Duygular ve Rasyonalite Arasında Türkiye-İsrail İlişkileri

İsrail ile ilişkilerde çatışmanın azaltılmasına yönelik adımlar Türkiye’nin Filistin davasına sırtını döneceğinin değil daha fazla sahip çıktığının göstergesidir.

Devamı
Duygular ve Rasyonalite Arasında Türkiye-İsrail İlişkileri
Filistin'e Kimin Yolu Açık

Filistin'e Kimin Yolu Açık?

Müslüman bir ülkenin neden başka bir Müslüman ülkeye yardım götüren konvoyu bunca çabayla engellediğini, hatta birtakım bahanelerle kafasına taş yağdırdığını durup düşünmek gerek. Zira söz konusu durumun bizatihi kendisinde ahlaki olmayan bir tavır var. Kimden kime giderse gitsin insani yardım taşıyan bir konvoya bu muameleyi reva görmek herhalde hiçbir hukukla açıklanamaz. Kaldı ki o konvoyu organize edenler Müslüman, konvoyun ulaşmak istediği insanlar Müslüman ve o konvoya zorluk çıkaranlar da Müslüman. Mısır'ın (çelik duvar dahil) birçok eylemine fetva veren Ezher şeyhi dahi bu çelişkiyi açıklamaya ve bu durumu meşrulaştırmaya yetmez. Çünkü tarih vicdanında Gazze unutulmaz bir yara olarak kalacaktır ve “Filistin'e Yol Açık” konvoyuna atılan taşlar da hatırlanacaktır. Demek ki tek başına Müslüman olmak burada yaşanan krizi anlamlandırmaya yetmiyor. Bu çelişkiyi açıklayabilmek için kardeşlik hukukuna atıf yapmak yeterli olmuyor. Bu işi yapanlar eğer İsrailli askerler olsaydı sanırım kimse bunu yadırgamazdı. Ancak burada söz konusu olan ülke İsrail değil Mısır, söz konusu olan kişiler İsrailli değil Mısırlılar. Dolayısıyla açıklanmaya muhtaç bir çelişki var: Neden Müslüman bir ülkenin polisi, mağdur bir ülkenin insanlarına yardım götüren konvoya taş yağdırır?

Devamı

İsrail’in son Gazze saldırısıyla sarsılan ve akabinde yaşanan artçı şoklarla sallanmaya devam eden Türkiye-İsrail ilişkilerinde son günlerde normalleşme rüzgarları esmekte. Normalleşmenin ilk sinyallerini, İsrail Sanayi ve Ticaret Bakanı Benyamin Ben-Eliezer Türkiye ziyareti ile vermişti. Ziyareti esnasında Ben-Eliezer, Türkiye’yi İsrail-Suriye arasındaki dolaylı barış görüşmelerinde yeniden aktif rol oynamaya çagırmıştı. Bu çağrıyı, İsrail’de Türkiye’nin arabuluculuğuna olabildiğince soğuk bakıldığı o dönemde üst düzey bir aykırı ses olarak yorumlayabiliriz.

Türkiye ile ilgili yerli ve yabancı basın-yayın organları ve akademik yayınlarda, Türk dış politikasındaki eksen kayması tartışması ve Türkiye-İsrail ilişkilerindeki kriz son zamanlarda en öne çıkan konular. Birbirinden ayrı gibi dursa da bu iki konunun birlikte ele alınması hem analitik hem siyasi hem de pratik bir zorunluluk. Tartışmanın asıl sebebi ise Türkiye’nin dış politikada artan ağırlığının nedeni ve mahiyetinin idrak edilememesi ve bu değişimden dolayı mağdur olduğunu düşünen imtiyazlı çevrelerin, durumu kendi lehlerine çevirmek için ülkenin en temel fay hattına oynayarak iç siyasete müdahil olma arzusu.

Suriye, bölge barışı için İsrail ile birlikte kilit ülke konumundadır. İsrail-Suriye barışı bölgede zincirleme reaksiyon yaratma potansiyeline sahiptir. Filistin problemi kadar grift ve çok boyutlu olmaması gerçekleşmesini imkân dahilinde tutmaktadır

HER yerde olduğu gibi Türkiye’de de sihirli bir hava estirdi ‘dijital başkan’ Barack Hüseyin Obama.

Ortak Bir Bölgesel Vizyon Mümkün mü?

George Mitchell ve Hillary Clinton'ın Türkiye ziyaretleri, ardından Obama'nın Türkiye'ye gelmesi, ilişkilerde daha yoğun işbirliğinin önünün açıldığı şeklinde yorumlanmakta. Türkiye özellikle son dönemlerde izlediği çok boyutlu ve kuşatıcı dış politika ile bölgesinde çeşitli sorunların çözümüne pozitif katkı sağlamayı başarmıştır.   

Devamı

Ebedi Pesimistlerimiz, Müzmin Müştekilerimiz İçin Coming Soon: Obama Türkiye'de

ABD Başkanı Barack Hüseyin Obama’nın 1995’te, siyaset macerasına atılmadan yıllar önce yayımlanan Babam’dan Rüyalar: Bir Irk ve Miras Hikayesi kitabı, ‘Aslında çok farklı bir kitap yazmaya niyetlenmiştim’ cümlesiyle başlıyor

Devamı

Amerika'nın eski başkanının eşi ve Obama yönetiminin Dışişleri Bakanı Hilary Clinton, Türkiye'ye ilk ziyaretini gerçekleştirdi.

KIRK yıllık Davos toplantılarının bir gün gerçek bir tartışmaya yol açacağı kimin aklına gelirdi? Türkiye gibi ülkelerin devlet başkanlarının lütfen davet edildiği bu tür toplantılarda merkez güçler gücünü gösterir, uydu güçler merkezden aldıkları ışığı yansıtır.

GAZZE’YE karşı 27 Aralık’ta İsrail’in başlattığı operasyonun dünya kamuoyunda yarattığı şaşkınlığın nedeni saldırının sürpriz olması değil, trajedinin boyutları. Bu topraklar ölümlere, bombalamalara, saldırılara, yaratıcı isimler konulan operasyonlara yabancı değil.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Amerika ziyareti, Türk-Amerikan ilişkilerinin adeta bir balayı havası yaşadığı günlerde gerçekleşiyor. 1 Mart 2003 tezkeresinin reddedilmesinden bu yana yaşanan güvensizlik ve gerginlik ortamı, yerini olumlu bir havaya bırakmış görünüyor. Bu değişikliğin sebebi ne? İddia edildiği gibi Başbakan Erdoğan'ın 5 Kasım'da Bush'la Beyaz Saray'da yaptığı görüşmede bir büyük pazarlık mı yapıldı? 12 yıl sonra ilk defa Cumhurbaşkanlığı düzeyinde gerçekleşen Abdullah Gül'ün ziyareti, Türk-Amerikan ilişkilerindeki bu iyileşmeyi nasıl etkileyecek?

Filistin halkı Ocak 2006 seçimlerinde sandığa giderken, Batının ısrarlı “demokratik seçimler” vurgusunun yaratığı yanılgı ile kendisine gerçekten tercihinin ne olduğunun sorulduğunu sanmıştı. Hamas iktidara geldiğinden bu yana da sorulan soruya doğru cevabı verememiş olmanın bedelini ödüyor. En son, Hamas ve El-Fetih arasında yaklaşık bir sene süren pazarlıkların sonucunda kurulan ve 17 Mart’ta güvenoyu alan “ulusal birlik” hükümeti de Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın hükümeti feshetmesi ile ömrünü tamamladı. Şimdi Abbas Batı Şeria’da El-Fetihlilerden kurduğu yeni hükümetini Batı’dan gelen destekle güçlendirme çabalarını sürdürürken, Gazze’nin kontrolünü tamamen ele geçiren ve Batı Şeria’da kısmen etkin olan Hamas seçilmiş iktidarın kendisi olduğunu ve mücadelesini sürdüreceğini söylüyor. Sokaklarda ise aslında zaten hiç durulmamış çatışmalar halkı daha büyük bir kutuplaşmanın içinde eritiyor

Ortadoğu’da son yıllarda yaşanmakta olan gerilimler ve çatışmalar uzun bir süredir dünya siyasetinin sıcak gündemini teşkil etmektedir. Irak’ta 4 yıldan uzun bir süredir devam etmekte olan Amerikan işgali Irak’a istikrar getirememiştir. Irak işgali hızla bir iç savaşa dönüşmektedir. İç savaş durumunda ortaya çıkabilecek yıkım, hem Irak, hem de bölge açısından şu ana kadar yaşanan yıkımın çok daha ötesine geçecektir. Arap, Türkmen ve Kürt unsurlarından oluşan Irak, adeta Ortadoğu’nun mikrokozmozudur.

Hamas ile El-Fetih arasında Mayıs 2006’dan bu yana süren, referandum önerileri, erken seçim tehditleri, çatışmalar, ateşkesler arasında gidip gelen pazarlıklar nihayetlendi ve Filistin “ulusal birlik” hükümetine uzun bir bekleyişten sonra kavuştu. 17 Mart itibariyle yeni hükümet güvenoyunu aldı. Hamas-El Fetih militanları arasındaki çatışmaların bir iç savaşa dönüşebileceği kaygısından bu noktaya gelinmiş olması memnuniyet verici.  Ancak Ulusal Birlik Hükümeti ile Filistin için yeni bir dönemin başlayacağını söylemek ne yazık ki pek mümkün gözükmüyor

Amerika’nın dış politika yapım sürecine etkide bulunan önemli düşünce kuruluşlarından Council on Foreign Relations’ın başkanı Richard N Haas, Foreign Affairs Dergisi’nin Kasım/Aralık 2006 tarihli sayısında “The New Middle East1” (Yeni Ortadoğu) başlıklı bir makale yayımladı. Haas, makalesinde Ortadoğu’da Soğuk Savaş sonrası şekillenen Amerikan hegemonyasının sona erdiğini ve bölgede yeni bir döneme girildiğini vurgulamakta. Savaşın mimarlarından Savunma Bakanı Donald Rumsfeld ara seçim hezimetinin ardından istifa etmek zorunda kaldı. Richard Perle, Eliot Cohen ve Kenneth Adelman gibi neo-conların önde gelen isimleri Irak konusunda mevcut politikanın bazı noktalarının yeniden gözden geçirilmesinin gerekebileceğini dile getirdiler2. 

Amerika Başkanı Nixon’ın ünlü Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, Çin’e yaptıkları bir ziyaret sırasında Çin devlet başkanına Fransız devrimi hakkındaki düşüncelerini sorar.Kissinger, Avrupa ve dünya tarihinin seyrini değiştiren bu büyük olayı Çin başkanının nasıl değerlendirdiğini merak etmekte ve üstü kapalı olarak Çin’in Batı’nın siyasi ideallerini ne zaman benimseyeceğini sormaktadır

BM Güvenlik Konseyi tarafından kabul edilen 1701 no’lu karara göre Güney Lübnan’a 15000 barış gücü askeri konuşlandırılması öngörülmekte. Türkiye gündeminin son günlerdeki ana gündemi Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi’nin 1701 no’lu kararı doğrultusunda Güney Lübnan’a asker gönderip göndermeyeceğidir. Cumhurbaşkanı Sezer, muhalefet ve köşe yazarlarının hemen hepsi bu konuda görüşlerini belirttiler.Kendi görev alanına girmeyen bazı konularda dahi zaman zaman görüş belirten Genelkurmay ise bu konudaki görüşünü henüz kamuoyuna aksettirmedi.

Mavi emzikli bebek cesedi, yıkık binalar, Nasrallah posterleri, Arap ülkelerinde öfkeli kalabalıklar, Condi Rice’ın yapay gülümseyişi, Arap Birliği'nin ölüm sessizliği, Türk basınında İsrailci köşe yazarlarının küstah tavırları ve İsrail’in uluslararası kamuoyunu hiçe sayan hâli; Lübnan fırtınası dindiğinde muhayyilemizde kalan kareler olarak kayda geçecek. Her krizin kaybedenleri ve kazananları olacağı gibi krizlerde yıldızı parlayan veya güvenilirliğini yitiren liderler ve kurumlar olur. Krizler âdeta turnusol kağıdı gibidir; gizli hesapları ve bilinçaltındaki karanlık düşünceleri ortaya çıkarır, biriken negatif enerji açığa çıkar ve yıkımın ardından bazı hesaplar yeniden gözden geçirilir

Filistin’de Hamas’ın iktidara gelmesinin ardından Avrupa’da ziyaretlere başlayan Devlet Başkanı Mahmud Abbas Türkiye’yi ziyaretinin ikinci gününde bir basın toplantısı düzenledi.Türkiye ile ilişkilerin gelişmesine büyük önem verdiklerine değinerek konuşmasına başlayan Abbas, Türkiye’nin Ortadoğu meselelerinde önemli rol oynayabileceğini ve bunun kendileri tarafından da arzulandığını dile getirdi. Bu açıklama Türkiye’nin rolünün ne olabileceği sorularını akla getiriyor. Abbas’ın Türkiye’nin Hamas’tan bir heyeti kabul ettiğini ve görüştüğünü hatırlatarak, bu girişimlerin son derece faydalı olduğuna değinmesi bu konudaki beklentiler ile ilgili ipuçları veriyor. Bununla birlikte Abbas, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile yapacağı görüşme sonrasında bu konuda daha net bir açıklama yapabileceğini ifade etti.

SETA PANEL Oturum Başkanı:     Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya     İTÜ Konuşmacılar:     Prof. Dr. Meliha Altunışık     ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü     Prof. Dr. Mustafa Aydın     TOBB Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü     Doç Dr. Çağrı Erhan     Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Tarih: 2 Şubat 2006 Perşembe Saat: 14.00 - 16.30 Yer: SETA, Ankara