Başta ABD olmak üzere pek çok aktör, mücadelede önceliğin DEAŞ’ı yenmek olması gerektiğini ileri sürerek DEAŞ’ı var eden temel sebepleri ve örgütün Suriye ile Irak’ta gücünü pekiştirdiği elverişli zemini göz ardı etti.
Devamı
Körfez bölgesinde ve Ortadoğu’da artan gerginliğin bölgedeki hiçbir aktör açısından fayda getirmeyeceği unutulmamalıdır. Bu noktada Türkiye’nin artan tansiyonu düşürme ve taraflar arasında uzlaşı sağlanması konusunda önemli bir sorumluluğu bulunmaktadır.
Devamı
Suudi Arabistan'daki gelişmeler ne anlama geliyor?
DEAŞ ile mücadelede sona yaklaşılması ve referandum krizinin Barzani’nin istifası ile sonuçlanması Irak Başbakanı Abadi’nin elini ziyadesiyle güçlendirdi. Son dört ayda Musul Deaş’tan, Kerkük Peşmergeden geri alındı.
Önce Kerkük ve petrollerini kaybetti. Kerkük'ün kaybı basit bir alan kaybı olmaktan öte bir anlama sahip. "Kürtlerin Kudüs"ü dedikleri bu şehir aynı zamanda bir petrol hazinesi. Yıllık 8 milyar dolar civarında bir gelirin kaynağı olarak adım adım ilerleyen bağımsızlık sürecinin son halkasıydı denebilir. Dolayısıyla Kerkük'ün kaybı merkezi hükümete bağımlılık demek. Kısacası önemli bir stratejik kayıp.
Bağdat ve İran’ın Süleymaniye merkezli aktörlere Barzani karşısında destek vermeyi sürdüreceğini öngörebiliriz. Barzani yönetimi bir taraftan Bağdat’la krizi yönetmeye çalışırken, diğer taraftan iç siyasi aktörlerin baskılarını omuzlamak zorunda kalacaktır. ABD ise bütün bu süreçlerde İran destekli Kürt aktörlerin IKBY siyaseti içindeki belirleyiciliğini engellemek için hamleler yapacaktır.
İran-Irak Savaşı, Kuveyt’in işgali, Amerikan işgali, Sahva Konseyleri, DEAŞ ve selefleri, Sünni marjinalizasyon, Suriye krizi ve IKBY referandumu, Irak’ın sosyal, ekonomik ve siyasi yapısını paramparça etti.
Devamı
Kuzey Irak Yönetimi tüm tavsiye, ikaz ve tehditlere rağmen 25 Eylül’de gitti referanduma. Olacaklara dair bir öngörü de vardı. Referandumdan sonra yaşananlar o ihtimaller dâhilinde olan şeyler mi, yoksa sürprizler de var mı?
Devamı
Kürt milliyetçiliği hala birleştirici bir ideoloji olmaya devam etse de, kişi ve grup çıkarları, Kuzey Irak’ın bölgesel rekabetin kristalize olduğu bir alana dönüşmesi milliyetçi retoriğin jeopolitik karşısında başarıya ulaşmasını imkânsız hale getirecektir.
İran'ın Türkiye ile PKK konusunda işbirliği yapmaması kendi "stratejik çıkarları" konusunda hata yapması anlamına gelecek.
Türkiye, IKBY yönetimine küresel güçlere çok güvenmemelerini söylemişti. Onların bölgenin istikrarı ile çok ilgilenmeyeceklerini, kendi çıkarları için ilk fırsatta verdikleri sözlerden cayacaklarını belirtmişti.
PKK’nın mobilizasyon kabiliyetini sınırlayacak işbirliğine odaklanmak Türkiye'nin güvenlik alanındaki önemli bir önceliğidir.
Türkiye nasıl Irak’ın Kerkük operasyonuna destek verdiyse şimdi Bağdat ve Tahran’ın da Türkiye’nin PKK konusundaki taleplerini yerine getirip PKK’ya karşı savaş açması gerekiyor.
Herkesin derdi bu memleketin halinin ahvalinin önünde. Yaşadığımız yerden habersiziz gibi!
Bölgesel ülkelerin yönetmesi gereken bir kriz olduğu gibi; artık Barzani’nin de yönetmesi gereken bir kriz var. Etno-teritoryal Kürt milliyetçiliğinin ateş topu, artık Barzani’nin ellerinde.
Can Acun: "Türkiye, İran ve Irak'ın açıklamalarıyla birleşen yaptırım tehditleri, Iraklı Kürtleri nasıl bir macera içine girdiklerini düşündürmeye başlamış durumda. Irak Kürtleri için rüya bitti, gerçekler başladı."
SETA Strateji Araştırmacısı Veysel Kurt, Kuzey Irak referandumu sonucunda Türkiye ve bölgeyi bekleyen riskler hakkında değerlendirmelerde bulundu.
Bazı kesimlerin Türkiye'nin bu pozisyonunu "Kürt karşıtlığı" üzerinden paketleme çabası olsa da Türkiye'nin endişeleri rasyonel temelli ve reel politik gerçeklere dayanıyor.
Eğer Barzani bağımsızlık konusunda diretir ve Kuzey Irak’ı bir çatışma bölgesine çevirirse, bundan en fazla fayda sağlayacak aktörlerden birisi PKK olacak.
Barzani farklı mesajlar veriyor. Bir yandan kararlı bir duruş görüntüsü çiziyor. Diğer yandan 'bağımsızlığın yerini hiç bir şeyin tutamayacağı' pozisyonundan iyi bir alternatif beklentisine evrildi
Rakka operasyonu için Türkiye’nin ortaya koyduğu planlar ve yaptığı tekliflere karşı hala cevap verilmiş değil. Bu aynı zamanda Suriye bağlamında bölgesel ittifak ilişkilerini de doğrudan etkileyecek bir aşama olarak görülebilir. Ancak el-Bab sonrası Münbiç’e yöneleceğini ve PYD’nin çekilmemesi halinde vuracağını açıklayan Türkiye’nin hareket alanını daraltmak ve Fırat Kalkanı Operasyonu’nu uluslararası hukuk bağlamında elimine etmek için adımlar atıldığını görmekteyiz.