Bu bölgenin düşmesiyle aynı zamanda Lazkiye'nin güvenliği tahkim olacak, Türkmenler Türkiye'ye göçe zorlanacak, böylece bölgenin demografik yapısı değiştirilirken, Türkiye'ye de önemli bir mesaj verilmiş olacaktır.
Devamı
Esed rejiminin Rusyanın desteğiyle Bayırbucaka saldırmasının ve bir Rus savaş uçağının sınır ihlali nedeniyle Türkiye tarafından düşürülmesinin ardından bölgedeki son durumla ilgili soruları SETAdan Can Acun ve Bilgehan Öztürk cevapladı.
Devamı
Türkiye veya herhangi bir ülke Türkmenlere istediği yardımı yaparsa yapsın; Rus ve Esed uçaklarına, helikopterlerine ve gemilerine karşı bir çözüm yolu bulunmadığı müddetçe Türkmen Dağından, Kürt Dağından, Halepten, Hamadan vs. acı haberler gelmeye devam edecek.
Türkiye, Fransa, Rusya ve Hizbullahı bir araya koyduğumuzda DAİŞ bağlamında anlamlı bir örüntü oluşmuyor. Bu sebepten ya bu saldırıların rastgele yapıldığını çıkarmalıyız ya da DAİŞi aşan yönlerinin olabileceğini.
DAİŞ kendisiyle savaşta olan başkentlere Suriye ve Irak'tan "uzak durun" mesajını gönderdi.
Can Acun, Esed-Putin görüşmesi sonrası Suriyede gelinen son noktayı ve ülkeyi bekleyen süreci yorumladı.
Rusya DAEŞ'le mücadele kılıfıyla Esed terörünü, ABD ise yine aynı kılıfla PKK terörünü desteklerken, ilginçtir ki Suriye'nin ister DAEŞ, ister Esed isterse PKK teröründen en çok mağdur olmuş kesimleri kendi hallerine terk ediliyor.
Devamı
Gerçekten savaş isteyen bir ülke, 6 ay boyunca Suriye ile, 13 ay boyunca da uluslararası camiayla birlikte aktif diplomasi yürütmezdi.
Devamı
Türkiye Baas rejiminin kontrolü kaybetmesine paralel olarak kademeli bir şekilde güvenlik hassasiyetini artırmalıdır.
Hükümet kurma sürecinin halen devam ettiği Libya’yı nasıl bir süreç bekliyor? Saliha Ziya, yeni Libya’da ekonomi, insan hakları, dış politika ve Türkiye ile ilişkiler üzerine Türkiye’nin Libya Büyükelçisi Ali Kemal Aydın ile görüştü.
Esed rejiminin kendisi halk meşruiyetine dayanmayan ve zorunlulukların hayatta tuttuğu bir siyasi yapıdır.
Taha Özhan Al Jazeera English’te Suriye rejiminin Halep’te kontrolü tekrar ele geçirmek için uyguladığı taktikleri değerlendirdi.
Suriye'de patlamada ölen rejimin üst düzey kurmayları beraberlerinde rejimin dokunulmazlığını, rejimin iç halkasının birbirine karşı güvenini ve ordunun sadakatini de götürdüler.
Muhalefetin birleşme çabalarıyla geçen bu süre boyunca bu denkleme meydan okumaya katkıda bulunacak iki kritik adım atıldı.
Hâlâ tek bir platformda buluşamayan muhalefet, Arap Baharı sürecinde Suriye’yi Tunus ve Mısır’dan farklı kılmakta.
Esad, ya reformcu lider kişiliğini ön plana çıkarıp değişimin mimarı olacak, ya da değişimin yol haritasının şiddet ile tayinine göz yumacak.
Şiddetin sürdüğü dönemlerde bile Kürtçe savunmaya izin veren hukuk sisteminin bugün KCK davasında aksini söylemesi düşündürücüdür.
Araplar ve Türkler, yüzyıllar boyunca Osmanlı egemenliğinin birer unsuru olarak yaşamışlardır ve kültürel ve dini algıları çok büyük ölçüde bu egemenlik altında şekillenmiştir.1920’li yıllara gelindiğinde ise gerek Türkiye Cumhuriyeti gerekse bazı Arap devletlerinin kurucuları bölgedeki siyasi haritaları değiştirmiş ve bu da modern Türkiye’de yeni bir Arap algısının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu makale Arapların gözündeki modern Türkiye’ye bakışın dört temel esasa dayandığını açıklamaktadır; Osmanlı geçmişi-Kemalist döneme ait miras-Soğuk savaş döneminde yaşanan çatışma ve ittifaklar ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)’nin iktidar süreci. Makalede Türkler ve Arapların karşılaştıkları zorlukları artık bir imparatorluğun unsurları olarak değil, farklı milletler olarak çözmeleri gerektiği sonucuna varılmaktadır.
Çok değil 11 yıl önce Türkiye ve Suriye, Ekim 1998'de imzalanan Adana anlaşması ile bir askeri çatışmanın eşiğinden döndü.
ABANT Platformu’nun Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin başkenti Erbil’de düzenlediği ‘Barışı ve Geleceği Birlikte Aramak’ adlı konferans bir ilke imza attı ve Türkiyeli Türk ve Kürt aydınlarla Iraklı Kürtleri bir araya getirdi
21. yüzyıla, küresel güç dengelerinin sorgulandığı bir evrede girdik. Kısa vadeli stratejik analizlerin ötesinde, insanlık tarihinin yürüyüşüne ilişkin yeni sorular soruluyor. Avrupa ve Batı-merkezci paradigmaya yöneltilen Batılı ve Batılı olmayan eleştiriler, yeni bir zaman ve mekan tasavvurunun doğum sancılarını işaret ediyor.