İran'ın Cenevre'de Yaptığı Anlaşma İsrail ve Suudi Arabistan'ı Rahatsız Etti

Insight Turkey Yayın Yönetmeni Talip Küçükcan, İran'ın P5+1 grubuyla Cenevre'de yaptığı anlaşmanın İsrail ve Suudi Arabistan'ı rahatsız ettiğini belirtti.

Devamı
İran'ın Cenevre'de Yaptığı Anlaşma İsrail ve Suudi Arabistan'ı Rahatsız Etti
İran Nükleer Anlaşması Yeni Bir Dönemin Başlangıcı mı

İran Nükleer Anlaşması Yeni Bir Dönemin Başlangıcı mı?

P5+1 ile İran arasında imzalanan anlaşmadaki şartların neredeyse hepsini taşıyan bir anlaşma, Türkiye-Brezilya ve İran arasında 2010'da imzalanmıştı.

Devamı

Batı, İran'ı yeniden kazanma çabasında; çünkü kontrol edilebilir bir İran Batı'nın bölgedeki en doğal müttefikidir.

Yeni Asya gazetesinin sorularını cevaplayan SETA Hukuk ve İnsan Hakları Araştırma Asistanı Yavuz Güçtürk, Türkiye'nin kendi insan hakları sorunlarını çözmeden, başka ülkelere model olmaktan söz etmesinin doğru olmayacağı değerlendirmesinde bulundu.

Dün gece (06 Kasım 2013) İsrail Sözcüsü Marc Regev, El Cezire mülâkatında barış konuşmalarındaki son gelişmelerle ilgili soruları cevaplandırırken özellikle Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı John Kerry ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasındaki toplantıya ilişkin sorulara muhatap oldu.

Suriye konusunda Türkiye'yle Amerika arasındaki makasın açılması ve Türkiye'nin Mısır darbesinde aldığı tavır, Türkiye'ye yönelik eleştirilerin artmasına sebep olan önemli etkenler olarak öne çıkıyor.

Hakan Fidan Neden Hedefte?

Türkiye'de MİT Krizi'yle tartışmaların odağı olan Fidan'ın bu kez uluslararası kamuoyunun gündemine gelmesi, birçok tartışma ve yorumu da beraberinde getirdi. Bu tartışmalar bağlamında SETA araştırmacılarının yaptığı analizleri bir arada sunuyoruz.

Devamı
Hakan Fidan Neden Hedefte
MİT Operasyonunun Kaynağı Ne

MİT Operasyonunun Kaynağı Ne?

Erdoğan, Davutoğlu ve Fidan kendi işlerini yaparken kendilerine dayatılan parantezleri aştıkları için hedef seçiliyor. Bu sebepten yapılan operasyonlar Türkiye kamuoyu nezdinde ters tepiyor.

Devamı

Hakan Fidan üzerinden yaşanan saldırılar, Türkiye'nin toplamda güvenlik mimarisi ve tercihleri, sorun çözme metotlarında yaşadığı değişim ve dış politikada bağımsız kalma çabasıyla doğrudan alakalıdır.

Bölgenin en önemli iki ülkesi olarak İran ile Türkiye arasında ciddi bir karşılıklı bağımlılık söz konusu. Bu iki ülke olmadan bölgesel istikrarın sağlanması mümkün değil.

Durum öyle bir noktaya geldi ki; İstanbul'da sadece İhvan'dan oldukları suçlamasıyla Mısır'dan kaçanları değil, Mısır'dan kaçan eski “darbe destekçilerini” de görür olduk.

İran'ın içeride ve bölgede karşı karşıya olduğu sorunlar, salt halkla ilişkiler kampanyasıyla çözülebilecek türden değil. Batı'nın İran algısı da sadece olumlu mesajlar ve gülen bir yüzle değişebilecekmiş gibi durmuyor.

Ruanda'dan Bosna'ya, Kosova'ya, Filistin'e ve Suriye'ye kadar birçok kritik sınavı geçemeyen Güvenlik Konseyi, pazarlıkların döndüğü ve daimi üyelerin bölgesel çıkarları üzerinden katliam ve soykırım seçiciliği yaptığı bir konsey.

Kendi içinde demokratikleşen, vesayet ve müesses nizam ile mücadele veren, darbe mirası kalıntılardan kurtulmaya çalışan bir hükümetin bölge ülkelerindeki benzer toplumsal talepleri ve süreçleri desteklememesi düşünülemez.

ABD yönetimi, müdahalenin gerekliliğine kendisini inandırmış gibi görünse de ciddi endişelere de sahip. Çarşamba günü Senato ve Kongre'nin Dış İlişkiler Komiteleri'nde gerçekleşen Suriye tartışmalarına baktığımızda, ABD'nin müdahale konusunda endişeler taşıyan önemli bir kesiminin olduğu anlaşılıyor.

Geçilmedik kırmızı çizgi bırakmayan Esed'in kimyasal silah kullanması sonrasında ABD ve diğer küresel güçlerin müdahaleyi tartışmaları, daha çok uluslararası sistemin meşruiyetini devam ettirme veya güçlendirme kaygısını yansıtmaktadır.

Türkiye askeri müdahalede taraf olmanın psikolojik ve ahlaki sorunlarından fazla 'müdahale sonrası' yaşanacak gelişmelere odaklanmalıdır. Çünkü müdahaleye önderlik yapacak aktörler Türkiye'nin yüzleşmek zorunda olacağı güvenlik riskleriyle karşı karşıya değildir.

Mısır darbesine desteğin Suudi dış politikası açısından anlamı aslında çok açık: Bölgenin Amerika müttefiki krallar ve diktatörler tarafından yönetilmesi, zenginlik ve iktidarın elitler arasında paylaşımı ve Amerikan ile İsrail çıkarlarının korunmasından müteşekkil olan statükonun devamını sağlamak.

SETA Dış Politika Direktörü Ufuk Ulutaş, Suriye'de Esed rejiminin Şam'ın Doğu Guta Banliyösü'nde gerçekleştirdiği kimyasal silahlı katliamın ilk olmadığı ve bundan sonra da bu tür pervasız kıyımların yaşanacağı değerlendirmesinde bulundu.