Devletin Yenilenmesi Halkın Özneleşmesi

Cumhurbaşkanlığı sistemi halkın bir siyasi özneye dönüşmesini kolaylaştıran ve millet iradesinin yönetime direkt yansıdığı demokratik bir yönetim şeklidir.

Devamı
Devletin Yenilenmesi Halkın Özneleşmesi
Sistem Sorunu Çözülüyor

Sistem Sorunu Çözülüyor

AK Parti'nin inisiyatifinde MHP'nin çok kıymetli katkıları ile Türkiye'nin kangrene dönmüş bir meselesi daha çözülüyor.

Devamı

Önümüzde yaklaşık 3 yıllık bir geçiş dönemi bulunuyor. Cumhurbaşkanlığı yürütmenin başı olarak yeni bir kurumsallaşmayı gerçekleştirecek.

SETA Genel Koordinatörü Burhanettin Duran anayasa değişikliği teklifi üzerine değerlendirmelerde bulundu.

1960'larda önce Yön dergisinde, ardından Devrim gazetesinde temsil edilen çizgi önemli oranda Cumhuriyet gazetesini etkisi altına almıştı. Bu çizgi 2013'te önemli bir kırılma yaşadı.

Tabanda "CHP, PKK -HDP'nin payandası mı" sorusu eşliğinde belli bir tepkinin oluşması -ki son dönemde "yeni devlet" ile ilişkiler bağlamında Kemalist kesimde kısmi bir parçalanma gözlemlenmektedir- beklenebilir.

Kılıçdaroğlu’nun ‘Hikmetli’ Sözleri!?.

Çok edebi, pek latif ve hikmetli sözler. Âdeta siyasi konuşma değil de edebiyat. Buz gibi ‘mağdur edebiyatı’!

Devamı
Kılıçdaroğlu nun Hikmetli Sözleri
CHP Yenikapı Ruhu nu Terk Mi Ediyor

CHP ‘Yenikapı Ruhu’nu Terk Mi Ediyor?

CHP’nin önemli bir kırılma yaşadığı doğrudur. Bu kırılma, ‘Yeni CHP’ projesinin çökmesi ve ‘geleneksel CHP’nin hortlamasına işaret etmektedir.

Devamı

15 Temmuz başarısız darbe girişimi FETÖ’nün kendi vesayetini kurmak için hiçbir hukuki ve ahlaki sınırlamayı kabul etmeyen cuntacı bir terör örgütü olduğunu apaçık ortaya koydu. FETÖ’nün paralel devlet yapılanmasına girişen bir terör örgütü olduğu 17-25 Aralık yargı darbe girişiminden itibaren özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti hükümeti tarafından ısrarla dillendirilmekteydi.

Doğan medyası elinde tuttuğu ekonomik ve siyasi güç ile siyasetçileri istediği gibi kapısına getirip pijamayla karşıladığı o eski günlerine dönmenin özlemiyle mi kavruluyor?

FETÖ itirafları üzerinden yürüyen mevcut tartışma "benzersiz" bir totaliter- operasyonel yapının cürümlerinin İslami gruplaşmaların hepsini içeren bir sorgulamaya dönüşüyor.

Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de insan, aklını kullanmaya yani toplumun köhneleşmiş değerlerini körü körüne takip etmemeye davet edilmektedir. Aydınlanmanın temel sloganı ise “sapere aude” idi. Bu slogan da insanı akletmeye, dogmalardan bağımsız bir şekilde düşünmeye ve eylemeye çağırıyordu. Yine içerikten bağımsız olarak her düşünce geleneği, insanı insan yapan şeyin otonom hareket edebilmesi olduğunun altını çizer.

ABD ile ilişkilerde de Gülen'in iadesi ve PYD ciddi bir gerginlik konusu. Batılı siyasetçilerin ve medyanın darbe girişimine verilen tepki sınavında sınıfta kalması ise yepyeni bir olguyu besliyor.

Devlet dindarlara zulmettikçe dindarlar ile devlet arasındaki mesafe açıldı. Kritik olan nokta, bu açıklığın hiçbir zaman düşmanlık hâlini almamasıdır.

TSK’nın darbecilik geleneği içinde yer alan her cuntanın darbe yapmak için Atatürkçülüğü kendine kalkan yapması konusu üzerinde başta Atatürkçüler olmak üzere herkesin kafa yorması gerekiyor.

Din, devlet ve toplum ilişkilerini yeni FETÖ’lere alan açmayacak şekilde düzenlememiz gerekiyor. Evet, bu bugünden yarına halledilebilecek bir mevzu değil.

Bugün yakaladığımız millî birliği en azından ülke güvenliği ve ülke çıkarı konularında devam ettirebilmemiz için yapmamız gereken en önemli şey muhasebe yapmak.

FETÖ'nün bütün pisliklerinin ortaya saçılması, kimi kesimlerce "tasfiye halindeki eski Türkiye zihniyeti"nin propagandasını yapmak için bir imkân olarak değerlendiriliyor. Beyhude bir uğraş bu.

2017 Fransa Başkanlık Seçimleri’nde görünen en büyük tehlike, halktaki İslamofobik eğilimin elitler ve politika yapıcılar tarafından söylem ve eylem olarak benimsenmesi.

Bütün muhalif entelektüel eleştiriler derlenip toplanıp "İslamcı otoriterleşme" mottosu altında formüle ediliyor artık. Son "laiklik" tartışması da bu formülü pekiştirmek için kullanıldı.

Laiklik adına yapılan baskıların neredeyse bütün Ortadoğu coğrafyasında tepkisel bir dindarlık/dincilik oluşturduğu ve Ortadoğu insanıyla din arasında doğal ve sağlıklı bir ilişki kurulmasını engellediği unutulmamalıdır.