Dünya siyaseti 1930'lu yıllara çok benziyor. Güç boşluğundan doğan gevşeklik tüm devletlerin güvenlik değerlendirmelerini etkiliyor..

Türkiye’nin önde gelen akademik dergilerinden biri olan Insight Turkey yeni sayısında Afrika’daki son gelişmeleri ve büyük ve yükselişte olan devletlerin bölgede artan çıkarlarını ele alıyor.

Yeni Zelanda'da yaşanan olay ve bu olayın olgusal olarak zihinlerdeki yansıması ve anlamlandırılması arasında derin farklılıklar görülmektedir.

Son yıllarda dünya genelinde Müslümanlara karşı terör eylemleri artış gösteriyor. Dünya kamuoyunun çoğu zaman ilgisiz kaldığı ve tepki göstermekten çekindiği Müslümanlara yönelik taciz, nefret suçu ve terör saldırıları artıyor.

Türk-Amerikan ilişkileri bir adım ileri, iki adım geri şeklinde devam ediyor.

SETA Dış Politika Araştırmaları Direktörü Muhittin Ataman Hindistan ile Pakistan arasında yaşanan gerilim hakkında değerlendirmede bulundu.

ABD Başkanı Trump'ın, Türkiye'yi Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi programından çıkarma kararı tartışmaları da beraberinde getirdi.

Bölgede dizayn çabaları ile aslında daha köklü bir değişimin tohumları atılmakta..

Asya'nın iki nükleer gücü Pakistan ve Hindistan arasında tırmanan ve askeri çatışma ile sonuçlanan kriz tüm dünya tarafından yakından takip edilmektedir.

Liberal hegemonyanın çöküşü arkasında bir boşluk ve belirsizlik bırakıyor.

Türkiye'nin tökezletilmemesi tabiri 'beka meselesi' ile 'etkin bölgesel rolü koruma' hedeflerini iç içe geçiriyor. Bu da ülkemizin bölgesel ve küresel istikrara yaptığı önemli katkıyı gündeme getiriyor.

Bu analizde Barack Obama ve Donald Trump dönemlerinde ABD ile Körfez ülkeleri arasındaki ikili ilişkile kıyaslanmakta, sözü geçen ilişki dinamiği ABD’nin stratejik vizyonu, bölgesel düzen ve stratejik materyal etkileşim boyutları üzerinden değerlendirilmektedir.

ABD’ye gerek ekonomik, gerekse askerî açıdan en büyük meydan okumanın Çin’den geldiği açık..

Son yıllarda beka kavramı ülkemizde sıkça kullanılır oldu. 15 Temmuz'dan bu yana Türkiye'nin beka sorunu olduğu iddiası dile getiriliyor.

Brüksel'in 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmaya bağlı kalacağını açıklaması, Avrupalı şirketlerin yaptırımlara takılmadan ticaret yapabilmesi için birtakım mekanizma ve girişimleri hayata geçirme ihtiyacını da beraberinde getirdi.

Sadece Avrupa değil. Benzerlerine dünyanın diğer coğrafyalarında da rastlıyoruz. Amerika'dan Hindistan'a, Brezilya'dan İngiltere'ye kadar çok sayıda ülkede ana akım siyaset kaybediyor. Yerine popülist ve tepkisel dil kullanan liderler seçiliyor.

Türkiye’nin 2013’ten beri giderek artan bir şekilde maruz kaldığı saldırıları, ekonomik ve askerî alanda attığı başarılı adımlar ve bu başarının verdiği güvenle dış politikasını bağımsız bir çizgiye taşımasından ayrı düşünmek mümkün değildir.