Yeniden "Kalkınmacı Merkez Bankası"

Mevcut ekonomi yönetim mimarisinde yapısal reformlar yapılırken Türkiye’nin uzun vadeli makroekonomik stratejileri ile uyumlu, büyüme-istihdam-yatırım dostu ve kalkınma odaklı bir merkez bankacılığı çerçevesi de tartışmaya açılmalı.

Devamı
Yeniden quot Kalkınmacı Merkez Bankası quot
Mehmet Şimşek Insight Turkey Yıllık Konferansı'nda Konuştu

Mehmet Şimşek Insight Turkey Yıllık Konferansı'nda Konuştu

SETA’nın Washington ofisinin düzenlediği, "Insight Turkey: 5. Yıllık Konferansı – Türkiye’nin Dış Politikası” başlıklı programa katılan Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Türkiye’nin son yıllarda ekonomik alandaki başarısına ilişkin bir sunum gerçekleştirdi.

Devamı

Türkiye, sahip olduğu ekonomik ve siyasi istikrar ile doğrudan yabancı yatırımların yönleneceği, yabancı yatırımlar için merkez olacak ülkelerin başında gelmektedir.

Bizim açımızdan başkanlık sistemine muhtemel bir geçişin ekonomideki yansımaları, en çok entegre bir sanayi-teknoloji politikaları setinin ve eğitim-insan kaynakları stratejisinin oluşturulması bağlamında tartışılmalı.

7 Haziran sonrası oluşan tabloyu fırsat bilenlerin sayesinde, Türkiye'nin siyasi ve ekonomik gündemi tamamen değişti.

Seçim kampanyalarında popülizme her daim aşinayız. Bu kısa seçim döneminde dikkat çeken vaatlerden biri ise, kredi kartı borçlarıyla ilgili CHP söylemi oldu.

1 Kasım'da Türkiye'nin Ekonomik Seçimi Ne Olacak?

Türkiye ekonomisi 2002 öncesi ve sonrası olmak üzere birbirine taban tabana zıt iki ayrı dönem yaşadı.

Devamı
1 Kasım'da Türkiye'nin Ekonomik Seçimi Ne Olacak
3 Kasım 2002'den 1 Kasım 2015'e

3 Kasım 2002'den 1 Kasım 2015'e

3 Kasım 2002'de tek başına iktidar olan AK Parti, 7 Haziran 2015'e kadar geçen süreçte iktidarda kaldı. 7 Haziran seçim sonucunda ise, 13 yıl süren tek başına iktidarda zorunlu bir ara verildi. 2002 Kasım'ında başlayan siyasi istikrardaki 5 aylık duraklama ise, yine Kasım ayında yeniden sağlandı.

Devamı

Erdal Tanas Karagöl, 1 Kasım seçimlerinin ardından Türkiye ekonomisine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

2019'a kadar tek başına Türkiye'yi yönetecek olan 64. Reform Hükümet'inden beklentiler yüksek.

ABD ekonomisi gerçekten “overheating” belirtileri veriyor mu? Congressional Budget Office tarafından açıklanan son tahminler, açığın daralma eğiliminde olduğunu ve 2017 sonunda başarıya yaklaşacağını öngörüyor.

IMF Çin'in SDR sepetine girme talebini, yapmış olduğu 5 yıllık gözden geçirmeler kapsamında bir süredir incelemekteydi. 30 Kasım'da yaptığı açıklamayla da, kararını açıkladı: Yuan/Renminbi bundan böyle, ABD doları, Euro, Yen ve Sterlin'e ek olarak sepetteki 5. para birimi olacak.

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası'nın nasıl bir para ve kur politikası benimseyeceği, Türkiye'nin ekonomi gündeminin önemli başlıklarından biri.

2015 yılı üçüncü çeyrekte gerçekleşen ekonomik büyümenin kaynağı nedir? Gerçekleşen ekonomik büyümede Türkiye’nin dünya sıralamasındaki yeri nedir? 2015 yılı için hedeflenen ekonomik büyüme rakamı nasıl etkilenir?

Eylem Planı'nda seçim vaatlerine yer verilmesi, üstelik bu vaatlerin yerine getirileceği takvimin belirlenmesi, 2016 yılıyla yeni bir icraat döneminin başlayacağının da işareti.

Hükümet içinde bulunduğumuz seneyi tamamlarken yeni ekonomi eylem planını açıkladı. Bir çok temenniyi içerisinde barındıran plana göre: “3 aylık eylem planı, herhangi bir mali tablonun yeniden şekillenmesi değil, mali planın 2007'nin son çeyreğine rastlayan kısmını oluşturuyor. Yeni dönemde ekonomide eksen değişikliği söz konusu. Bu dönemde büyüme ile istikrara geçiş dönemi başlatılıyor. 2007 - 2013 döneminde makroekonomik eksen, piyasa ekonomisinin sürdürülmesine dayalı şekillenecek. Bütçe dengesi, cari denge, tasarruf-yatırım dengelerinde 2007-2012 döneminde alt yapı sağlamlaştırılacak. Temel reform alanları genel ve sektörel verimliliği artırmaya yönelik alacak. Yeni dönem, "düşük kamu borcu ve istihdam dönemi" olacak. Reformlar konusunda herhangi bir yavaşlama olmayacak. Kısa dönemde, sosyal güvenlik reformu yasalaşması için TBMM'ye sunulacak. Bütçe ve ekonomik büyüme açısından önem arzeden enerji sektörüne dönük tedbirler, YPK ve Enerji Zirvesinden çıkacak kararlara paralel, kısa sürede açıklanacak.” Ana satırbaşlarına ve planın geneline baktığımızda istihdamın artırılması, sanayinin güçlendirilmesi, kamu mali reformuyla beraber istikrarın sürdürülmesi endişelerinin ön plana çıktığını görüyoruz.

Bugünün dünyası, yaşlı yeryüzünün daha önce hiç görmediği kadar büyük zenginlik ve yaygın fakirliğin bir arada olduğu tenakuz portreleriyle dolu. Dünyanın en zengin 225 kişisinin toplam geliri, dünya nüfusunun en fakir yüzde 47’sinin toplam gelirine eşit. En geri kalmış 48 ülkenin dünya ticaretindeki toplam payı sadece %0.4. 23 trilyon dolarlık dünya zenginliğinin ancak 5 trilyonu dünya nüfusunun %80’ine ait. Dünya genelinde 1.3 milyar insan günde 60 sentin (900,000TL) altında gelirle yaşamaktalar. BM raporlarına göre, dünyanın en zengin 200 kişisi yıllık gelirlerinin %1’ini verseler, yeryüzündeki bütün çocukların ilköğretim masrafı karşılanabilir. Dünya’nın en zengin yüzde beşi, dünya zenginliğinin %86’sını, dünya piyasasının %82’sini, yabancı yatırımların %68’ini kontrol ediyorlar. Dünya’nın en zengin ülkelerinde GSMH 30,000 doların üstündeyken, en fakir ülkelerinde 1000 doların altında. Hatta bu 1000 dolar bile gerçekçi değil. Çünkü, fakir ülkelerde ortalamanın etrafında olan sınıfın büyüklüğü zengin ülkelere göre çok daha kötü durumda. Bir milyara yakın insan temiz suya ulaşamıyor. Hepsinin ötesinde, insanoğlunun çok uzun bir zamandır, küresel anlamda insanı doyurmanın yollarını bulduğu bir dönemde, 2003 yılı BM Kalkınma Raporuna göre 800 milyon insan açlık çekmektedir.  

Dünya Ticaret Örgütü’nün Hong Kong toplantısı 18 Aralık’ta tamamlandı. Son çeyrek yüzyılda yapılan toplantıların sadece bir tanesini büyük oranda başarı ile tamamlamış olan DTÖ, Doha turunda yaşanan tıkanmanın ardından Hong Kong’da ciddi bir ilerleme sağlayacağının işaretlerini vermemekteydi. Toplantı öncesinde ilgili akademisyenlerin, konunun uzmanı siyasilerin beklentileri bile bu yöndeydi. 149 ülkeden 6000 civarında yetkilinin katıldığı toplantıdan elde kalan tek ciddi başarı, Seattle ve Cancun benzeri tamamen başarısızlık veya Doha benzeri bir tıkanmanın yaşanmamış olmasıydı. DTÖ Başkanı Lamy, Hong Kong toplantısının ‘siyasi enerji’ yarattığı şeklinde tarif etse de, Doha’da yaşanan tartışma ve karmaşadan ne kadar uzaklaşıldığı belirsizdir.Kısaca özetlemek gerekirse, Hong Kong toplantısının ardından şu kararlar alınmış oldu:

Küresel ekonomideki dengesizlikler yapısal derinlik kazanma yolunda hızla ilerliyor. Cari açıklar, sermaye hareketleri, enflasyon sıkıntıları ve gelir dağılımı eşitsizlikleri en başta gelen sıkıntılardan. Amerika küresel tasarrufları kontrol etmeye devam ediyor. Dünya genelindeki net tasarruf akışının üçte ikisi Amerika’ya yönelmiş durumda. Japonya ve Almanya gibi ülkeler Amerika’nın ithal ettiği kapitalin yarısına denk gelen kapitali ihraç etmeye devam ediyorlar. Amerika geriye kalan kapital akışını ise orta ölçekli ülkelerden karşılıyor. Petrol üreticisi ülkeler bu pastada büyük bir yer tutmuyor, Çin hatta düşük gelirli ülkelerden Hindistan, Endonezya ve Nijerya da paylarına,

Finansal sistemde yaşanan sıkıntıların eş zamanlı bir şekilde dünya genelinde hissedilmesi artık alışmamız gereken bir olgu haline geldi. Sisteme müdahil olanların, nimetlerinden nasiplenmesi kadar “yaratıcı tahripkarlıktan” paylarına düşenleri de almaları gerekiyor. Beklenti-finans teknikleri-balon kıskacında ortaya çıkan krizler arızi değil yapısal marazların ürünü. Geçen ay boyunca yaşanan Amerikan ipotekli ev kredileri kaynaklı kriz finans kapitalizminin doğal sonuçlarından bir tanesiydi.

'Türkiye 22 Temmuz'da seçime gidiyor" ifadesinin bir iddia mı, yoksa bir karar mı olduğunun belirginlik kazanmadığı günler yaşıyoruz. Anlaşılan her seçim kararı seçim havasının oluşmasına yetmiyor. Müstakbel seçimimiz, olağan seçim kampanyası enstrümanlarından olabildiğince uzakta duruyor. Kimlik siyaseti sosyal politikaların, güç hesaplaşması istikrarın ve dış politika iç siyasetin yerini almış durumda. Seçim kampanyasının mazotu ekonomi olacağına, seçim vaatleri mazot kampanyasına dönüştü. İşlerin bu denli karıştığı bir ortamda ise akla gelen en son şey ekonomi oluyor. Adeta 1999-2001 krizleri sonrası Türkiye manzarası hatırlanmasın diye unutturulmaya çalışılan bir ekonomi var. İşler tersine dönmüş durumda. Normal bir genel seçimde ekonominin muhalefetin en büyük kozu olması beklenirdi. Oysa şimdi durum farklı. İktidar, ısrarla ekonominin ve istikrarın altını çizerken, muhalefet başka sularda avlanmaya gayret gösteriyor. Bunun elbette bugün muhalefet yapan bazı isimlerin 1999 ve 2001 krizlerindeki payıyla da alakası var. Lakin büyük resme baktığımızda, muhalefetin gerek seçim beyannamelerinde, gerekse ekonomiye yönelik projelerinde yeterli özeni göstermediğini görüyoruz.