Muhalefet bu çıkmazdan nasıl kurtulabileceğini tartışıyor. 'Muhalefet çözüm üretecek yerde değil' algısı değişmiyor. 'İktidarın dünyayı daha iyi okuduğu ve gereğini yaptığı' kanaati gücünü koruyor.
Devamı
Rusya'yı her istediğini alan değil de müzakere yapmak mecburiyetinde olan bir aktör olarak görmek daha doğru. Türkiye bunu Suriye'de yaptı. Rusya'yı zorladı. Benzer biçimde Azerbaycan da elini daha güçlü oynayabilir. Hele böylesi belirsizlik dönemlerinde Rusya gibi aktörlerin daha da tedirgin olacağı tahmin edilebilir. Azerbaycan ne kadar ileri giderse o kadar iyi. Çözümsüz bir ateşkes sürecine saplanmamak lazım.
Devamı
'Otoriterlik' hikâyesine şimdi de 'askeri saldırganlık' masalını ekliyorlar. Yeni söylemin temelinde Türkiye'nin güvenlik çıkarlarını korumak için yürüttüğü askeri operasyonlardan duyulan rahatsızlık var. Ankara'nın Suriye, Libya, Katar, Irak, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs'taki askeri varlığını hedef almak var. Erdoğan'ın krizlerde inisiyatif alan liderliği var. Türkiye'nin hamlelerine, inisiyatiflerine duyulan kıskançlık var.
Türkiye yüzyılda bir görülecek bir dönüşüm çağına girdi. Ya büyük kazanacak ya da bir yüzyıl daha kaybedecek..
Son dönemde Türk dış politikasıyla beraber adından sıkça bahsedilmeye başlanan Türk savunma sanayii özellikle yurt dışındaki çevrelerin yakın takibi altındadır. Türkiye'nin güvenlik ve dış politikasındaki aktivizmiyle birlikte dikkat çekmeye başlayan Türk savunma sanayiindeki kapasite artışı birçok çevrenin tehdit değerlendirmesinin ilk sırasında yer almaktadır. Dağlık Karabağ'da Azerbaycan'ın Ermenistan karşısında oluşturduğu askeri kapasite üstünlüğü sonrasında Kanada'nın Türkiye'ye yönelik silah ihraç izinlerini askıya alma kararı bunun sadece küçük bir göstergesidir. Peki geldiği nokta itibarıyla Türkiye'nin savunma sanayii neden hedefe konulmaktadır?
Türkiye'de siyasi mücadele uzunca bir süre siyasi aktörler ile askeri ve sivil bürokrasi başta olmak üzere siyaset-dışı aktörler arasındaki mücadelelerce belirlendi. AK Parti liderliğinde toplumun yaklaşık yirmi yıllık demokrasi kavgası iktidar mücadelesinin siyaset-içi bir mücadeleye evrilmesiyle sonuçlandı. 16 Nisan 2017 hükümet sistemi değişikliği referandumu ülke tarihinde iktidar mücadelesinin tamamıyla siyaset-içi alanda hareket eden siyasi aktörler arasında gerçekleşmesinin miladı olarak kabul edilebilir.
Rusya Devlet Başkanı Putin’in çağrısıyla Azerbaycan ve Ermenistan Dışişleri Bakanları bu yazının yazıldığı saatlerde Moskova’da bir araya gelecekleri kesinleşmişti. Bu, yaklaşık iki hafta önce başlayan çatışmaların ardından iki taraf arasında yapılacak en üst düzey görüşme olacak.
Devamı
Ankara-Moskova-Tahran hattında yeni bir denklem oluşuyor. ABD seçimlerinin sonucu, her hâlükârda, bu süreci hızlandıracak.
Devamı
Azerbaycan için otuz yıl sonra doğan büyük bir fırsat. Dikkatle takip edildiğinde Karabağ'ın özgürleşmesinin de ötesinde değeri olacaktır.
Kovid-19'a yakalanan Trump hızla iyileşip, 'virüsü yendim' havasıyla kampanyasına dönmeye çalışıyor. Yani Trump için artık Kovid-19 hem seçimin hem de sağlığının merkezine oturdu. 200 bini aşkın Amerikalının ölmesini umursamamakla suçlanan Trump bu hastalıktan kurtularak seçimlere girerse iddiasını sürdürür. "Ekonomiyi Trump toparlar" algısı Biden'ın en büyük dezavantajı. Son dört haftada Trump'dan fark yaratacak her şeyi beklemeliyiz. 3 Kasım sonrası ise Amerikan siyaseti için tam bir muamma. Benzeri görülmemiş bir belirsizlik. Ne demiş eskiler, yaşa ki göresin.
Azerbaycan'ın Rusya'yı tercih yapmaya zorlaması gerekiyor. Yeterli ilerleme sağlanabilirse çıta da ona göre belirlenmiş olur. Ama vakit uzadıkça Paşinyan'ın gitmesi ve yerine Rusya'ya daha yakın bir aktörün gelme şansı da artıyor.
Ermenistan'ın başka bir aktör tarafından kışkırtılmış aklımıza geliyor. Arkasından Rusya da çıksa Fransa da çıksa pek bir önemi yok. Her kimse Ermenistan'ı kışkırtan bugün yeterli desteği vermediği de ortada. Rusya Ermenistan'ın dövülmesini keyifle seyrediyor. Fransa'nın yapabileceği çok fazla bir iş yok. Amerika'nın da umurunda bile değil.
Fransız Cumhurbaşkanı Macron beklediğimiz iddialarla yeniden sahnede. Geçtiğimiz iki günde gerçekleşen AB liderler zirvesinden Türkiye'ye yönelik yaptırım çıkmamasını kendince telafi edercesine Ankara'ya eleştiriler yöneltti. Alman Şansölyesi Merkel, "birbirine bağımlılıktan," ve "yapıcı bağlardan" bahsederken Macron inatla," yaptırım" tehdidini gündemde tutuyor.
Biliyoruz ki, Rusya bu coğrafyayı arka bahçesi olarak görüyor. Herhangi bir hareketliliğin kendi ulusal güvenliğine yönelik hayati bir tehdit olduğunu düşünür yüzyıllardır. Dolayısıyla bizi şaşırtan Rusya'nın müdahil olması değildir. Asıl şaşırtıcı olan şimdiye kadar takındığı tavırdır.
Uzmanlara göre Rusya'nın beklentisi Azerbaycan'ın ilerlemesiyle Batı yanlısı Paşinyan'ın başbakanlık koltuğunu kaybedeceği, onun yerine ise Rusya yanlısı olarak bilinen Koçaryan'ın koltuğa tekrar oturabileceği bir süreç yaşanması.
Maalesef CHP 2015'ten bu yana girdiği HDP'lileşme yolunda yeni bir aşamayı da Ermenistan propagandasına söylem düzeyinde katkı vermekle yakalamış oldu.
Erdoğan, sık görüştüğü dünya liderlerine 'artık bu sorunlar Türkiye olmadan çözülemez' realitesini kabul ettirdi. Trump da Putin de Merkel de Macron da bu gerçekliği görüyor.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay, 'Yunanistan ve Rum Kesimi'nin savunduğu tez ve argümanlar, uluslararası hukuka göre dayanaksızdır. Ancak güneş balçıkla sıvanmaz. Dünya kamuoyu er ya da geç ülkemizin haklılığının farkına varacaktır.' dedi.
SETA Dış Politika Uzmanı Mehmet Çağatay Güler, Azerbaycan'ın, Dağlık Karabağ ve bölgesinde işgalci Ermenistan'a karşı somut kazanımlar elde ettiğini belirtti.
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) bünyesinde hazırlanan Kriter dergisinin 50. sayısı çıktı.
Minsk Grubu diye adlandırılan platformun Ermenistan işgaline son verip Dağlık Karabağ sorununa hakkaniyetli bir çözüm bulma konusunda katkı sağlayamayacağını açık.