Lübnan söz konusu olduğunda bekleyemediğimiz tek şey ülkede olası istikrar ve barış ortamının kalıcılığıdır. Ülke içerisinde varlığını sürdüren Hizbullah benzeri devlet dışı silahlı oluşumlar, İran, Suriye, İsrail ya da bazı Körfez ülkeleri gibi farklı devletler üzerinden ülke içerisinde nüfuzunu sürdüren aktörler ve neresinden bakılırsa bakılsın ekonomik, siyasi, sosyal ve diğer alanlarda sürekli yıkımın eşiğinde dolaşan Lübnan toplumu, ülkedeki kalıcı kaos ortamını alevlendiren başlıca faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Devamı
Aksa Tufanı Operasyonu'nun İzzeddin el-Kassam Tugayları öncülüğünde başlamasının ardından tüm dünyanın gözü Gazze- Tel Aviv hattına çevrilmişken kulağı da Güney Lübnan'dan gelecek haberlerdeydi. Gazze direnişinin düşman hatlarına büyük kayıp verdiren sızma girişimi, işgal devletinin kendi tarihindeki bir bakıma en büyük travma olarak kayıtlara geçti. Siyonist yönetimin ummadığı bir anda gelen bu saldırı karşısında vereceği orantısız karşılık bilinmekle beraber, en çok merak edilen konu Hizbullah'ın bu süreçte nasıl bir konumlanma alacağına dairdi. Çünkü kuzeyde yeni bir cephenin açılması elbette Tel Aviv için işleri zorlaştıracak ve Gazze'nin yanında Güney Lübnan'dan gelecek olası saldırılarla askeri olmasa dahi siyasi, toplumsal ve ekonomik kırılganlığı artıracaktı.
Devamı
Gazze'deki soykırımın bilançosu, işgal devletinin yeni katliamları ile günden güne artarken Lübnan-İsrail sınırında tırmanan gerilim ise Orta Doğu'daki tüm fay hatlarını tetiklemeye devam etmektedir. Aksa Tufanı'nın başladığı 7 Ekim'in ertesi gününden bugüne değin Hizbullah'ın işgal devletine karşı yürüttüğü düşük yoğunluklu mücadele, son haftalarda ciddi bir ivme kazanırken Tel Aviv yönetiminin Lübnan sınırına yönlendirdiği yeni birlikler ve yapılan hazırlıklar da iki aktör arasında patlak verecek çetin bir savaşın sinyallerini vermektedir. Taraflar arasında Temmuz 2006'daki savaşın ardından belirlenen angajman kuralları çerçevesinde yürüyen saldırıların birden bire hızlanması ve karşılıklı tehdit ve meydan okumaların artması, bölgenin siyasal iklimini ciddi şekilde sarsma potansiyeline sahip bir gelişmenin yaklaştığının habercisi niteliğindedir.
Arap Birliği Genel Sekreter Yardımcısı Hüsam Zeki geçen Cuma (28 Haziran) Lübnan’a zamanlaması bakımından oldukça manidar bir ziyaret gerçekleştirdi. Tüm dünyanın Hizbullah ile İsrail arasında yaklaşan savaşa odaklandığı ve birçok devletin vatandaşlarına Lübnan’ı ivedilikle terk etmesini salık verdiği bir dönemde Zeki’nin ziyareti 7 Ekim sonrasında bölgenin siyasal ikliminde oluşan yeni duruma dair çeşitli ipuçları içermektedir.
Ürdün’deki üç Amerikan askerinin İran yanlısı milisler tarafından İHA saldırısıyla öldürülmesi şiddeti giderek artan bölgesel savaşta yeni bir tırmanış başlattı. 7 Ekim’den beri bölgesel savaş kaygılarının artık anlamsızlaştığını yazmıştık. İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Gazze’deki savaşı bölgeye yayma ve ABD’yi İran’la çatışmanın içine çekmeye çalıştığını da belirtmiştik. Ürdün saldırısıyla bu çabaların kısmen başarıya ulaştığını söylemek mümkün. Son bir haftadır ABD’nin bölgede farklı hedeflere yaptığı askeri operasyonlar buna işaret ediyor. Seçim senesinde İran karşısında zayıf görünmeye tahammülü olmayan Başkan Biden’ın bir yandan da bu tırmanışı kontrol altına tutmak istediği açık.
İsrail'in Gazze'deki katliamları devam ederken Ortadoğu'da dikkatler giderek İran'a yoğunlaşıyor. Kızıldeniz'de seyrüseferi engellediği için Husilerin ABD-Britanya tarafından vurulmasından sonra İran ve Pakistan arasında karşılıklı füzelerin ateşlendiği bir terörle mücadele gerilimi yaşandı. Geçtiğimiz cumartesi de İsrail, Şam'da İran Devrim Muhafızları'ndan beş yetkiliyi öldürdü. Bu saldırı İsrail'in Suriye'deki İran varlığına önceki operasyonlarının devamı. Temel gerekçesi İran'ın Direniş Ekseni unsurlarına (Hizbullah ve Hamas'a) askeri destek temin etmesini engellemek. Ancak daha önemli husus, Biden yönetiminin aksine Netanyahu, İsrail-Filistin çatışmasının bölgeye yayılmasını istemesi.
Ortadoğu yeni yıla suikastlar ve terör saldırıları ile girdi. Salı günü Hamas'ın Siyasi Büro Başkan Yardımcısı El Aruri Beyrut'ta öldürülürken çarşamba günü İran'ın Kirman şehrinde DEAŞ'ın üstlendiği iki bombalı saldırıda 103 kişi hayatını kaybetti. Bu saldırılar gözleri İsrail'e çevirirken İran ve Hizbullah "intikam ve ağır bedel ödetme" sözü verdi.
Devamı
Kriter Dergisi Yayın Koordinatörü Mustafa Caner, TRT Haber ekranlarında yayınlanan Günün İçinden programında, İran’ın Kirman kendinde meydana gelen saldırı üzerine değerlendirmelerde bulundu.
Devamı
Kssam Tugaylarıyla birlikte Gazze'de mukim diğer direniş yapılarının 7 Ekim'de İsrail'e yönelik başlattıkları yıldırım harekatının üzerinden iki ay geçti. Aksa Tufanı olarak adlandırılan bu hamle, içerisinde yeni askeri doktrinler barındırırken, drone ve paramotorların kullanımı gibi yeni teknik imkanlarla da İsrail ordusunda büyük bir şok etkisi yaratmıştı. İsrail ordusuna ait Gazze etrafında konuşlu askeri üsler Filistinliler tarafından ele geçirilmiş, bölgedeki işgal/yerleşim alanları da kontrol altına alınmıştı.
Hamas'ın 7 Ekim'de İsrail'e karşı başlattığı Aksa Tufanı operasyonu, İsrail'in hava ve kara saldırıları eşliğinde devam ediyor. İsrail'in ülke içinde yaşanan şoku atlatmak, askeri caydırıcılığı yeniden tesis etmek ve Hamas'ı Gazze halkını toplu cezalandırma yöntemiyle bertaraf etmek için gerçekleştirdiği askeri saldırılar 36. gününü doldurdu.
7 Ekim'deki Hamas saldırısının üzerine İsrail'in 75 yıllık işgal ve soykırım siyasetinin bir diğer halkası olarak başlayan katliamlar durmaksızın devam ediyor. Bu süreçte İsrail, sivil konutları, hastaneleri, ibadethaneleri, mülteci kamplarını, ambulans konvoylarını, tahliye koridorlarını bombaladı ve bombalamaya devam ediyor. 11 binin üzerinde Filistinli, İsrail'in saldırıları sonucunda hayatını kaybetti. Bunların yarısından fazlasının kadın ve çocuk olduğu biliniyor. İsrail'i şu ana kadar ne bir devlet, ne bir uluslararası organizasyon ne de uluslararası hukuk durdurabildi ya da dizginleyebildi. İsrail karşısında hukuk, insan hakları ya da evrensel değerler gibi kavramların ne kadar etkisiz olduğu müşahede edildi. Bunun yanında İslam dünyası ve Arap devletlerinin de Filistin meselesinde anlamlı bir fark yaratacak müdahale kapasitesinden yoksun oldukları görüldü.
Son HAMAS-İsrail çatışmalarının, aslında bir süredir durağan ve kontrollü şekilde ilerleyen Levant bölgesindeki askeri, siyasi ve toplumsal fay hatlarını harekete geçirdiği söylenebilir. Bu nedenle, kontrol edilmediği ve sınırlandırılmadığı takdirde, sivil kayıpların yanı sıra bölgede makro değişimleri tetiklemesi muhtemel gelişmelere şahit olabiliriz.
İsrail-Filistin çatışması bölgesel yayılma ve büyük güç rekabetini hızlandırma emareleri gösteriyor. ABD'nin Irak ve Suriye'deki üslerine insansız hava aracı saldırıları artarken Kızıldeniz'deki bir Amerikan destroyeri, Yemen'deki Husi isyancılar tarafından İsrail'e atılan seyir füzelerini vurdu. Bunlar İran'ın direniş eksenindeki vekillerinden gelen tacizler. Daha önemlisi, Rus lider Putin ile Başkan Biden arasındaki İsrail-Filistin çatışması yeni bir polemiğin konusu oldu. ABD'nin iki uçak gemisini Doğu Akdeniz'e göndermesinden rahatsız olan Putin üç gün önce Çin'de, "Bu bir tehdit değil, sadece bir hatırlatma. Karadeniz üzerinde kalıcı devriyeye başlayacak uçaklarımız Kinzhal sistemiyle donatılmış durumda. 1000 kilometreden fazla menzile sahip oldukları biliniyor" ifadesini kullandı. İsrail dönüşü Ulusa Sesleniş konuşması yapan Biden ise İsrail'e vereceği güvenlik paketinden bahsederken Rusya ve Hamas'ı bir arada kullandı: "Hamas gibi teröristler ile Putin gibi diktatörlerin kazanmasına izin veremeyiz."
İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırısının 15. günü geride kalırken, bu çatışmayla bağlantılı insani kriz de derinleşmeye devam ediyor. ABD'nin ve Batılı ülkelerin önemli bir kısmının İsrail'in saldırgan askeri kampanyasına verdiği sarsılmaz destek, İsrail'in eylemlerinin kontrolsüz kalmasına izin veren istisnai bir durum yaratıyor. ABD'nin de kararlı desteğiyle toplu cezalandırmanın bir savaş stratejisi olarak İsrail tarafından benimsenmesi, bölgeyi istikrarsızlaştırma ve küresel güvenliği daha önce görülmemiş bir ölçekte tehlikeye atma tehdidinde bulunmaktadır.
Başkan Biden’ın bugün gerçekleşecek İsrail ziyaretinde bir yandan ‘koşulsuz’ desteğini yinelemesi bir yandan da Gazze operasyonuna üstü örtülü koşullar getirmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Dışişleri Bakanı Blinken’ın bölgede devam ettirdiği mekik diplomasisinde öne çıkan açıklamalar bölge ülkelerinin İsrail’in saldırılarından ne kadar rahatsız olduğunu gösterdi. Biden’ın da Ürdün Kralı Abdullah, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ve Filistin lideri Abbas’la görüşecek olması sadece İsrail’le gerçekten kayıtsız şartsız destek vermekten kaçındığını ve bölgesel dengeleri gözettiğini gösteriyor. Biden’ın başlangıçtaki İsrail’e koşulsuz destek açıklamasına rağmen bölgesel çatışmaya dönüşmemesi koşulunu öne sürdüğü söylenebilir.
İsrail'in diğer Arap devletleri ile değil, devlet dışı aktörler ile muhatap olduğu ve olmaya devam edeceği aşikâr. Diğer bir ifadeyle, Hizbullah ve İslami Cihad gibi oluşumlar Hamas ile birlikte hareket edebileceğini açıklıyor. Henüz gerçekleşmemiş olan bu ihtimal son dönemin vekil savaşları kavramından ABD ve İsrail'in de muaf olamayacağını hatırlatıyor.
Eski Başkan Trump’ın Ortadoğu politikası son derece İsrail yanlısı bir çizgideydi. Evanjelist tabanını memnun etmek adına Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan eden Trump, İbrahim Mutabakatları’yla İsrail’in Filistin meselesini çözmeden de bölgede normalleşmeye gidebileceği tezini öne sürmüştü. Filistin için ekonomik yatırımlar da vadeden ‘Yüzyılın Anlaşması’ olarak lanse ettiği plan büyük ölçüde İsrail’in öncelikleri üzerine kurulmuştu.
İsrail'in hava savunma sistemi Demir Kubbe'nin füze ya da roketleri önleme kapasitesi zamanla artsa da yoğun saldırılara karşı koymada zorlanıyor.
7 Ekim günü Kassam Tugayları'nın gerçekleştirdiği kapsamlı saldırıyla İsrail-Filistin çatışması uzun yıllar sonra yeniden gündemin ilk maddesi. Büyük bir şoka uğrayan İsrail, Gazze'yi "tam ablukaya" alarak ağır bombardıman altında tutuyor. Başbakan Netanyahu, "Gazze saldırılarına vereceğimiz karşılık Ortadoğu'yu değiştirecek" derken Savunma Bakanı Gallant, İsrail'in karşı saldırılarının ne kadar sert olacağını şu cümleyle ifade etti: "Elektrik yok, su yok, yiyecek yok, yakıt yok, her şey kesilecek. İnsansı hayvanlarla savaşıyoruz ve buna göre hareket edeceğiz."