SETA Genel Koordinatörü Burhanettin Duran'ın "2018’de Türkiye'nin Dış Politikasına Bakış" dosyasına verdiği röportaj:
Devamı
2018 için Türkiye’nin dış politikasında, ABD ile devam eden sorunlar ve Suriye’nin geleceğine yönelik olarak yaşanacak krizler hariç, diğer alanlarda pozitif bir ivme yaşanacak.
Devamı
Medine'yi savunan Fahrettin Paşa ile başlatılan polemik "Arap ve Türk ayrıştırması" ya da "Ankara-Tahran aynılaştırılması" çabası ile sürdürülüyor.
Washington strateji tıkanıklığı dönemini yaşıyor. Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nde ağdalı kelimelerle bahsedilse de ABD’nin İran’ı nasıl sınırlandıracağı, Kuzey Kore’nin nükleer tehdidini nasıl bertaraf edeceği, Suriye’den nasıl çıkacağı, PKK’yla ilişkisinin nereye doğru evrileceği, Körfez’de BAE’nin arkasına neden takıldığı veya büyükelçiliğini neden Kudüs’e taşıma kararı aldığı konusunda uzun dönemli bir stratejisi yok.
ABD, veto yetkisi yeterli gelmeyince tehdit vetosunu devreye soktu. Washington yönetimi, eski dönemlerde daha sofiste bir şekilde, “düzenin sahibi benim” yaklaşımıyla ve diplomasi sosuyla sonuç almaya çalışırlardı. ABD’nin bu kadar açıktan tehdide başvurması, artık giderek etkisizleştiğinin de göstergesi. Zaten ABD bunun farkında olduğu için, Trump’ın güvenlik stratejisi, çok kutupluluğa gidişi engelleme üzerine inşa edildi.
Kudüs konusunda ABD'yi bile karşısına alan Türkiye asıl Körfez'i sıkıştırmış oldu. Meşruiyetleri çatırdayan Arap yöneticilerinin bazıları, Erdoğan'a yeni sözlü saldırılarda bulunabilirler.
ABD bölgede hegemonik bir güç olmasına rağmen bu rolü hakkıyla oynama konusunda sıkıntılar mı yaşamaktadır? Yoksa ABD bölgede hegemonik bir güç olmaktan uzak ve nüfuzu da sallantıda olan bir devlet midir? Başka bir şekilde ifade edecek olursak, ABD-İsrail ikilisi böylesi bir karara, bölgede güçlerinin zirvesine çıktıkları için mi, yoksa bir düşüş yaşadıkları için mi imza attılar?
Devamı
Trump yönetiminin İsrail- BAE patentli "siyasal İslam" politikasının Obama'nın samimiyetsiz "ılımlı İslam" politikasından daha büyük bir iflasla sonuçlanacağını öngörmek için yakın tarihe bakmak yeterli.
Devamı
Bölgede Türkiye hariç sesini yükseltebilecek, diplomasiyi yürütecek ve en nihayetinde Filistin halkının haklarını etkili bir şekilde savunacak aktör kalmadı.
FETÖ, devletin silahlarını millete çevirecek mensuplarını ordu içinde yetiştirirken kendisi hakkındaki yerli yabancı akademik literatürü yönlendirmeyi de ihmal etmedi.
Türkiye özelinde meseleye bakıldığında, yeni bir yasal düzenleme ile seçim ittifakı yapan partilerden, daha az oy oranına sahip olan partinin yüzde 10 barajına takılmadan Meclise girmesi sağlanabilir. Bunun karşılığında da, ittifak yaptığı partinin cumhurbaşkanı adayını destekleyebilir. Seçim sonrası Meclis çalışmalarında ya da yürütmede görev paylaşımında ittifakın devam etmesi ise seçim öncesi yapılan anlaşmanın çerçevesine bağlıdır.
İç siyasette terörle mücadele ve devletin yeniden yapılandırılması gibi konularla uğraşan hükümet bir yandan da kendisini yakından ilgilendiren dış sorunları takip ediyor.
Yöneticiye her şartta itaatı emreden apolitik Selefiliğin İsrail ile birlikte savaşmayı meşrulaştırması bizi şaşırtmamalı. Aynı kafa, "ılımlı İslam" kodlu seküler Arap milliyetçiliğini de aynı kolaylıkla meşrulaştırabilir.
SETA Genel Koordinatörü Burhanettin Duran Körfez ülkelerinde yaşanan hareketlilik karşısında Türkiye’nin politikasını değerlendirdi.
Bugün İran'ın Ortadoğu'daki etkisi bir nüfuzdan çok daha öteye geçmiştir. Son bir kaç yıl içinde Şii nüfusun silahlı milis kuvvetlere dönüşüne tanık olduk.
Normalde beklenen şey Amerikan hükümetinin bir ulusal güvenlik stratejisi belirlemesi ve her kuruma bu stratejiye uygun roller biçmesidir. Bu olmadığında kurumlar kendilerince bir noktaya kadar hedef belirleyebilir. Daha fazla yol alamaz. Veya aldıkları pozisyon bir başka kurumla uyumsuz hale gelir..
Ortaya koyulan çabanın, Suud’un dönüşmesi veya İran’la mücadeleyi aştığı ve bölgeyi topyekûn şekillendirme amacını taşıdığı aşikar. Zira Kuveyt ve Fas’ın arabuluculuk çabaları örselenip kutuplaşmanın derinleşmesi tercih edildi.
Röportaj: Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Insight Turkey Dergisi Editörü Prof. Muhittin Ataman: "Körfez ülkeleri ciddi bir şekilde ABD ve İngiltere'ye bağımlı hareket ediyor. Sadece siyaset alanı değil, ekonomi ve eğitim alanı da bu iki ülkenin kontrolünde... ABD yönetimi ve Bin Selman elbirliğiyle bölgeyi bir bilinmeze sürüklüyor"
Geçtiğimiz haftadan itibaren Suudi Arabistan’da yaşananlar uluslararası arenada büyük yankı uyandırdı.
ABD'nin ekonomik çıkarlarını korumak için yöneldiği agresif ve tutarsız politikalar belirsizliği yoğunlaştırıyor...
Eğer yeni dönemin güvenlik eksenleri Arap-Fars ve Türk-Kürt çatışmaları üzerinden kurulmak isteniyorsa bölge ülkelerinin yeniden bir değerlendirme yapmaları ve geri dönülemeyecek adımlar atmamaları elzemdir. Bu da İran’ın başta Suriye’de olmak üzere kendisine çeki düzen vermesi ve aşırılıklarını törpülemeyi birincil görev olarak addetmesinden geçmektedir.