Soykırımın Gölgesinde Gazze ve Yapay Zeka

Abluka altında olan Gazze'ye yönelik İsrail saldırıları uluslararası hukuku hiçe sayacak şekilde, tüm dünyanın gözü önünde adım adım bir soykırıma doğru evirilmektedir.

Devamı
Soykırımın Gölgesinde Gazze ve Yapay Zeka
Türkiye İnsani Yardımlarıyla Yıllardır Filistin'de

Türkiye İnsani Yardımlarıyla Yıllardır Filistin'de

Rakamlar ve icraatlar incelendiğinde Türkiye’nin her zaman Filistin’de olduğu, yapılan yardımların sadece İsrail'in son saldırılarına karşı tepkiden ibaret olmadığı görülüyor.

Devamı

7 Ekim tarihinde Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugaylarının İsrail'in askeri hedeflerine yönelik düzenlediği operasyona tepki olarak İsrail'in başlattığı saldırılar kısa süre içerisinde her türlü savaş suçu, insanlığa karşı suç ve soykırımın işlendiği bir sürece evrildi. Altı ayı aşkın bir süredir bütün dünyanın gözü önünde modern tarihte benzeri görülmemiş bir kitlesel katliam yaşanmaktadır. Maalesef şu ana kadar hiçbir etkili aktör de bu vahşetin sona erdirilmesi konusunda bir şey yapamadı.

İsrail’in Suriye’deki İran konsolosluğunu vurmasına cevaben Hamaney’in yaptığı ‘karşılık verilecek’ açıklaması, bölgesel vekâlet savaşının doğrudan savaşa evirilme ihtimalini artırdı. Netanyahu 7 Ekim’den beri hem Beyrut’ta hem de Suriye’de Hamas ve Şii milis hedeflerini vurarak çatışmayı genişletmeye çalışıyordu. İran ve Hizbullah’ın askeri olarak Hamas’ın yanında yer almayı reddetmesiyle ‘bölgesel savaş’ nispeten daha kontrollü bir biçimde devam ediyordu. Ancak Hamaney’in İran konsolosluğunun vurulmasının İran toprağının doğrudan hedef alınması anlamına geleceği şeklindeki açıklamaları Washington’u da alarma geçirdi. İsrail’le İran’ın doğrudan çatışması halinde, Biden seçim yılında en son arzu edeceği şekilde yeni bir Ortadoğu savaşına müdahil olmak zorunda kalacak. Bu da hem Ortadoğu’da yeni bir savaştan uzak durma hem de Gazze savaşının bölgeye yayılmamasını sağlama politikalarının iflası anlamına gelecek.

Cumartesi gecesi İran, yaklaşık 300 drone ve füzeyle İsrail'e misillemede bulundu. Böylece 1 Nisan'da İsrail'in Şam'daki İran konsolosluğunu vurmasıyla başlayan son gerilimde "doğrudan ancak kontrollü çatışma" dönemine geçtik. "Doğrudan" olması önemli zira İran ilk defa kendi topraklarından İsrail'e saldırdı.

Ramazan ayı ve bayramı, İsrail'in Gazze'de gerçekleştirdiği yeni katliamlar ve uluslararası toplumun harekete geçme konusunda gerekli iradeyi gösterememesiyle geride kaldı. Ramazan süresince Gazzelilerin rahat bir nefes alması için umut bağlanan ateşkes girişimlerinin Netanyahu Hükümeti'nin tutumu nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanması, sürece dair belirsizlikleri daha da derinleştirdi. BM Güvenlik Konseyi'nde alınan "acil ateşkes" kararının bir türlü uygulamaya geçirilememesi ve ABD, İngiltere ve Almanya'nın ısrarlı bir şekilde İsrail'in güvenliğine yönelik yaptıkları atıfla Siyonist yönetimi cesaretlendirmeleri, Siyonist yönetimin sahadaki saldırganlığını ve pervasızlığını daha da pekiştirdi. Netanyahu tarafından Refah'a kara operasyonun yapılacağının sinyallerinin verilmesi de aslında Batılı devletlerin iki yüzlü tavrı ve uluslararası toplumun eylemsizliğinin en somut yansımasıydı.

Türkiye İsrail’e Karşı Tutumun Başını Çekiyor

SETA Dış Politika Araştırmacısı Can Acun, TRT Haber ekranlarında yayınlanan Sıcak Haber programında, Türkiye’nin Gazze için attığı diplomasi adımlarını ve İsrail’e yaptırım için aldığı kararları değerlendirdi.

Devamı
Türkiye İsrail e Karşı Tutumun Başını Çekiyor
Insight Turkey Asya Yeniden Başlıklı Yeni Sayısını Yayınladı

Insight Turkey “Asya Yeniden” Başlıklı Yeni Sayısını Yayınladı

Insight Turkey’in 2024 yılı açılış sayısının yayınlandığını duyurmaktan mutluluk duyuyoruz. Bu sayımızda Türk dış politikasının Doğu Asya’daki çeşitliliğini inceleyen bir yorum ve altı araştırma makalesi yer almaktadır. Günümüz Türkiye’sinin Asya ülkeleriyle ilişkilerinin kapsamlı bir analizini sunulmaktadır. Ayrıca bu sayımızda Filistin’deki Gazze krizi, ekonomik ve askeri güç arasındaki ilişki, Japonya’nın ulusal markası, Kosova’daki vatandaşlık yasası ve Ukrayna savaşının küresel siyasete etkisine ilişkin konu dışı 6 yorum ve araştırma makalesi de yer almaktadır.

Devamı

SETA Siyaset Araştırmaları Direktörü Nebi Miş, TRT 1 ekranlarında yayınlanan Enine Boyuna programında, İsrail’in Gazze’de altı aydan uzun zamandır devam ettirdiği soykırım üzerine değerlendirmelerde bulundu.

SETA Akademi Direktörü Ferhat Pirinççi, TRT Haber ekranlarında yayınlanan Haber 22 programında, İran’ın İsrail’e karşı yaptığı saldırı ve İsrail’in “bölgesel koalisyon” açıklaması üzerine değerlendirmelerde bulundu.

İran ile İsrail arasındaki doğrudan çatışma şimdilik kontrol altında. Ancak bölgemiz açısından yeni bir denkleme işaret ediyor. Malum, 7 Ekim sonrası Ortadoğu'nun Gazze/ Filistin merkezli bir gerilim sürecine girdiğini konuşuyorduk. Netanyahu'nun Gazze'deki katliamları bölgedeki normalleşme trendini durdururken İsrail'in uluslararası imajına da büyük zarar verdi. Batı'nın çokça eleştirilen "koşulsuz desteği" bile Batı kamuoylarındaki Filistin sempatisini ve İsrail eleştirisini engelleyemedi. İki devletli çözüm küresel gündemin başköşesine otururken İspanya başta olmak üzere bazı Avrupa devletleri, Filistin devletini tanıma kararına yaklaştı. İşte böylesi bir ortamda Netanyahu, savaşa İran'ı doğrudan dahil edecek 1 Nisan Şam saldırısını yaptı ve bir anlamda istediğine ulaştı. İtibarını, caydırıcılığını ve iç desteğini korumak için Tahran; ölçülü, haber verilmiş ama İsrail'e ilk doğrudan saldırısını gerçekleştirdi. Şam saldırısını yapan havaalanına füzelerini ulaştırabilmiş olmayı iç siyasetinde ve bölgesel propagandasında kullanacak.

AK Parti ve CHP, 31 Mart seçim sonuçlarını değerlendirerek önümüzdeki dönem için yol haritası hazırlıyor. Bu durum, "siyaset yapma rekabetinin" hızlanacağı yeni bir ortama gireceğimizi gösteriyor. Elbette bu ortam hem parti siyaseti hem de ekonominin gidişatı ve dış politikadaki gelişmelerin ülkemize yansımaları ile şekillenecek. Özgüveni yükselen CHP'nin yeni siyaset tarzı-girişimleri, iktidarın nasıl bir yol izlediği, İyi Parti'nin yeni genel başkanının blok siyaseti konusundaki tercihi ve DEM Parti'nin belediyelerde ideolojik anlamda ne yaptığı siyasi gündemin başköşesinde olacak.

Ortadoğu'nun gündemi yine çok yoğun. Önceki gün ABD, BM Güvenlik Konseyi'nde Filistin'in tam üyeliğini veto eden tek ülke oldu. İsrail, İran'ın İsfahan'daki nükleer tesislerini vurabileceğini gösteren bir hava aracı saldırısı düzenledi. Tıpkı İran'ın kontrollü ve haber verilmiş 13 Nisan saldırısı gibi bu saldırı da hasar vermedi.

Biden yönetimi İran’ın İsrail’e doğrudan saldırısının kontrolsüz bir savaşa dönüşmesini engellemeyi en azından şimdilik başarmış görünüyor. İran’a farklı kanallardan saldırının ‘orantılı olması gerektiğini’ mesajını ileten Beyaz Saray, Netanyahu hükümetine de ABD’nin İsrail’e desteğinin savunmayla sınırlı kalacağı mesajını verdi. ABD’yle birlikte İngiltere ve Ürdün’ün İran’ın İHA ve füzelerini İsrail’in hava sahasına ulaşmadan vurması sayesinde, Demir Kubbe’nin işi nispeten kolaylaştı. Buna karşın İran’ın maliyeti çok düşük silahlarla gerçekleştirdiği düşük şiddetli ve kontroll Nü saldırı, daha ‘gerçek’ bir savaşta İsrail’in işinin hiç de kolay olmayacağını gösterdi. İsrail’in savunmasının aciliyetini gündeme getiren saldırı, Temsilciler Meclisi’nde bir süredir sürüncemede kalan İsrail, Ukrayna ve Tayvan’a yardım paketini oylamaya sunulmasını sağlayacak görünüyor. Amerikan dış yardımının İsrail’e saldırı sayesinde onaylanma aşamasına gelebilmesi, Cumhuriyetçilerle Demokratları bir araya getiren meselelerin ne kadar azaldığını gösteriyor.

İran ve İsrail arasında 1979 İslam Devrimi sonrasında ortaya çıkan düşmanlık, 45 yıldan fazla bir süredir devam etmekte ve her iki ülke birbirini varoluşsal düşman olarak tanımlamaktadır. Bu düşmanlık zaman zaman yüksek gerilimli dönemlere yol açarak dolaylı çatışmalara neden olmuştur. Bu noktada ABD'nin rolünü de göz önünde bulundurmak gerekir. ABD'nin İran'a yönelik tavrı, olumsuz bir şekilde daha sert bir pozisyona dönüştüğünde, İsrail de bu durumdan güç alarak İran'a karşı daha sert bir politika izlemiştir. Ancak ABD, İran ile daha yumuşak bir ilişki benimsediğinde, İsrail de ABD'den beklediği desteği alamadığı için daha dikkatli bir politika izlemiştir.

Şam saldırısına İran’ın İsrail’i doğrudan hedef alarak verdiği cevap, Ortadoğu’daki uzun süredir devam eden bölgesel savaşın yeni bir aşamasını temsil ediyor. Hafta sonunda gerçekleşen saldırı öncesinde, bu ülkeler bölgedeki müttefikleri veya gizli operasyonlarla ‘kontrollü’ bir vekalet savaşı yürütüyorlardı. İsrail’in Suriye’de İranlı general ve Devrim Muhafızlarını vurması halihazırda devam etmekte olan bu savaşın devamından ibaretti. Ancak İran’ın bu sefer İsrail’i doğrudan hedef alma kararı vermesi, stratejik caydırıcılık açısından yeni bir denge oluşturulmasını kaçınılmaz hale getirecek. İran’ın cevap vereceğini önceden ilan etmesi üzerine Amerika’nın yoğun bir diplomasi trafiği üzerinden saldırının adeta koreograflığına soyunması, Biden’ın seçim senesinde Ortadoğu’da yeni bir sıcak savaşın içine çekilmek istemediğini gösteriyordu. Ancak Washington’ın iki tarafı da kontrollü bir çatışmayla yetinmeye ikna etmesi çok zor, zira Ortadoğu’da stratejik dengenin ister istemez değişeceği ve çatışmanın artacağı yeni bir döneme giriyoruz.

İsrail'in İran'ın Şam'daki diplomatik yerleşkesini hedef almasıyla başlayan yeni süreç, geldiğimiz noktada bazı ilklerin yaşanmasına ve dolayısıyla on yıllardır var olan "eşiklerin" yükselmesine yol açtı. Suriye iç savaşı boyunca belirli aralıklarla, özellikle İran Devrim Muhafızları (İDM) ve Hizbullah unsurlarını hava saldırılarıyla hedef almış olan İsrail, ilk defa İran egemen toprağı kabul edilen diplomatik yerleşkesini hedef alarak üst düzey İDM komutanlarını öldürdü. İDM komutanları İsrail tarafından Suriye'de ilk defa öldürülmediği için İran açısından misilleme yapma zarureti, saldırının diplomatik misyona yapılması sebebiyle ortaya çıktı. İran hem caydırıcılığını korumak hem de on yıllardır inşa ettiği "direniş ekseninin liderliği" imajını kurtarabilmek adına İsrail'e –tıpkı İsrail'in saldırısında olduğu gibi- öncekilerden farklı bir şekilde mukabelede bulunmak mecburiyetiyle karşı karşıya kaldı.

İsrail tarafından işlenen soykırıma ekonomik, askeri ve diplomatik bütün araçlarla elinden gelen desteği veren Almanya’nın insan hakları konusunda dünyaya söyleyecek hiçbir sözü yoktur

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: İsrail'in cinayetlerini dillendirmeye devam edeceğiz. Şunu bilelim ki zamanın Hitler'i Netanyahu ve suç ortakları hesap vermekten kaçamayacak

Son günlerde Columbia Üniversitesi’nde yaşananlar, Filistin yanlısı gösterilere antisemitizm damgası vurma çabalarının yoğunlaştığını gösteriyor. Aylardır Amerika’nın en prestijli üniversitelerinin kampüslerinde devam eden aktivizme karşı İsrail yanlısı gruplar antisemitizm yakıştırması yapıyordu. Bu konuda Amerikan Kongresi’ni harekete geçirmeyi başaran İsrail’e yakın lobi grupları, Harvard ve University of Pennsylvania gibi üniversite rektörlerinin halka açık oturumlarda sorguya çekilmesinde önemli rol oynamıştı. Bu oturumlarda her iki tarafa da yaranamayan bir performans gösteren rektörlere karşı istifa kampanyaları Harvard Rektörü’nün görevden alınmasında olduğu gibi başarılı da olmuştu. Geçen hafta Kongre’nin karşısına çıkan Columbia Üniversitesi Rektörü, siyasetçilerin baskısına daha açık bir profil çizerek olayların alevlenmesine katkıda bulundu.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Irak'a 13 yıl aradan sonra gerçekleştirdiği resmi ziyaret, bölgesel ilişkilerde önemli bir dönüm noktası olarak kabul ediliyor. Uzun süre Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) başkanlığı yapan ve halihazırda Dışişleri Bakanlığı görevini yürüten Hakan Fidan'ın mekik diplomasisi yürüttüğü ve kurumsal bir zihinle pişirilen Irak siyaseti, Türkiye-Irak ilişkilerine ve Ortadoğu'ya istikrar getirmeyi planlıyor. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Irak temasları ve imzalanan anlaşmalar sadece ikili ilişkiler bağlamında değil, aynı zamanda bölgesel ve küresel denklemde de önem arz ediyor. Bu anlamda özellikle Körfez ülkeleri, Türkiye-Irak yakınlaşmasını olumlu bir gelişme olarak değerlendirdiği ve bu sürecin bölgesel istikrara katkı sağlayacağını düşündüğü ifade edilebilir. Nitekim Körfez medyası Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Irak ziyaretini olumlu biçimde resmederek Körfez'in bir konsensüs halinde Türkiye-Irak yakınlaşmasından memnun olduğunu ifade etmiştir.