NATO üyesi Türkiye'nin Rusya ve Ukrayna ile aynı anda iyi ilişkiler içerisinde olmasını bu kriz ortamında 'ciddi bir risk' olarak görenler var. Ben aksi görüşteyim. Kanaatimce, Ukrayna krizinin seyri yakın bir dönemde Türkiye'nin diplomatik çabalarını önemli hale getiren bir noktaya gelebilir. Yakında gerçekleşecek Erdoğan'ın Ukrayna ve Putin'in Ankara ziyaretlerini bu şekilde görmekte fayda var.
Devamı
Kırım'ın ilhakını kabul etmeyen Türkiye, Ukrayna'nın bütünlüğünden yana. İyi ilişkiler içerisinde olduğu Rusya ve Ukrayna'nın Donbas krizini müzakere ile çözmesini istiyor.
Devamı
Yeni yılın ilk gününde hepimize mutlu ve huzurlu bir yaşam dilerken siyasi gündemin nasıl şekilleneceğine dair beklentilerimi paylaşayım. Muhalefet her ne kadar erken seçim çağrısını terk etmeyecekse de iktidar yeni ekonomi modelinin sonuçlarını almak isteyecektir.
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA), '2021'den 2022'ye Türkiye ve Dünya Gündemi' başlıklı web paneli düzenledi.
Türkiye, tüm Körfez ülkeleriyle ilişkisini geliştirme niyetinde. Bunu yeni bölgesel denklemin zorunluluğu olarak görüyor. BAE ile normalleşme, hatta Suudi Arabistan'la yeni bir döneme geçme, Türkiye'nin stratejik ortağı olarak gördüğü Katar'la ilişkilerini olumsuz yönde etkilemez. Aksine Körfez'deki güç denkleminde Katar'ın lehine olur.
Emine Erdoğan, Afrika'nın zengin potansiyeliyle, geçmiş kara günleri aşacağına ve bu yüzyılın en büyük güçlerinden biri olacağına inandığını dile getirdi.
Devamı
Normalleşme, güç denkleminin değişmesi ve rekabet halindeki güçlerin sınırlarını görmesi ile olur. Türkiye, Suriye, Libya, Dağlık Karabağ ve Doğu Akdeniz'de sert-yumuşak güç kullanarak etki oluşturdu. Bu altyapının BAE dahil diğer aktörleri yeni hesaplamalara ittiği açık. Büyük güçler rekabetinin yoğunlaştığı bir dünyada gerektiğinde sert güce başvuramayan bir dış politika realist bir seçenek oluşturmuyor.
Devamı
Bu kitap Türkiye ile Katar arasındaki ilişkinin gelişimini incelemektedir.
Ya Türkiye-ABD ilişkileri değişen formatıyla iş birliği temelinde yeni bir döneme adım atacak, ya ikili ilişkilerdeki sorunlar ve gerginlikler mutat hale gelecek ya da ABD'nin tavrının maliyetleri artacak ve katlanılmaz hale gelince Türkiye ikili ilişkilere kendi formatını atmak zorunda kalacak.
Roma'daki G20 Zirvesi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın lider diplomasisindeki farkını tekrar gösterdiği bir platform oldu.
İki liderin görüşmesinde bu krizlerin kaçınılmaz olduğu kabul edilmekle birlikte mevcut sorunların çözülmesi yönünde irade gösterilmesi Türk-Amerikan ilişkilerindeki kritik dönemin yapıcı adımlarla aşılmasını sağlayacaktır.
Türkiye gibi iddialı bölgesel güçlerin jeopolitik boşluk alanlarında kendi bağımsız otonom politikalarını oluşturması kaçınılmaz. Bu yeni gerçekliğe ne ölçüde uyum sağlayabildiğinin test alanlarından önde gelen birisi de Türkiye ile ilişkilerin seyri olacak.
Erdoğan ve Putin'in ikili görüşmeleri lider diplomasisinin çarpıcı bir örneği olarak diplomasi tarihindeki yerini alacaktır. Bu sayede 2015 uçak düşürülmesinde bu yana Ankara ve Moskova arasındaki ilişkiler çok yönlü bir dönüşüme uğradı. İkili ilişki giderek çok katmanlı ve Türkiye'nin daha aktif rol aldığı yapıya dönüştü.
Washington'da Ankara'ya karşı eski yoğun gerilim havası yok. Afganistan müzakereleri ve Ankara'nın Mısır ve BAE ile normalleşme adımları havayı bir miktar değiştirmiş. Ancak yeni işbirliği hamleleri üretilmedikçe Erdoğan'ın değindiği durgunluk ve çözümsüzlük hali devam edecek gibi görünüyor.
Gözler 14 Haziran'da Brüksel'de gerçekleşecek olan ikili zirvede.
Bu ayın dış politika gündemi hayli yoğun. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 14 Haziran'da NATO Zirvesi'nde ABD Başkanı Biden ile görüşecek. Haziran sonu da AB Liderler Zirvesi Türkiye ile 'pozitif' ajandayı değerlendirecek.
Net olan şu ki, Ankara ve Washington arasındaki ilişkiler müttefiklik düzleminin dışına çıkıyor. Hasımlık, rekabet ve iş birliğini aynı anda götüren yeni bir denkleme oturuyor.
AB liderlerinin Trablus'a üşüşmelerine karşılık Libya hükümeti Ankara'ya verdiği özel önemi gösterircesine geniş bir heyetle geldi.
Trump'ın temsil ettiği beyaz milliyetçi taleplerin yarattığı dalganın nasıl yönetileceği kritik önemde. Cumhuriyetçilerin azil sürecine beklenenden az destek vermesi de gözlerden kaçmadı.