım Kalın SETA Konuşmacılar: Prof. Dr. Meliha Altunışık ODTÜ Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya İTÜ Tarih: 20 Aralık 2006 Çarşamba Saat: 16.30 – 18.30 Yer: SETA, Ankara
Devamı
Türk kamuoyunda Irak ile ilgili tartışmalar, kısa süre öncesine değin, suni bir şekilde Kerkük referandumu üzerinde düğümlenmişti.
Araplar ve Türkler, yüzyıllar boyunca Osmanlı egemenliğinin birer unsuru olarak yaşamışlardır ve kültürel ve dini algıları çok büyük ölçüde bu egemenlik altında şekillenmiştir.1920’li yıllara gelindiğinde ise gerek Türkiye Cumhuriyeti gerekse bazı Arap devletlerinin kurucuları bölgedeki siyasi haritaları değiştirmiş ve bu da modern Türkiye’de yeni bir Arap algısının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu makale Arapların gözündeki modern Türkiye’ye bakışın dört temel esasa dayandığını açıklamaktadır; Osmanlı geçmişi-Kemalist döneme ait miras-Soğuk savaş döneminde yaşanan çatışma ve ittifaklar ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)’nin iktidar süreci. Makalede Türkler ve Arapların karşılaştıkları zorlukları artık bir imparatorluğun unsurları olarak değil, farklı milletler olarak çözmeleri gerektiği sonucuna varılmaktadır.
Lübnan Başbakanı Rafik Hariri’ye düzenlenen suikastin üzerinden 5 seneyi aşkın bir süre geçti.
Hükümetin dağılması Lübnan'da aylar sürebilecek bir hükümetsizliğin başlangıcı olacaktır. Bu süreçte Türkiye Lübnan'a azami destek verecektir.
Türkiye'nin Lübnan'daki duruşu mezhep üstü, herkese eşit mesafeli, çözüme endeksli ve kelimenin tam manasıyla "arabulucu" bir mahiyettedir.
42 yıl süren uzun bir dönemin ardından Kaddafi, Arap baharının bir halkası olarak Libya’daki liderliğini kaybetmek üzere.
Türk Dış Politikası Yıllığı serisinin ikinci kitabında, Türkiye’nin yeni dış politikası 2010 yılı ekseninde analiz ediliyor.
Ortadoğu ve Kuzey Afrikanın geçirdiği dönüşüm ve bu dönüşümün bölgesel ve uluslararası güç dengeleri üzerine etkisi konularını ele aldılar.
Son 25 yıldır medya, Kürt meselesinde kendine özgü oldukça sorunlu bir dil inşa etmiş durumdadır. Halkın tüketimine yıllardır sunulan bu sorunlu dil yine halkın sağduyusu sayesinde Kürt meselesinin toplumsal çatışma düzeyine gelmesini engellemiştir. Dolayısıyla bugün nispeten olumlu bir tutum takınan medyanın meselenin önemine binaen daha ciddi bir şekilde sorumlu davranmaya davet edilmesi elzemdir. Gazete manşetlerinden dizilere, tartışma programlarından köşe yazılarına kadar azami dikkatin sergilenmesi gerekmektedir. Bu ise temenni ile hayata geçebilecek bir durum değildir. Milli güvenlik konsepti içerisinde tavsiyelerin yapılması elzemdir.
Suriye isyanında Baas rejiminin ve arkasında duranların arzulayacağı şeylerin başında, İsrail'in sürece müdahil olması gelmektedir.
Suriye- Hizbullah ilişkisi artık bir vekalet savaşı dayanışmasından çıkarak doğrudan ortaklığa doğru ilerlediği sürece yaşanacak her yeni gelişmede mezkur ikili beraber anılmaya devam edecektir.
Körfez, Suriye muhalefetindeki ayrımları körüklemek ve güçlü destek vermemek suretiyle Baas rejiminin ömrünün uzamasına vesile olmaktadır.