1990'lar Ruhu ve Siyaset Karşıtlığı

Bugün Türkiye siyasetinin en büyük mücadelesi, 1990'ları yaşayanlarla 2010'ları yaşayanlar arasında. Sadece farklı gelecek tasavvurları değil, farklı iktidar algıları da çatışma halinde.

Devamı
1990'lar Ruhu ve Siyaset Karşıtlığı
Sınavsız Üniversite Mümkün Mü

Sınavsız Üniversite Mümkün Mü?

Türkiye'de öteden beri, üniversite giriş sisteminin eğitim sistemi ve çocuklar üzerindeki oluşturduğu baskıyı azaltmaya yönelik bir talep ve kimi düzenlemeler söz konusu. Ancak, öğrencilerin üzerindeki baskıyı azaltmak adına yapılan birçok düzenleme, öngörüldüğü gibi çalışmadı.

Devamı

SETA Siyaset Direktörü Hatem Ete, birtakım mevki sahiplerinin, mevkilerini siyaseti esir almak yönünde kullanmalarından dolayı devlet içinde paralel bir yapı oluştuğunu söyledi.

Bu yapı ortaya çıkarılıp etkisiz hale getirilmeden demokratik siyaset güvence altında olmayacaktır.

Darbe her geçen gün faşizan yüzünü gösterirken, İhvan ve Devrimci Gençlik Hareketleri geçmişi kenara koyup darbeye karşı birlikte hareket etmelidirler. Her iki tarafın da faşist rejimi ve aktörlerini daha iyi tanımaları ve siyaseten önemli bir tecrübe kazanmaları maslahatlarınadır.

P5+1 ile İran arasında imzalanan anlaşmadaki şartların neredeyse hepsini taşıyan bir anlaşma, Türkiye-Brezilya ve İran arasında 2010'da imzalanmıştı.

Perspektif: Enerjide Yeni Aktör | Irak Bölgesel Kürt Yönetimi

SETA Ekonomi Direktörü Erdal Tanas Karagöl imzalı Perspektif çalışmasında, “Türkiye'nin enerji görünümünde Kuzey Irak'ın rolü nedir? Irak Bölgesel Kürt Yönetimi enerjide yeni aktör olabilir mi? Türkiye enerji üssü olabilir mi?” sorularına cevap aranıyor.

Devamı
Perspektif Enerjide Yeni Aktör Irak Bölgesel Kürt Yönetimi
Anayasa Prangası ve Demokratikleşme

Anayasa Prangası ve Demokratikleşme

Ortaya çıkan yeni Türkiye binasını, anayasadan kaynaklanan eski vesayetçi temelin taşıması mümkün değildir.

Devamı

SETA Başkanı Taha Özhan, Diyarbakır'da hafta sonu Başbakan Erdoğan'ın gerçekleştirdiği mitingin Türkiye için yüzyıllık ezberlerinden kurtulma fırsatı sunduğu değerlendirmesinde bulundu.

Yeni Asya gazetesinin sorularını cevaplayan SETA Hukuk ve İnsan Hakları Araştırma Asistanı Yavuz Güçtürk, Türkiye'nin kendi insan hakları sorunlarını çözmeden, başka ülkelere model olmaktan söz etmesinin doğru olmayacağı değerlendirmesinde bulundu.

Vietnam Savaşı hayalet ise Suriye konusunda kafa yoran Obama yönetimi için Irak savaşı bir cadılar bayramı etkisi yaratıyordu. Zira herkes bu savaşa nasıl gidildiğini en canlı haliyle hatırlıyordu.

Başbakan Erdoğan'ın Kosova ziyareti, Kosova'da 3 Kasım tarihinde gerçekleşecek kritik yerel seçimlerin hemen öncesine denk gelmesi ayrı bir önem taşıyor.

Erdoğan, Davutoğlu ve Fidan kendi işlerini yaparken kendilerine dayatılan parantezleri aştıkları için hedef seçiliyor. Bu sebepten yapılan operasyonlar Türkiye kamuoyu nezdinde ters tepiyor.

30 Eylül 2013'te açıklanan demokratikleşme paketi Kürt meselesi ve PKK açısından yeni bir dönüm noktası oldu. Ortaya çıkan paketi elinin tersiyle iten Barış ve Demokrasi Partisi'nin demokratikleşmeye katkı vermediği ortada. Kürt siyasi hareketi yıllar içinde kendisine bir 'Kürt meselesi dünyası' yarattığının farkına varamadı. Bu dünyanın en temel özelliği Kürt meselesinin adeta hiç bitmeyecek, hiç normalleşmeyecek bir sorun olarak algılanması var. Özellikle sıradan bir Kürt bireyin sadece Kürt olmaktan kaynaklı şikâyetleri ortadan kalkmaya başlayınca Kürt siyasi hareketi ciddi bir boşluğa düşüyor. Tam da bu sebepten, Kürt sorunu çözüldükçe PKK vesayetinden kurtulması beklenen Kürt siyasi hareketi daha fazla PKK'nın dipnotuna dönüşüyor.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından 30 Eylül 2013'te açıklanan Demokratikleşme Paketi, yıllardır dile getirilen “anadilde eğitim” tartışmalarını yeniden canlandırarak, farklı boyutta yeni bir süreç başlattı. Açıklanan pakete göre özel okullarda farklı dil ve lehçelerde eğitim mümkün hale gelecek. Mevcut Anayasa'nın “eğitim ve öğretim” hakkını düzenleyen 42. Maddesi'nin son fıkrasında, “Türkçeden başka hiçbir dil eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez.” hükmünden dolayı her ne kadar pakette “anadilde eğitim” ifadesi yer almasa da, bu durumun tartışmaya açılması dahi bu konuda yıllardır oluş(turul)an tabuların yıkılması adına önemli bir adım olarak değerlendirilmelidir. Türkiye'de birçok konuda özgürlüklerin yeniden tanımlandığı bir sürece girildiği göz önünde tutulursa, dil hususunda yapılacak tüm özgürlükçü hamleler ülkedeki demokratikleşme sürecini hızlandırırken, devletin dışlayıcı ve tektipleştirici aklı da gittikçe normalleşecektir.

Bir haftadan beri Türkiye, 30 Eylül günü Başbakan Erdoğan tarafından açıklanan Demokratikleşme Paketi'ni tartışıyor. Paket etrafında yapılan tartışmaların ana odağını ise, açıklanan paketin beklentileri ne ölçüde karşıladığı ve çözüm sürecine muhtemel etkileri oluşturuyor. Aslında açıklanmadan önce de, hazırlanan paketin, toplumun farklı kesimlerinin kimi sorunlarına kısmi çözümler getirecek bir paket olması bekleniyordu. Nitekim Başbakan Erdoğan da, konuşmasına başlarken, bu paketin Türkiye'yi ağırlıklarından kurtaracak bir son paket olmadığını belirterek, tüm taleplerin bir paketle karşılanmasının makul ve rasyonel olmadığını vurguluyor ve devamının geleceğini beyan ediyordu. Ancak tüm beklentileri karşılamıyor oluşu, paketin önemini de azaltmıyor. Çünkü birden çok özgürlük alanına ilişkin düzenlemeler öngören bu paketi, aynı zamanda, bir “insan hakları paketi” olarak tanımlamak da mümkün. Demokratikleşme ve insan hakları ise, dinamik kavramlardır ve gelişen koşullar veya ortaya çıkan yeni sorunlar karşısında, yeni taleplerle sürekli yeni düzenlemeler yapmayı gerektirirler. O yüzden de, hiçbir paketin tüm talep ve beklentileri karşılaması düşünülemez ve beklenmemeli.