2017 de Dış Politika Felaket Tellalları Ve Gerçekler

2017’de Dış Politika: Felaket Tellalları Ve Gerçekler

Ankara, 2017 yılında da kendi halkının çıkarını önceleyen bağımsız dış politika konusunda taviz vermeyen tavrını sürdürdü. Bu tavrın ABD ve Avrupa ülkelerindeki bazı kesimlerde meydana getirdiği rahatsızlık sonucu Türkiye’ye yönelik saldırıların artması da, Batı ile artık egemenliğe karşılıklı saygı temelli bir ilişki geliştirmek isteyen AK Parti hükûmetinin kararlılığını etkilemedi.

Devamı

Medine'yi savunan Fahrettin Paşa ile başlatılan polemik "Arap ve Türk ayrıştırması" ya da "Ankara-Tahran aynılaştırılması" çabası ile sürdürülüyor.

Türkiye'nin son on beş yıldır yaptığı atılımlar gelişme potansiyeline sahip ülkeler için ilham verici olma boyutundan çıkmıştır denilebilir. Türkiye artık bu ülkelerin büyümesi ve gelişmesi noktasında katkı yapan bir aktör konumuna gelmiştir.

Asıl ilgi, Erdoğan'ın son yıllardaki siyaset yaklaşımına ve üstlendiği liderlik rolüneydi...

Belediye başkanlarındaki değişimin yerel yönetimlerde motivasyonu artırdığına yönelik genel bir algı var. Muhalefet, yenilenme süreçlerinin AK Parti’ye olumlu yansıdığını görmekte.

Bir Başarı Örneği: BM Oylaması

Ne tek bir NATO üyesi, ne tek bir AB üyesi, ne de tek bir G-20 üyesi ABD'nin yanında yer aldı.

Devamı
Bir Başarı Örneği BM Oylaması
Batı da Devam Eden Erdoğan Karşıtı Kampanya

Batı’da Devam Eden Erdoğan Karşıtı Kampanya

Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik bu düşmanca tavırlar 2009'tan, Davos olayının hemen ardından kendisini göstermeye başladı...

Devamı

SETA Washington Genel Koordinatörü Dr. Kadir Üstün: Uluslararası kamuoyu Türkiye ile birlikte hareket ederken İsrail ve ABD yönetimi öngördükleri ama bu kadarını beklemedikleri bir yalnızlık içinde kaldı

İbn Haldun Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Doç. Dr. Köse, "Bana göre meselenin çözülmesinin tek bir yolu var. Bu da ABD'nin Filistin'e değil de İsrail'e baskı uygulayarak anlaşmaya zorlamasıdır." dedi.

SETA Genel Koordinatörü Burhanettin Duran değişen dünya düzeni hakkında değerlendirmede bulundu.

Washington strateji tıkanıklığı dönemini yaşıyor. Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nde ağdalı kelimelerle bahsedilse de ABD’nin İran’ı nasıl sınırlandıracağı, Kuzey Kore’nin nükleer tehdidini nasıl bertaraf edeceği, Suriye’den nasıl çıkacağı, PKK’yla ilişkisinin nereye doğru evrileceği, Körfez’de BAE’nin arkasına neden takıldığı veya büyükelçiliğini neden Kudüs’e taşıma kararı aldığı konusunda uzun dönemli bir stratejisi yok.

Trump yönetiminin belirsizliklerle dolu dış politikası düşünüldüğünde, yayınlanan Ulusal Güvenlik Strateji (UGS) Belgesi kritik bir önem teşkil etmektedir. Zira ABD hegemonyasının sonunun geldiğine dair tartışmaların hız kazandığı, bölgesel gelişmelerde yeni aktörlerin ön plana çıktığı ve nihayetinde güvenlik paradigmasının değiştiği bir dönemde yayınlanan bu belge, Trump’ın dış politika vizyonu açısından temel bir gösterge niteliğindedir.

Amerika zayıf olduğu için yalnız kalmadı. Çok güçlü olduğu ve gücü nedeniyle şımarıklık edip tüm müttefiklerini ittiği için yalnız kaldı..

ABD bölgede hegemonik bir güç olmasına rağmen bu rolü hakkıyla oynama konusunda sıkıntılar mı yaşamaktadır? Yoksa ABD bölgede hegemonik bir güç olmaktan uzak ve nüfuzu da sallantıda olan bir devlet midir? Başka bir şekilde ifade edecek olursak, ABD-İsrail ikilisi böylesi bir karara, bölgede güçlerinin zirvesine çıktıkları için mi, yoksa bir düşüş yaşadıkları için mi imza attılar?

Trump’ın ABD’nin İsrail Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararı, hem BM Güvenlik Konseyinde hem de BM Genel Kurulunda ezici bir çoğunlukla kınanmıştır. Filistin konusu, ABD’nin küresel vicdanı ve ortak ahlaki mutabakat noktalarını ihlal etmenin de maliyet doğurabileceğinin bir göstergesi olmuştur. Trump yaklaşımını dengelemenin en etkili yöntemi, bu yaklaşımın ABD’nin maddi çıkarlarına da dokunabileceğini göstermektir.

ABD, veto yetkisi yeterli gelmeyince tehdit vetosunu devreye soktu. Washington yönetimi, eski dönemlerde daha sofiste bir şekilde, “düzenin sahibi benim” yaklaşımıyla ve diplomasi sosuyla sonuç almaya çalışırlardı. ABD’nin bu kadar açıktan tehdide başvurması, artık giderek etkisizleştiğinin de göstergesi. Zaten ABD bunun farkında olduğu için, Trump’ın güvenlik stratejisi, çok kutupluluğa gidişi engelleme üzerine inşa edildi.

Kudüs konusunda ABD'yi bile karşısına alan Türkiye asıl Körfez'i sıkıştırmış oldu. Meşruiyetleri çatırdayan Arap yöneticilerinin bazıları, Erdoğan'a yeni sözlü saldırılarda bulunabilirler.

Durum şu ki verilen karara gelebilecek tepkilerin ne kadar sert olacağı hesaplanmadığı gibi Beyaz Saray'ın Ortadoğu'dan sorumlu uzmanlarının bir şekilde anlaşmaya vardığı düşünülen bazı Ortadoğu liderlerinin etkisi ve gücü fazlasıyla gözlerde büyütülmüş.

Dünyanın en büyük askerî ve ekonomik gücü olan ABD’nin, BM üyelerini bu gücünü kullanmakla tehdit etmesine rağmen yanına sadece yedi ülkeyi alabilmesi bu güce karşı yürütülen diplomasinin ne kadar etkili olabileceğini gösterdi.

M sistemi önce ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Nikki Haley ardından da bizzat Trump tarafından tehdit edilmiş, uluslararası irade esir alınmak istenmiştir.