5 Soru: Rus Barış Gücünün Karabağ’dan Çekilmesi

Rusya’nın İkinci Karabağ Savaşı’ndaki pozisyonu nasıldı? Rus Barış Gücü askerleri Karabağ bölgesine ne zaman geldi? Rusya, Barış Gücü askerlerini neden çekti? Rusya’nın Üçlü Beyanname’de başka sorumlulukları var mı? Rusya’nın Güney Kafkasya politikası bundan sonra nasıl gelişebilir?

Devamı
5 Soru Rus Barış Gücünün Karabağ dan Çekilmesi
Dış Politikada Türkiye Yüzyılı ve Afrika

Dış Politikada Türkiye Yüzyılı ve Afrika

Türkiye Yüzyılı vizyonunda hedeflerden biri tam bağımsız dış politika. Küresel sistemin dönüşümünün sürekli olarak hissedildiği ortamda bu hedefe ulaşmak için kriz ortamlarından sıyrılmak oldukça elzem. Suriye, Doğu Akdeniz, Ege, Libya, Karabağ, Ukrayna gibi Türkiye'nin ulusal çıkarlarını doğrudan etkileme potansiyeline sahip coğrafyaların yanı sıra Etiyopya, Somali ve Sahel bölgesi gibi coğrafyalarda meydana gelen güvenlik sorunları ve krizlerin Türkiye'nin Afrika'daki kazanımlarını etkileme riskini de ortaya çıkarması söz konusu. Dış politikada mevcut güvenlik riskleri bağlamında Türkiye'nin Milli Teknoloji Hamlesi kapsamında teknolojik yatırımları, geliştirmiş olduğu savunma sanayii ürünleri ve güvenlik ve barışa yönelik uzun yıllardır elde ettiği tecrübeler hem iç hem de dış güvenlik mimarisini şekillendiriyor. Dolayısıyla Afrika'da çeyrek yüzyıla yakın süredir inşa edilen ortaklıklar sonucunda elde edilen karşılıklı kazanımların korunması ve devlet kurumlarının ve STK'ların gösterdiği yoğun çabaların heba olmaması için Afrika'da barış, güvenlik ve istikrar ortamının sağlanması/korunması son derece önemli. Nitekim son 20 yılda Türkiye'nin kıta ile toplam dış ticaret hacmi 40 milyar dolar seviyesine ulaşmış durumda. Bu rakam 2003'te 5 milyar dolar seviyesindeydi. Dolayısıyla Afrika ile ilişkiler Türkiye'de barışın, istikbalin, sürdürülebilirliğin, kalkınmanın, istikrarın, değerlerin, huzurun, başarının ve iletişimin yüzyılı bağlamında kendisine yer buluyor. Afrika'da stratejik ve özerk politikalar izleyen Türkiye'nin sadece rekor seviyeye ulaşan dış ticaret hacminin korumaya yönelik dahi olsa kıta ülkeleri ile karşılıklı ekonomik ve ticari çıkarlarını koruma amacıyla hareket etmesi önceliği olmalı. Buna yönelik olarak kıtanın çeşitli bölgelerinde Türkiye'ye karşı meydan okumaların yanı sıra Afrika ülkeleri içinde terörizm, iç çatışmalar ve darbeler nedeniyle zorluklarla karşılaşılabilmekte. Bu durumlar Türkiye'nin kıta ülkelerine yönelik yatırımlarını, bu yatırımların güvenliklerini ve ülkelerin kalkınmalarını olumsuz etkileme potansiyeline sahip. Dolayısıyla hem "Türkiye Yüzyılı" hem de "Afrika Yüzyılı"nda birlikte yürünen bu uzun yolda Afrika'da daha güvenilir, istikrarlı, huzurlu ve barışçıl bir ortamın oluşması son derece önemli. "Afrika Yüzyılı", Türkiye Yüzyılı 21. yüzyılda küresel sistemde Afrika, önemli bir ekonomik, siyasi ve sosyal oyuncu olma potansiyeline sahip. Bu nedenle 21. yüzyılın aynı zamanda "Afrika Yüzyılı" olarak tanımlanması söz konusu olabilmekte. Artan nüfusu, kentleşme oranı ve teknolojik ilerleme gibi faktörlerin etkisiyle Afrika'nın önümüzdeki yıllarda önemli ekonomik büyüme ve gelişme potansiyeline sahip olduğuna inanılıyor. Dolayısıyla bu durum Afrika'nın küresel ekonomide ve siyaset sahnesinde önemli bir yere gelmesine yol açabilecek potansiyeli barındırıyor. Hâlihazırda 1,2 milyar olan nüfusunun 2050'de iki katına çıkması beklenen Afrika dünyanın en genç kıtası konumunda. Genç ve artan nüfus, aynı zamanda potansiyel iş gücü ve talep kaynağı olarak görülmekte. Kıta nüfusunun hızlı kentleşmesi, Afrika ekonomisinin büyümesine ve dinamik şehirlerin ortaya çıkmasını mümkün kılıyor. Tam olarak istenen seviyeye gelmese de ekonomik büyüme ve gelişmeye yönelik internet ve teknoloji kullanımının artması da Afrika Yüzyılı içinde yardımcı faktör olarak yer alıyor. Ancak bu gelişmelere ek olarak "Afrika Yüzyılı"nın garanti edilmediği de bir gerçek. Afrika'da çatışma, az gelişmişlik, yoksulluk ve siyasi istikrar gibi üstesinden gelinmesi gereken önemli zorlukların olduğu da aşikâr. Nitekim zorlukların aşılmasına yönelik olarak Türkiye-Afrika ortaklığı çeşitli alanlarda her geçen gün giderek derinleşiyor. Türkiye, Afrika'nın; Afrika da Türkiye'nin potansiyelinin farkında olarak çeşitli alanlarda iş birliklerini konsolide ediyor. Bu minvalde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun 8 Ocak'ta Güney Afrika, Zimbabve ve Ruanda'yı kapsayan beş günlük Afrika turu gerçekleşti. İlişkileri ileri bir seviyeye taşıma konusunu mümkün kılan bu ziyaretlerle Türkiye'nin Afrika'nın dört bir yanında üst düzey devlet yetkilileriyle sahada oldukları dikkat çekici boyutlara ulaşmış durumda. Öte yandan Türkiye, Afrika'yı tek bir bütün halinde görmeyip kıtadaki her ülkeye ve bölgeye yönelik farklı dinamikleri dikkate alarak ilişkiler inşa ediyor. Çavuşoğlu'nun bu üç ülkeye gerçekleştirdiği ziyaretlerle Türkiye'nin kıtadaki temel amacının ticareti ve iş birliği fırsatlarını artırmak olduğu teyit edildi. Nitekim Güney Afrika ile 2021'de 2 milyar dolar olan ticaret hacminin 2022'de rekor kırarak 3 milyar dolara ulaşması; Ruanda ile 33 milyon dolar ticaret hacminden 180 milyon dolarlık hacme ulaşılması Türkiye'nin Afrika'daki amacını anlamaya yönelik bir örnek niteliğinde. Ancak unutulmaması gereken konu ticaret hacmi her ne kadar artan ivmede de olsa tatmin edici seviyeye henüz ulaşmış durumda değil. Afrika ülkeleri ve Türkiye, potansiyellerinin farkında olarak yeni hedefler belirleyerek ticareti daha çok geliştirmek amacında. Ancak bu durumun olmazsa olmaz boyutunu karşılıklı güven oluşturuyor. Nitekim ülkelerin karşılıklı olarak birbirine güvenleri iş birliği fırsatlarının artan ivmede devam etmesini mümkün kılıyor. Afrika ile Birlikte Yürümek Türkiye Yüzyılı'nda dış, güvenlik ve savunma politikalarının ilkelerinin bir yansıması olarak Çavuşoğlu'nun Afrika turunun küresel ve bölgesel krizlere yönelik fikir alışverişlerinde bulunmasına da olanak sağladığı görülüyor. Nitekim Etiyopya'daki gelişmelerle birlikte Ukrayna Krizi ve buna bağlı olarak tahıl anlaşmasının ziyaret gündeminde olması dikkatleri çekti. Kasım 2022'de Etiyopya hükümeti ile TPLF arasında Güney Afrika'da barış görüşmeleri başlamıştı. Güney Afrika'nın Afrika Birliği kapsamında üstlendiği bu önemli rol sonucunda imzalanan ateşkes sonucunda alınan kararların uygulanmaya devam ettiği görülüyor. TPLF'nin ağır silahlarını hükümete teslim etmesi Etiyopya'da silahsızlanma, demobilizasyon/terhis ve yeniden entegrasyon sürecinin sürdüğünün önemli bir göstergesi. Etiyopya'da istikrarın sağlanması Türkiye açısından oldukça önemli. Zira Etiyopya'da en fazla yatırımı bulunan ikinci yabancı ülke Türkiye olarak öne çıkıyor. Öte yandan Türkiye'nin küresel sorunların çözümüne yönelik üstlendiği kritik roller Afrika'da olumlu karşılık buluyor. Nitekim Afrika ülkeleri genelinde Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere Türk diplomasisine yönelik büyük bir güven ve kadirşinaslık söz konusu. Zira Ukrayna Krizi'nin Afrika'ya yönelik en önemli etkisi olan tahıl sorununun Türk hariciyesinin başarılı girişimi sayesinde çözüme kavuştu. Bu bağlamda Mart ayında "Barış ve Düzen için Etkin Diplomasi" temasıyla üçüncüsü gerçekleşecek olan Antalya Diplomasi Forumu'nun diplomasi trafiğine, küresel ve bölgesel krizlerin barışçıl çözümüne yönelik olanak sağlaması, Afrika ülkeleri ve kıta sorunlarında Türkiye'nin kolaylaştırıcı rol üstlenmesine yönelik fırsatlar sunması da beklentiler arasında yer alıyor. Sözün özü Çavuşoğlu'nun da Afrika turunda vurguladığı "Yol uzunsa birlikte yürümelisin" Afrika atasözüne atıfla Türkiye-Afrika ilişkilerinin gelecek projeksiyonunda uzun vadeli iş birliği imkânlarının gelişerek devam etmesi en büyük beklentiler arasında olduğu söylenebilir. [Sabah, 14 Ocak 2023]

Devamı

İsrail'in Gazze'deki veya Esed rejiminin Suriye'deki katliamları, sıfır sorun hedefini eleştirmekten ekmek yediğini düşünenlere patolojik bir siyasi haz verdi.

Üst Düzey İşbirliği Konseyi,Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkileri hep söylenen çok boyutlu ortaklık seviyesine yükseltmek için çok faydalı bir platform görevi görüyor.

SETA bünyesinde yayımlanan Arapça akademik dergi Ru'ye Turkiyye'nin 5. sayısı okurlarla buluştu.

Ermenistan'la normalleşme konusunun yeniden tutarlı bir çerçevede ele alınması için mevcut toz duman bulutunu dağıtmak ve popüler bazı yanılgıları düzeltmek gerekiyor. Öncelikle yapılması gereken, soykırım kararları konusunu doğru bir düzlemde konuşmak. Konuya soykırım kararlarına evet ya da hayır denmesi, kararların geçmesinin başarısızlık olarak değerlendirilmesi bakış açısı hâkim. Ancak sorun kararların geçmesi ya da reddinden bağımsız olarak, soykırımla ilgili parlamentoların karar mercii olarak kabul edilmesinden kaynaklanıyor. Bu anlamsız kurgu seçim arifesinde parlamentoların oy kaygısıyla kararı geçirmelerine yol açıyor. Sonuç ne olursa olsun soykırım konusunu gündemine alan parlamentoya bu etik çerçeveden tepki gösterilebilir.

Arabulucu Değil, Oyun Kurucu Dış Politika

Türk dış politikasında Mayıs 2010 ile yeni bir dönem başladı. Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri bakanı olmasıyla birlikte dış politika ve iç politika arasında yeni bir denge kuruldu. Dış politika içerideki kısır çekişmelerin prangasından kurtularak, hareket alanını genişletti. Dış politika yapıcılar Türkiye’nin son on yıldaki müspet gelişmelerinden aldığı enerjiyi, pozitif bir gerilimle mücavir bölgelerle entegrasyon ve barış çabaları şeklinde dışarıya yansıtıyor. Türkiye’nin dış politika hamleleri komşularla sorunların çözümüne, bölgenin güvenliği ve istikrarına ve ülkenin uluslararası prestijinin artmasına katkıda bulunuyor.

Devamı
Türkiye-Ermenistan Normalleşme Süreci

Türkiye-Ermenistan Normalleşme Süreci

SETA panelinde, 4 Mart 2010 tarihinde ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu’nun karar tasarısı sonrası Türkiye-Ermenistan normalleşme süreci masaya yatırıldı. SETA PANEL Oturum Başkanı: Taha Özhan, SETA Konuşmacılar: Bülent Aras, İTÜ Nasuhi Güngör, Star Gazetesi Tarih: 9 Mart 2010, Salı Saat: 16.00 – 18.00 Yer: SETA, Ankara

Devamı

SETA PUBLIC EVENT Speakers: Selçuk Çolakoğlu  Adnan Menderes University Bülent Aras  Istanbul Technical University and SETA Date: December 14, 2009 Monday Venue: SETA Foundation, Ankara

Türkiye ile Ermenistan arasında 31 Ağustos 2009 tarihinde parafe edilen ilişkilerde normalleşmeyi öngören protokoller 10 Ekim 2009 tarihinde iki ülke dışişleri bakanları tarafından imzalandı. Bundan sonraki süreçte protokoller her iki ülke parlamentolarında onaya sunulacak.

ERMENİSTAN’LA futbol diplomasisi ile gündeme gelen açılım süreci, diplomatik ilişkilerin kurulmasını ve ikili ilişkilerin güçlendirilmesini öngören normalleşme protokolü üzerinde uzlaşmaya varılması ile devam ediyor. Her iki ülke kamuoyunda tartışmalara ve eleştirilere neden olan protokoller, Ekim ayı ortası itibarıyla iki ülkenin parlamentolarında onaylanmak için gündeme alınacak. İki ülke ilişkileri bugüne kadar korku, nefret, mağduriyet ve ihanet söylemlerinin ağır bastığı negatif bir duygusallıkla şekillendi. Birbirine taban tabana zıt ve karşılıklı suçlamalara dayanan bu duygusal söylemler, ortak bir iletişim dilinin oluşmasını engelliyordu. Ortak tarih komisyonu kurulması, sınırların tanınması ve açılması ve diplomatik ilişkilerin tesisi gibi daha somut konuların müzakere edilmeye başlanması, taraflar arasında ortak bir dilin oluşabilmesine kapı araladı.

Cumhurbaşkanı Gül'ün Erivan'a maç izlemeye gitmesi, Nisan ayı yol haritası ve geçtiğimiz hafta iki ülke arasında normalleşmeyi öngören protokoller, Ermenistan'da akılları karıştıran hızlı gelişmeler oldu. Türkiye ile ilgili hemen her konunun Ermenistan'da ilgi uyandırdığı ve farklı tepkiler doğurduğu biliniyor.

AĞUSTOS 2008’de meydana gelen Rus-Gürcü çatışması ile uluslararası politikanın gündemi Kafkasya’ya kilitlendi. Kafkasya’daki çatışmalar, ABD ve Rusya gibi büyük güçleri karşı karşıya getirerek yeni bir soğuk savaş retoriğine neden oldu.

SETA Vakfı, 25–27 Haziran 2009 tarihlerinde İstanbul'da Türkiye-Azerbaycan ilişkileri çalıştayını gerçekleştirdi. Türkiye'nin Ermenistan ile yürüttüğü normalleşme sürecinin nisan ayında medyaya yansıyan şekliyle Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinde bir krize neden olduğu iddiaları, iki ülke ilişkilerinin tekrar masaya yatırılmasını gerektirmişti. Çalıştayda iki ülke ilişkilerindeki temel meseleler ve özellikle "Bir millet-iki devlet" sloganı, Ermenistan ile yürütülen normalleşme sürecinin Türkiye-Azerbaycan ilişkilerine etkileri ve ilişkilerin siyasî, ekonomik-enerji ve güvenlik boyutları ele alındı.  

25-27 HAZİRAN 2009, Ceylan Intercontinental Otel, İSTANBUL

Türkiye’nin yıllardır çözemediği Ermeni Sorunu, hükümetin Ermenistan’la diyalog girişimleri ve ABD Başkanı Barack Obama’nın 24 Nisan’daki konuşmasıyla yeniden gündeme geldi. Türkiye bir yandan Ermenistan ile diyalog zemini oluşturmaya çalışırken diğer yandan Azerbaycan’ı da memnun etmeye çalışıyor. Bunları yaparken Ermeni diasporası ve büyük devletlerinin onlara verdiği destekle de mücadele etmek zorunda kalıyor. Ermeni meselesinin çözümü için Türkiye’nin daha fazla enerji harcaması gerekiyor.

 Soğuk Savaş, dünyanın geri kalanında bitmesine karşılık, Kafkasya’da devam etti. Kuzey, güney, doğu, batı hattında bölünmeler, bölgede barışın, işbirliğinin ve karşılıklı bağımlılığın tesisini uzunca bir süre engelledi.

RUSYA-Gürcistan savaşı, Kafkaslardaki stratejik dengelerin ne kadar kırılgan olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Kafkaslardaki kriz bir başka hususu daha teyid etti: Bugünkü küresel güç savaşları dünyanın en küçük ülkeleri, en küçük toprak parçaları ve aktörleri üzerinden yürüyor.