Kontrolü Zorlaşan “Oyunun Kuralları”

Son HAMAS-İsrail çatışmalarının, aslında bir süredir durağan ve kontrollü şekilde ilerleyen Levant bölgesindeki askeri, siyasi ve toplumsal fay hatlarını harekete geçirdiği söylenebilir. Bu nedenle, kontrol edilmediği ve sınırlandırılmadığı takdirde, sivil kayıpların yanı sıra bölgede makro değişimleri tetiklemesi muhtemel gelişmelere şahit olabiliriz.

Devamı
Kontrolü Zorlaşan Oyunun Kuralları
Riyad Zirvesi Ne Getirir

Riyad Zirvesi Ne Getirir?

İsrail'in Gazze'de Filistin halkına yaptığı katliama karşı "İslami ortak bir duruş ve eylem geliştirme" amacıyla toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı'nın (İİT) olağanüstü zirvesi için Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın heyetiyle Riyad'dayız. Zirve öncesi İİT'den yapılan açıklamada bu zirvenin "İslam ümmetinin merkezi davası olan Filistin meselesi ve Kudüs kentine ilişkin tehlikeli gelişmeler" üzerine düzenlendiği vurgulandı. Bu açıklama İİT'nin kuruluş gayesi olan Kudüs'ün korunmasını Gazze'deki katliamın önlenmesi ile bir arada dile getiriyor. 8. Olağanüstü Zirve Suudi Arabistan'ın çağrısıyla toplansa da Türkiye, İİT'nin Gazze'de ateşkes ve iki devletli çözüm süreci için inisiyatif alması için ciddi bir gayret gösteriyor. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan, Taşkent dönüşü Riyad'daki zirveyi çok önemsediğini şu cümlelerle belirtti: "Buraya katılan ülkelerin her biri ne yapabilir? sorusuna odaklanacağız... İslam ülkelerinin Filistin davası ile ilgili hassasiyeti malum ve hem ateşkesin sağlanması hem kalıcı barış ile ilgili yapabileceğimiz çok şey var. Adımlarımızı sağlam, etkin ve barışa hizmet edecek şekilde atmalıyız. Stratejisi oluşturulmamış, iyi planlanmamış adımlar en başta Filistin davasına zarar verir."

Devamı

7 Ekim'deki Hamas saldırısının üzerine İsrail'in 75 yıllık işgal ve soykırım siyasetinin bir diğer halkası olarak başlayan katliamlar durmaksızın devam ediyor. Bu süreçte İsrail, sivil konutları, hastaneleri, ibadethaneleri, mülteci kamplarını, ambulans konvoylarını, tahliye koridorlarını bombaladı ve bombalamaya devam ediyor. 11 binin üzerinde Filistinli, İsrail'in saldırıları sonucunda hayatını kaybetti. Bunların yarısından fazlasının kadın ve çocuk olduğu biliniyor. İsrail'i şu ana kadar ne bir devlet, ne bir uluslararası organizasyon ne de uluslararası hukuk durdurabildi ya da dizginleyebildi. İsrail karşısında hukuk, insan hakları ya da evrensel değerler gibi kavramların ne kadar etkisiz olduğu müşahede edildi. Bunun yanında İslam dünyası ve Arap devletlerinin de Filistin meselesinde anlamlı bir fark yaratacak müdahale kapasitesinden yoksun oldukları görüldü.

Hamas'ın 7 Ekim'de İsrail'e karşı başlattığı Aksa Tufanı operasyonu, İsrail'in hava ve kara saldırıları eşliğinde devam ediyor. İsrail'in ülke içinde yaşanan şoku atlatmak, askeri caydırıcılığı yeniden tesis etmek ve Hamas'ı Gazze halkını toplu cezalandırma yöntemiyle bertaraf etmek için gerçekleştirdiği askeri saldırılar 36. gününü doldurdu.

Hamas’ın 7 Ekim 2023’te başlattığı Aksa Tufanı operasyonunun ardından tüm dünyanın gözleri yeniden Gazze’ye çevrildi. 7 Ekim sonrasında İsrail ise yoğun hava bombardımanları ile Gazze’ye yönelik işgal girişiminin başlangıcını verdi. Ardından gelen kara harekatıyla birlikte işgal ve nüfusun göç ettirilmeye zorlanması stratejisi ortaya çıktı. Nitekim bugüne kadar binlerce sivil hayatını kaybederken Gazze tüm insani ihtiyaçlardan yoksun bırakılarak tam abluka altına alındı. Söz konusu katliam ve vahşet görüntüleri başta İslam dünyası olmak üzere Batı kamuoyunda büyük yandı uyandırdı. Bu savaş neticesinde Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Arap Ligi Olağanüstü Ortak Zirvesi düzenlendi. Zirvenin sonuç bildirgesini ve neticelerini sizler için uzmanlarına sorduk.

Bu analizde Hamas’ın 7 Ekim operasyonu ve İsrail’in devam eden operasyonları çerçevesinde askeri ve siyasi bağlamda mevcut durumun irdelenmesi amaçlanmaktadır.

İsrail'in Gazze'deki Suçları

Bu analizde İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği saldırılar Uluslararası Silahlı Çatışmalar Hukuku ve Uluslararası İnsancıl Hukuk bağlamında değerlendirilmektedir.

Devamı
İsrail'in Gazze'deki Suçları
İsrail Politikasının Biden a Maliyeti

İsrail Politikasının Biden’a Maliyeti

Biden yönetimi son dönemde artan kamuoyu baskısı sayesinde Gazze’ye yönelik insani yardım geçişleri için İsrail’e lobi yapmaya başlamıştı. Beyaz Saray, İsrail’in her gün dört saatliğine ‘insani duraklama’ yapmayı kabul ettiğini açıkladı ve bunu Başkan Biden’ın ‘bireysel liderlik ve diplomasisinin’ bir başarısı olarak sundu. Buna karşın Biden İsrail’e bunu kabul ettirmenin ‘umduğundan daha uzun sürdüğünü’ söyledi. Ayrıca kendisinin ‘üç günden daha uzun’ duraklamalar için uğraştığı da basına yansıdı. İsrail tarafından yapılan açıklamalarda ise bu tür duraklamaların belli bölgelerde gerektikçe yapıldığı ve Gazze’nin kuzeyinden güneyine insani geçişlerin zaten sağlandığı belirtildi. Yani Biden Netanyahu’ya insani duraklama gibi çok hafif bir talebini bile tam olarak kabul ettiremedi.

Devamı

Bugün insanlığın yaşadığı en büyük insani ve ahlaki kriz, İsrail'in Filistin'e yönelik katliamıdır. İsrail'in Filistin'e yönelik yılladır süregelen insanlık ve savaş suçları, 7 Ekim'den bu yana yoğun bir şekilde devam etmekte. Ancak öyle görünüyor ki Batı'nın yüzyıllardır tüm dünyaya dayattığı değer ve ahlak odaklı sözde üstünlüğü, bugün Gazze'de yaşananlara karşı verilen reaksiyonda gerçek yüzünü gösteriyor. Zira Batılı düşünür ve entelektüeller, dünyanın gözü önünde yaşanan katliama yönelik ya tarihin yanlış tarafında konumlanıyor, ya da güçlü bir tepki vermekten çekiniyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Berlin ziyaretinde yaptığı İsrail ve Batı eleştirileri hala medyanın gündeminde.

Başkan Biden’ın hafta sonu Washington Post’ta yayınlanan görüş yazısı, kendini gerçeklerden ne kadar soyutladığını gösteriyor. Putin ve Hamas’ın ‘demokratik komşularını haritadan silmek için savaştıkları’ şeklinde en hafif ifadesiyle tuhaf bir benzetmeye imza atan Biden, bu aktörlerin bölgesel istikrar ve entegrasyonu yıkarak ortaya çıkan karmaşadan faydalanmayı umduklarını iddia ediyor. Ne Rusya’nın Ukrayna’nın işgalini ne de İsrail’in Gazze’de yaptığı katliamları doğru bağlamına oturtabilen Biden’ın Amerika’nın dış politika çıkarlarını dahi doğru belirleyemediğini görüyoruz. Rusya’nın Ukrayna gibi egemen bir devleti işgal girişimiyle, işgal altındaki topraklarda örgütlenen Hamas’ın Gazze’yi kuşatan ve Filistin’i işgale devam eden İsrail’e karşı saldırılarını bir tutma yanlışında ısrar eden Biden, Amerikan çıkarları adına sürekli savunduğu ‘kurallara dayalı uluslararası sistemin’ en temel değerlerinin çiğnendiğininfarkında değil adeta.

Gazze Şeridi'nden 7 Ekim günü İsrail'e yönelik Hamas'ın askeri kanadı Kassam Tugayları tarafından gerçekleştirilen askeri taarruzları müteakip İsrail silahlı kuvvetleri Gazze Şeridi'ni doğrudan hedef alan geniş çaplı askeri saldırılara başladı. Neredeyse ilk günden itibaren havadan ve karadan aralıksız bombalanan şehirler ve kasabalarda şu ana kadar binlerce sivil hayatını kaybetti ya da yaralandı. Yüzbinlerce insan yaşadıkları yerlerden zorla göç ettirildi. "Hamas'ı yok etme niyeti" iddiası ile Gazze yaşanılamaz hale getirildi. Bu ağır saldırıların hukuki bir zemininin bulunup bulunmadığının ve hangi temel kuralları ihlal ederek ne tür suçlara yol açtığının ortaya konulması elzemdir. Genel değerlendirmeler dahi, hukuki zemini bulunmayan bu yasa dışı saldırıların "savaş suçları", "insanlığa karşı suçlar" hatta "soykırım suçu" oluşturacak boyutlara ulaştığını gösteriyor.

İsrail’le Hamas’ın üzerinde anlaştığı esir takası anlaşması, savaşın gidişatında önemli bir dönüm noktası teşkil ediyor. Anlaşma İsrail’in bütün esirler bırakılmadan operasyonlarını durdurmayacağı sözünden geri adım attığı anlamına geliyor. Bununla birlikte, verilecek birkaç günlük aranın ardından İsrail saldırılarının devam edeceği de açık. Hamas’ın bütün esirleri serbest bırakması, aylar ve belki de yıllar alacağı için çatışmanın zaman zaman yoğunlaşarak uzunca bir süre devam edeceğini tahmin etmek zor değil. 7 Ekim ve sonrasında yaşananların bölgenin bir numaralı gündem maddesi haline gelmesi, Filistin meselesine çözüm arayışlarının yeni bir itici gücü haline geldi. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde bir yandan Gazze’deki savaşın inişli çıkışlı bir biçimde devam edeceğini bir yandan da nihai çözüm için diplomatik çabaların yoğunlaşacağını öngörebiliriz.

Bu anlaşma, İsrail işgal hapishanelerinde Filistinli masum esirlerin bulunduğunun vurgulanması için önemli bir yoldu. Zira Nail Elbarguthi gibi bazıları 40 yıldan fazla esaret altında kalan 7.000'den fazla Filistinli esir arasında 200 çocuk, 93 kadın ve yüzlerce hasta ve yaralı esir var. Diğer taraftan ise 7 Ekim 2023'te ele geçirilen İsrailli esirlerin sayısı yaklaşık 242'dir.

Hamas'ın 7 Ekim'de İsrail askeri hedeflerine yönelik başlattığı geniş ölçekli saldırılara tepki olarak İsrail'in giriştiği kitlesel katliamlar hem bölgede hem de tüm dünyada büyük bir tepkiye neden oldu. İsrail saldırılarının her nevi savaş suçunu işleyerek devam etmesi üzerine İsrail'e kayıtsız şartsız destek veren Batılı devletlerin bazıları bile İsrail'in artık durması gerektiğini ifade etmeye başladılar. İsrail'in ağır kayıplar vermesinin de etkisine ek olarak ABD'nin isteği ve müdahalesi, Katar'ın uzun süredir sürdürdüğü arabuluculuk faaliyetleri neticesinde taraflar arasında şiddetin durması konusunda bir uzlaşı sağlandı. Bu bağlamda Salı günü anlaşmaya varıldı, Çarşamba günü taraflar anlaşmayı duyurdu, Cuma günü de uygulamaya konuldu.

İsrail ve Hamas arasında Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Mısır ve Katar arabuluculuğuyla başlayan esir takası devam ediyor. Halihazırda takas edilen esirlerin hasta, kadın ve çocukları kapsadığı biliniyor. Ancak "ara verme" uzadıkça tarafların esir isimleri üzerine anlaşması gittikçe zorlaşacak. Diğer bir ifadeyle tüm esirlerin takası ile ilgili "son nokta" mutlaka bir an kendini gösterecek. "Ara verme" ifadesiyle kalıcı bir sessizliğin kastedilmediği, çatışmaların kaldığı yerden devam edeceği zaten işaret edilmişti. Peki, bu aranın ardından Gazze'yi ne bekliyor? Bu soruya cevap vermek adına öncelikle tarafların niyetlerini ve gündemlerini objektif bir şekilde ortaya koymakta fayda var.

Dünyanın en zengin iş insanı Elon Musk, sahibi olduğu X’te (Twitter) antisemitik bir paylaşımı beğenince, aleyhinde yeni bir kampanya başladı. Media Matters adlı kuruluşun platformda antisemitik içeriğin yaygınlığı konusunda yayınladığı bir rapor, X’e reklam veren büyük Amerikan firmalarının platformdan reklamlarını çekişini tetikledi. Büyük ticari zarara uğramaya başlayan Musk, İsrail’e giderek antisemitik olmadığını göstermeye çalışır bir havadaydı. Elbette antisemitik olmadığını göstermenin yolunu İsrail’i ziyarette görmesi kendi içinde sorunlu bir yaklaşım. Anti-Semitizm’in tarihi İsrail’in tarihinden çok daha eski ve İsrail Başbakanı Netanyahu gibi liderlerin anti-Semitizm’le İsrail’in politikalarını eleştirmeyi bir tutmayı sağlamaya çalışan uzun bir geçmişi var. Musk’ın sadece ticari kaygılarla gitmiş olması da savunulabilir ancak sahibi olduğu firmaların büyük değer kayıplarına bizzat imza atmış biri olması bunun en büyük motivasyonu olmadığına işaret ediyor. Musk, ticari kayıplarını bir şekilde telafi edebileceğini ancak anti-Semitik damgasının çok daha kalıcı sonuçları olduğunu düşünüyor anlaşılan.

“AB-Türkiye Siyasi, Ekonomik ve Ticari İlişkilerinin Durumu” başlıklı raporda öne çıkan ifadeler nelerdir? Söz konusu raporda vurgulanan zorluklar ve fırsatlar nelerdir? Türkiye-AB ilişkilerindeki mevcut durumu etkileyen faktörler nelerdir? Raporda belirtilen ekonomik ve ticari ilişkilerdeki gelişmeler nelerdir? Türkiye ile AB arasındaki ticarette hangi trendleri gözlemliyorsunuz? Türkiye-AB ilişkilerindeki en büyük politika öncelikleriniz ve raporda belirtilen konulara yönelik çözüm önerileriniz nelerdir? Siyasi, ekonomik ve ticari alanlarda iş birliğini güçlendirmek adına Türkiye ve AB’nin atması gereken adımlar nelerdir?

İsrail’in Hamas’ın 7 Ekim saldırılarına verdiği karşılık bütün dünyada infial uyandırmakla kalmadı, Amerikan siyasetinde de yeni bir kırılma yarattı. Daha önceki intifadalarda ve farklı zamanlarda gerçekleştirdiği operasyonlarda İsrail’in Amerikan kamuoyu algısını yönetmesi ve yönlendirmesi görece kolay olmuştu. İsrail, uzun süre Filistinlilerin barış planlarını kabul etmediğini, farklı direniş gruplarının terörist olduğu ve İsrail’in ortadan kaldırılmasını hedefledikleri gibi anlatıları etkin biçimde kullanıyordu. Netanyahu gibi liderler İsrail’in Amerika’nın bölgedeki en büyük müttefiki ve tek demokrasi olduğunu anlatarak İsrail’e desteğin Washington’un hem çıkarlarına uygun olduğunu hem de değerlerine hizmet ettiğini anlattılar. Ancak İsrail’in son iki aydır Gazze’de yaptıklarının Amerikan kamuoyunun gözünden kaçırılması bu sefer mümkün olmadı.

Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) bünyesinde hazırlanan Kriter dergisinin 85. sayısı raflarda yerini aldı.

Gazze'de savaşa verilen aranın ardından İsrail, yeni bir ateşkes uygulamayacağını ilan ederek katliamlarına yeniden başladı. Dün itibarıyla İsrail'in ateşkes sonrası başlattığı hava bombardımanında 50'den fazla sivil hayatını kaybetti. Böylelikle İsrail, Gazze'nin kuzeyiyle sınırlı kalmayacağını ve savaşı Gazze'nin tamamına yayacağını göstermiş oldu. Bu saatten sonra savaşın sonunu kestirmek oldukça zor. Ancak İsrail, Gazze'de askeri zaferle çıksa bile, savaşın kaybedeni olacak.