Güvenlik Uzmanı Aslan: Yunanistan'ın Ütopik Siyasi Emellerinin Önüne Set Çekildi

Güvenlik Uzmanı Aslan, 'Türkiye'nin Libya ile yapmış olduğu anlaşma ve Oruç Reis'in bölgedeki faaliyetleri ile simgeleşen bu gelişimler aslında Yunanistan'ın ütopik siyasi emellerinin önüne set çekilmesi anlamına geliyor.' dedi.

Devamı
Güvenlik Uzmanı Aslan Yunanistan'ın Ütopik Siyasi Emellerinin Önüne Set Çekildi
İnce nin Seçenekleri

İnce’nin Seçenekleri

Kemal Kılıçdaroğlu dayatma yöntemleriyle elde ettiği kurultay başarısı sayesinde partisini demir yumrukla yönetmeye başladığı andan itibaren muhalif seslere artık çok fazla seçenek kalmadı.

Devamı

CHP genel başkanı partisini değil Erdoğan karşıtı cepheyi düşünerek siyaset yapacağını ve bu yolda siyasi ilke ve duruş kaygısı gütmeden gerekli tüm adımları atacağının sözünü delegelerin alkışları içinde vererek kamuoyuna ilan etmiştir.

Kılıçdaroğlu seçime tek aday olarak girdi, kolayca seçildi. Ancak Kurultay'dan sonra genel başkanlık koltuğunda pek rahat edecek gibi değil. Hemen kurultayın sonrasında ve üstelik parti uzun yıllar sonra girdiği bir seçimde görece başarı kazanmışken bu çalkantılar daha derin bir krizin habercisi.

Herhangi bir anlaşma imzalanmadan bir Amerikan şirketi bu bölgedeki petrolü çıkarıp pazarlasaydı “gasp” deyip geçilirdi. Nitekim Suriye rejim yetkilileri de “ABD petrolümüzü çaldı” diye feveran ettiler. Halbuki petrol anlaşması, rejim farkında mı bilmiyoruz ama gasptan çok daha fazlası.

Muharrem İnce'nin Kılıçdaroğlu'na rakip olduğu günden bu yana parti yönetiminin hem kendisine hem de destekçilerine yönelik bir dışlama ve kara propaganda faaliyeti içinde olduğu bilinen bir gerçek.

Muhalif Siyasi Alanda Neler Oluyor?

Muharrem İnce’nin yeni bir parti kurma arayışı, muhalefeti şimdiden hoplattı. Bu girişimin engellenmesi için İnce’ye aracıların gittiği kulislere yansıdı.

Devamı
Muhalif Siyasi Alanda Neler Oluyor
Bölgesel ve Küresel İttifaklar Sisteminde Türkiye nin Yeri

Bölgesel ve Küresel İttifaklar Sisteminde Türkiye’nin Yeri

Ankara, güç politikasının şiddetlendiği bir dönemde Türkiye’nin müttefiklere ihtiyacı olduğunu biliyor. Ancak ittifak bağlarını Türkiye’yi başka ülkelerin nüfuz alanına dâhil etmeyecek şekilde dizayn etmeye çalışıyor. ABD ve Avrupa ile olan ittifakını bu şekilde eşit ortaklar arasındaki bir ilişki şeklinde inşa etmeye çalışırken bir yandan da bu ülkelere olan bağımlılığını azaltacak yeni ortaklıklar arayışı içerisinde.

Devamı

Bölgemizde Türkiye'nin etkisini sınırlandırmak için var gücüyle çabalayanların başında Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) geliyor. Abu Dabi, Kahire'yi Libya'daki iç savaşa sokmak için Türkiye karşıtı bir kampanyanın yürütücüsü. Darbeci Sisi'yi teşvik etmek amacıyla Türkiye karşıtlığı üzerinden bir "pan-Arabist milliyetçilik" üretmeye çalışıyor. "Türk işgali," "Bab-ı Ali ve kolonici dil" ya da "Arap iç işlerine karışmaktan vazgeçme" söylemleri bu çabanın ürünü. Ancak Vatiyye Üssü'ne yapılan son saldırıdan sonra BAE'nin yıkıcı faaliyetleri Ankara'da gündemin başköşesine oturdu. Daha önce Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun BAE'ye yaptığı uyarıyı geçtiğimiz günlerde Savunma Bakanı Akar'ın ifadeleriyle yeni bir aşamaya geçti: "Doğru zaman ve doğru yerde hesabını soracağız."

CHP’nin 37. Kurultayı Genel Başkan Kılıçdaroğlu'nun partiye yön verme konusundaki hakimiyetini pekiştirmesiyle sonuçlandı. On yıldır seçimlerdeki başarısızlığına rağmen Kılıçdaroğlu her geçen yıl partisini istediği ittifaklara sokabilme gücünü artırdı. "Dostlarla iktidar olmak" kavramlaştırmasıyla da 2023'de Başkan Erdoğan karşısında geniş bir ittifak kurabilmenin hazırlıklarını yürütüyor. Yeni girişiminde İP ve HDP'yi yanında tutmanın yanı sıra DEVA ve GP gibi yeni partileri de ittifaka katma niyetinde. Bunun için partisinin tabanının ve kadrolarının "ideolojik kaygılarına" bekledikleri ilgiyi göstermiyor. Bence Kılıçdaroğlu'nun 2023 hamlesi gerekirse partisi dışından (Gül ya da Babacan gibi) bir çatı adayı önerme esnekliğini içeriyor. Hedefi 31 Mart yerel seçimlerinde yaptığını daha ileriye taşımak. Halbuki son aylarda CHP'ye akıl veren çevrelerde bunun tersine bir cereyan var.

Amerikan başkanlık seçiminin dünya tarihi açısından kritik sonuçları olabilir. Trump veya Biden'ın seçimden galip çıkması Amerika'nın dünya siyasetindeki tutumunu belirleyecek. Sadece Amerikan toplumu için tüm diğer ülkeler için merak konusu.

Türkiye’de siyasi tartışmalarda çoğu zaman oldukça ironik bir durumla karşılaşıyoruz. Bu durum tam olarak şu: Sürekli bilim ve akla atıfla tartışmalarda pozisyon alanların siyasete bakış açısının bilimsel ve akli olmaktan çok uzak olması.

Uzun bir süredir siyasetin gündeminde olan ve partiler arasında konsensüsün sağlanamadığı sosyal medya düzenlemesi, ittifaklar arası tartışmalarda da bir bölünme yaratmış durumda. "İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun"un meclise gelmesi (28 Temmuz Salı) ve kabul edilmesi aşamasında (29 Temmuz Çarşamba) özellikle CHP, HDP ve TKP'nin ağır eleştirileri söz konusu olmuştur.

Uzun yıllardan sonra Ayasofya'da ilk Cuma ve bayram namazlarının kılınmasının büyük sevinci içerisindeyiz. Bu sevince ne yazık ki polemiklerin eşlik etmesi Türkiye siyaseti için hiç şaşırtıcı değil. "Hilafet kurumu geri getirilecek" ve "Atatürk'e lanet edildi" iddiaları üzerinden bir bardak suda fırtına kopartıldı. Siyasi spektrumun uçlarındaki çevrelerin radikal siyasi hayallerini biliyoruz. Kimileri hala sosyalizmin iktidara geleceğini tahayyül eder, kimileri de hilafet kurumunun geri dönmesinin Müslümanlar için çözüm olacağını savunur. Ancak iktidar cenahında en üst düzeyde yalanlanan bu iddiaların muhalefetin ana siyasi aktörlerini bu kadar meşgul etmesi normal değildi. Temel saik Ayasofya'nın yeniden camiye çevrilmesinin oluşturduğu atmosferin başka bir ortak değerimiz olan Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk'ün sahiplenilmesiyle bastırılma çabasıydı. Eğer son aylarda Batı medyasında köpürtülen ve hedefi Türkiye'yi sınırlandırmak olan "sultan, halife Erdoğan" kampanyası ile "dost ittifakı" kurulmadıysa.

Muhalefet partisinin dünya siyasetinin gerçekliğinden bu derece uzak olması normal mi? Eğer iktidar hayali kuruyorsanız vatandaş sizin bu çalkantılı dönemde ne önerdiğinizi duymak isteyecektir.

Ayasofya Camii’nin tekrar ibadete açılması, Saadet Partisi’nin Millet İttifakı içindeki konumunu zora soktu. Parti yöneticileri, caminin ibadete açılmasını olumlu karşıladıklarını söyleseler de kendi tabanlarındaki coşkuya, “dostluk zarar görür” endişesi ile pek iştirak edemediler.

Hafta sonu yapılan CHP Kongresi’nde Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, iktidara geldiklerinde seçim kanununu değiştireceklerini söyleyerek “milletvekillerini liderler tespit etmeyecek” sözü verdi.

Libya’daki krize fazla müdahil olmayan İsrail yönetiminin, yakın olduğu tarafa dair renk vermemeye çalışsa da Mısır'ın etkisiyle ülkenin doğusundaki gayrimeşru silahlı güçlerin lideri Halife Hafter'e askeri destek sağladığı ifade ediliyor.

Burada sorulması gereken soru şu: Ayasofya'nın cami olarak kullanılmaya başlanması kararı iktidarı kaybetme korkusunun mu yoksa iktidar olmanın verdiği öz güveninin bir sonucu mudur?

Nisan 2017'deki referandumla kabul edilen ve 10 Temmuz 2018'den itibaren uygulanmaya başlanan Cumhurbaşkanlığı sisteminde iki yılı geride bıraktık. Bu minvalde Cumhurbaşkanlığı ikinci yılında siyasal sistemin dönüşümü ve bundan sonraki süreçte sistemin güçlendirilmesine yönelik atılması gereken adımlar gündeme geldi.

Yeni sistemin performansı kuşkusuz farklı başlıklar üzerinden analiz edilebilir. Ancak, son 7 yıllık dönemde Türkiye’nin yüzleşmek zorunda olduğu saldırılar göz önünde bulundurulmadan, yeni siyasal sistemin ne anlama geldiği yeterince kavranamaz.