7 Şubat'ı Hariçten Okumak

Türkiye'nin aktif dış politikası, iç politika gelişmelerini sadece iç dinamiklerle sınırlayan analizleri yetersiz kılmıştır.

Devamı
7 Şubat'ı Doğru Okumak

7 Şubat'ı Doğru Okumak

MİT görevlilerinin şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrıldığı 7 Şubat’la başlayan yeni süreci doğru okumak için, SETA araştırmacılarının yayımladığı analizleri bir arada sunuyoruz.

Devamı

Karşımızda, eski Türkiye'nin Kemalist imtiyazlarıyla mücadele ederek imtiyaz sahibi olan yeni Türkiye'nin neo-Kemalistleri var ve devraldıkları vesayetçi eğilimleri sürdürme eğilimi gösteriyorlar.

Suriye rejimi, muhalefetin yürüttüğü tipik bir hak mücadelesini mezhepsel mücadeleye dönüştürmeye çalışıyor ve bunu kendisi için bir hayatta kalabilme stratejisi olarak kullanıyor.

Suriye ile Türkiye halkı arasındaki bağı algılayamayan bazı çevreler, Suriye’deki gelişmeleri ve Türkiye’nin bu ülkeye yönelik izlediği politikayı okumakta zorlanıyor.

Salih rejimini devirmek amacıyla birleşen halk, Salih’e perde arkasından ülkeyi yönetme hakkı veren yetki devri anlaşması ile devrimlerinin ellerinden çalındığına inanıyor.

Ortadoğu İsyanları ve Yerli Oryantalizm

Ortadoğu'daki gelişmelere yönelik komplocu yaklaşımlar yerli bir oryantalizmin ürünü. Bu yaklaşımların özünde, bu coğrafyaya ait olan öznelerin iradesiz olduğu önyargısı yer alıyor.

Devamı
Ortadoğu İsyanları ve Yerli Oryantalizm
Uaea'nın Kanıtları Neyi Kanıtlıyor

Uaea'nın Kanıtları Neyi Kanıtlıyor?

Batının gerilim üzerine oturttuğu İran politikası bir süre daha yeni kanıtlar ve tartışmalarla yoluna devam edecek gibi gözüküyor.

Devamı

Hâlâ tek bir platformda buluşamayan muhalefet, Arap Baharı sürecinde Suriye’yi Tunus ve Mısır’dan farklı kılmakta.

SETA "Kim Kimdir?" serisinin ilk ayağını Suriye oluşturuyor. Bu çalışmada rejim yanlısı ve muhalif tüm önemli isimler hakkında temel bilgiler veriliyor.

1966'daki Baas devriminden 4 yıl sonra kansız bir parti içi devrimle başkan olan Hafız Esad, ilk yıllarını ülkenin sosyo-ekonomik yapısı üzerindeki müdahalelere ayırdı.

Suudi Arabistan'ın sosyo-ekonomik ve siyasi problemlerine rağmen Ortadoğu'da devam eden gösteriler bu ülkede yayılamamış ve muhalefet kolaylıkla sindirilebilmiştir.

Kaddafi'nin asıl dayanağı olan kara gücünü müdahaleye misilleme için acımasızca kullanması veya kimyasal silahlara başvurma olasılığı akılda tutulmalıdır. Libya ile ilgili gündem hızla değişmekte. BM Güvenlik Konseyi'nin Libya'da uçuşa yasak bölge oluşturulmasını ve işgal dışında 'gerekli tüm seçeneklere başvurulmasını' öngören karar tasarısının onaylanmasının ardından Pazar günü başlaması planlanan operasyon için hazırlıklar sürerken Libya Dışişleri Bakanı Musa Kusa, ateşkes ilan ettiklerini ve her türlü askeri operasyonu durdurma kararı aldıklarını belirtti.  Ancak başta Fransa olmak üzere tehdidin değişmediği kanaatinde olan operasyona destek veren ülkelerin tavrı BM kararların uygulanıp uygulanmadığını takip etme yönünde. Bu ise her şeyin an be an değiştiği Libya ile ilgili operasyon seçeneklerinin rafa kalkmadığını göstermektedir. Ateşkes çağrısı yapan BM kararı öncelikle uçuş yasağını kapsamakla birlikte, tanınan yetki sadece uçuş yasağı ile sınırlı değil. Karar gerekli olması durumunda Kaddafi'nin kara birliklerine de saldırı düzenlenmesine onay veriyor. Ancak bu kararın hayata geçirilmesi gerçekten Libya'ya düzen getirebilecek, sivil ölümlerin önüne geçebilecek mi? Bu noktada gerek daha önceki örnekler, gerekse Libya'nın kendi durumundan kaynaklanan zorluklar çok fazla umut vaat etmemekte. 

Kendisini yeni Ortadoğu'ya göre konumlandırmış olan Türkiye için, pasif bir aktörü tarif eden "köprü/model ülke" tanımları anlamsızdır.

Mısır ayaklanmasının şu ana kadarki seyri hareketin nihai amacına ulaşacak kapasitede ve etkinlikte olduğunu göstermekte.

Wikileaks adlı internet sitesi,  yayımladığı belgelerle Amerikan Dişişleri'nin  (tabiri uygunsa) yatak odasını açmış oldu.

Son on yılda ABD'nin yaşadıklarına hızlı ama dikkatli bir bakış bile dünya sistemine dair derin değişimin fay hatlarını görmemizi sağlayabilir.

Yaşanan ve şu an eksen kayması olarak tartışılan şey aslında Türkiye'nin fiziki sınırlarının, siyasi ve sosyolojik sınırlarına dar gelmesi meselesi...

Lübnan Başbakanı Rafik Hariri’ye düzenlenen suikastin üzerinden 5 seneyi aşkın bir süre geçti.

Bu seçimler, önümüzdeki dönemde Ukrayna’nın Rusya’ya daha yakın bir çizgide daha otoriter politikalara boyun eğeceğini gösteriyor.

Referandumun en çok etkilediği partilerin başında gelen MHP'de bazı yöneticilerin yaptığı açıklamalar, hareketin kadim problemlerini bir kez daha su yüzüne çıkardı. MHP bir kez daha 'sivil milliyetçilik-devletçi milliyetçilik' ikilemi ile karşı karşıya. Parti yönetimi 'Türkeş'in mezarı, MHP'nin tasfiyesi, milliyetçilerin operasyonu' etrafında yaptıkları açıklamalarıyla tartışmanın istikametini değiştirmek istese de, yaşanan temel sorun milliyetçiliğin hüviyeti ve karakteri ile ilgilidir. Milliyetçi hareketin tarihinde görülmemiş biçimde geleneksel tabandan yükselen 'değişim ve demokratikleşme' talebi parti yönetimini zora sokmuş durumda. Yönetim bu talepleri 'uzaktan kumandalı' yönlendirmeler olarak nitelendirse de 'kadim tabanın' sosyolojik okuması bunun aksini söylüyor. MHP yönetimi son gelişmeleri komplocu bir yaklaşımla 'okyanus ötesinin' azmettirmesi olarak değerlendirse de, hareket hiç olmadığı kadar tarihi bir yol ayrımında. 1999 seçimlerinden bu yana süren seçmen kayışı, partiyi siyaset değiştirmeye zorluyor. Milliyetçilerin 'yeni MHP ile kadim MHP' arasında bir tercihe zorlanması parti yönetiminin irrasyonel siyasetinin bir sonucudur. 'Değişerek, gelişen' bir siyasi gelenekten gelen milliyetçilerin içine girdikleri entelektüel çoraklık, milliyetçi siyaseti doğrudan etkiliyor. Esas ustalığın bu eğilimleri bir siyasi terkibe dönüştürecek derin akılda yattığı görülüyor. Parti yönetimi bu siyaset ustalığını göstermek yerine, hareket için bedel ödemiş eski 'kesin inançlılarını' dahi küstürüyor.