Diyarbakır'ı Özgürleştirmek

"6-7 Ekim Olayları" Kürt meselesini anlama biçimimizi gözden geçirmeyi gerekli kılıyor. Çünkü "6-7 Ekim Olayları" sonrasında, sadece devletin baskıcı politikalarını değiştirmesinin bölgeye özgür ve demokratik bir ortam oluşturmaya yetmediğini anladık. Devlet politikaları ile eşzamanlı olarak PKK- KCKHDP'nin de değişmesi gerekiyor. Bu ikili değişim eşzamanlı gerçekleşmediğinde oluşan şu: KCK'nın gündelik hayatı kontrol edip, alternatif devlet sistemi oluşturması. Üstelik "6-7 Ekim Olayları" doğru okunursa, KCK -PKK -HDP siyasal çizgisinin 1990'ların devletinden daha baskıcı ve şiddet içeren bir siyaset izleyebileceği sonucu çıkıyor. "Demokratik toplum", "çok kültürlülük" gibi kavramlar, hem siyasal hayatta hem de gündelik hayatta bireylerin ve grupların üzerine baskı ve zorlamanın olmamasını işaret eder. Beklenen şey, hem devletin hem de toplumsal gruplardan birinin diğerleri üzerine zorbalık yapmamasını temin etmek, bireylerin ve toplulukların özgür iradesiyle siyaset yapmasını, gündelik hayata katılmasını sağlamaktır.

Devamı
Diyarbakır'ı Özgürleştirmek
Kürt Milliyetçi Söyleminin Savrulması

Kürt Milliyetçi Söyleminin Savrulması

Bir türlü taşların yerine oturmadığı Ortadoğu'da siyaset de söylemler de devinim halinde. Barış ve uzlaşma da şiddet ve çatışma da kendini meşrulaştıracak söylemle geliyor. Çözüm sürecinin neresinde olduğumuza dair muhasebemizi söylemlerin analizi üzerinden yapmakta fayda görüyorum. Artık herkesin malumu ki, ABD'nin IŞİD ile savaş stratejisinin getirdiği fırsatlardan istifade eden PKK, 2012'de Çözüm süreci başladığında bulunduğu yerde değil.

Devamı

Türkiye siyasi kültürü içinde otoriter modernleşme çizgisi, yıllar yılı CHP ve bürokratik oligarşi tarafından temsil edildi. Devlet merkezli, tepeden inmeci, halka rağmen yürütülen modernleşme programı laikçi, Türkçü ve Kemalist radikaller tarafından hayata geçirildi. Bu modernleşme programı, yürürlüğe sokulduğu ilk günlerden itibaren toplumsal alanda çeşitli meydan okumalarla karşı karşıya kaldı. Yeni devletin, yeni ve homojen bir ulus inşasına dayalı egemenlik siyaseti, yıllar yılı bu meydan okumalarla yüzleşti. Bu süreçte son derece sert yöntemler kullandı. Açık ve gizli şiddet kullanmaktan çekinmedi. Yeri geldiğinde şehir bombalayarak, yeri geldiğinde faili meçhul cinayetlere aracılık yaparak, yeri geldiğinde köy boşaltarak, yeri geldiğinde toplumun bir kesimini diğer bir kesimine karşı harekete geçirerek yaptı bunu.

Yenişafak'a konuşan SETA Ankara Hukuk ve İnsan Hakları Araştırmaları Direktörü Yılmaz Ensaroğlu, Çözüm Süreci'nde gelinen noktayı ve yaşanan hareketliliği değerlendirdi. Ensaroğlu, “Bütün yükü sadece hükümete veya HDP'ye yıkıp kenara çekilemeyiz. Herkese büyük görevler düşüyor.” dedi.

Çözüm Süreci'nin neden başladığı ile ilgili yapılan analizlerin birçoğu hâlâ geçerliliğini koruyor: Çatışmalı dönemin her iki taraf için de sürdürülemez oluşu, Irak ve Suriye özelinde Ortadoğu'nun müphem geleceği ve Türkiye'nin bölgesel ve küresel ölçekli bir aktör olma yolunda ilerlerken dış politikadan ekonomiye her alanda Kürt meselesinin çözümsüzlüğüne hapsolması süreci başlatan nesnel koşullar olarak yerinde duruyor. Sürecin politik ekonomisi olarak da okunabilecek bu hesapların her birisini sürecin neden devam etmesi gerektiğinin de altına rahatlıkla yazabiliriz.

6-8 Ekim olaylarının ardından çözüm süreciyle ilgili tüm taraflar hafıza tazeledi. Aktörler, fonksiyonel aktörler, söylemler, muhatap kitlelerin iknasındaki kriz alanları ve çözüm sürecinin hangi durumlarda başarıya ulaşabileceği yeniden gözden geçirildi. Bu anlamda taraflarda, krizin çok büyük maliyeti de göz önüne alındığında, bundan sonraki süreç için tekrar benzerlerinin yaşanmaması için daha dikkatli olunması gerektiği yönünde en azından bir ihtiyat hali oluştu. Bu anlamda, bu yazı yazıldığı sırada Diyarbakır merkezli sivil toplum kuruluşları ile yapılan görüşmelerde de öncelikle vurgulanan hususlar bu minval üzerineydi. Ancak çözüm sürecinin bundan sonra büyük krizler ve meydan okumalarla karşılaşmadan ilerleyebilmesi için aktörlerin ve fonksiyonel aktörlerin yeniden çözüm sürecinin başladığı ilk dönemdeki tartışmaları tekrar hatırlamaları ve gelinen süreçte her iki taraf için kazanımların ne olduğunun daha çok dile getirilmesi hayati derecede önemlidir. Böyle bir muhasebe yapıldığında tarafların çözüm sürecinin başarısı için ortaya koydukları çaba daha net ortaya çıkmış olur. Çünkü sorunun karmaşıklığının, tartışmalı yönünün ve bölgeselliğinin yanında uluslararası boyutunun da bu dönemde gittikçe artması, krizi derinleştiren ve tarafların hareket kabiliyetlerini kısıtlayan bir potansiyel üretebilmektedir.

PKK'yı Nasıl Görmeli?

PKK (Partiya Karkerên Kurdistan – Kürdistan İşçi Partisi) bir “terör örgütü” mü? Türkiye kamuoyunun çok büyük bir bölümü PKK'nın bir “terör örgütü” olduğu konusunda hiçbir şüphe taşımıyor. Nihayetinde yasadışı, silahlı bir örgütten bahsediyoruz. Türkiye Cumhuriyeti devletiyle yıllar yılı savaş yürütmüş bir yapı var karşımızda. Fakat kamuoyunun PKK'yı bir terör örgütü olarak tanımlamasının temelinde onun “yasa dışılığı” yahut “devlete savaş açması” yatmıyor. Bugün Türkiye kamuoyunun PKK'yı bir “terör örgütü” olarak görmesine neden olan iki husus var.

Devamı
PKK'yı Nasıl Görmeli

Yeni Türkiye'nin Toplumsal Sözleşmesi: Çözüm Süreci

Çözüm sürecinin son derece sembolik bir mesele olduğunu ifade eden SETA Medya ve İletişim Direktörü Fahrettin Altun, çözüm sürecinin, Yeni Türkiye'nin toplumsal sözleşmesinin bir başka boyutu olduğu değerlendirmesinde bulundu.

Devamı

Yılmaz Ensaroğlu, 6-8 Ekim olaylarının Kürt kamuoyunda açtığı yara ve HDP tabanında neden olduğu ciddi rahatsızlıklar sebebiyle Kürt siyasal hareketinin bir muhasebe içerisine girdiğini belirtti.

Toplumun bir bütün olarak Çözüm Süreci'nin getirdiği rahatlığı sevdiğinin altını çizen SETA analisti Medaim Yanık, toplumun, sürecin işleyişine ilişkin merak duygularının karşılanmasının fiziksel alanın yönetimi kadar önemli olduğuna dikkat çekti.

SETA analisti Can Acun, Kobani'de yaşananlar sonrası Türkiye'de düzenlenen sokak gösterileriyle etnik Kürt milliyetçiliğinin tekrar mobilize edilmeye çalışıldığını belirtti.

Yılmaz Ensaroğlu, kamuoyunun PKK'nın tekrar silahlı eylemlere karışmayacağı konusunda teminata ihtiyaç duyduğunu belirtti.

Fahrettin Altun, Kürt meselesi konuşulurken sadece Kürtlere verilmesi gereken hakların değil, Kürt siyasetinin çoğulculaşması gerekliliğinin de konuşulması gerektiğinin altını çizdi.

Burhanettin Duran, Çözüm Süreci'nin seyrine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Fahrettin Altun, Çözüm Süreci'ni iki kategoriye ayırarak bunların Barış Süreci ve Egemenlik Mücadelesi olduğunu belirtti.

Çözüm süreci nihayete ulaşırsa sadece Türkiye'deki Kürt sorunu değil aynı zamanda Kürtlerin kendi aralarında öne çıkan çatlaklar da büyük ölçüde kapanabilir.

Çözüm Süreci'nin usul ve yöntemleri noktasında uzlaşı sağlanmasının önemli olduğunun altını çizen Yılmaz Ensaroğlu, “Eğer siz usulde mutabık kalmamış iseniz, esasta anlaşmaya varsanız bile usule dair yapılacak hatalar esası ortadan kaldırabilir ya da çok ciddi ölçüde tehlikeye sokabilirdi.” dedi.

Talip Küçükcan, seküler iktidarların masaya dahi getiremediği pek çok siyasi konuda, AK Parti iktidarının somut adımlar attığının altını çizdi.

Eğer bugün uzun yılların inkar ve ret politikaları toplumsal bir kopuşa neden olmadıysa bilinmelidir ki bu Anadolu irfanı sayesinde olmuştur.

30 yılı aşkın bir süredir devam eden Kürt meselesinin Türkiye'ye yüklediği ağır siyasi ve sosyal maliyetinin yanısıra bir de ekonomik yükü olmuştur.