Ortadoğu'da halkların tercihinin iktidar olmasından en fazla rahatsız olan ülke olarak İsrail, karşı-devrim sürecinde Müslüman Kardeşler'in bölgesel çöküşüne "sessizce" büyük katkılar sağladı.
Devamı
Müslüman Kardeşler'in önünde iki seçenek var: İlki, Sisi yönetiminin terörize etme stratejisine yenilerek mücadelesini silahlı boyuta taşıması. İkincisi, bölgesel denklemlerdeki değişimi gözleyerek mücadelesini demokratik siyasetin alanına taşıma becerisini gösterebilmek.
Devamı
Türkiye ticari ilişkilerinde olduğu gibi enerji konularında da AB, ABD ve Rusya ile ilişkilerini güçlendirmeli ve eksen genişlemesi yaparken bu ülkeleri birbirine ikame etmemelidir.
1991-2014 yılları arasında güçlenerek devam eden iki ülke arasındaki etkileşimin geçmişi Azerbaycan Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını ilan etmesinden çok önceye dayanıyor.
Merkel hükümetinin, kendisinden önceki Schröder hükümetinden farklı olarak, Türkiye ile eşit ortakların birbirine karşı saygı temeline dayalı dengeli bir ilişki kurmak yönünde hareket etmediği algısı giderek güçleniyor.
Ortadoğu'da şiddetlenen siyasal karmaşa, IŞİD'in aktif rol üstlendiği Irak'ın bölünme operasyonu ve Suriye'de son bulmayan savaş Türkiye-IKBY ortaklığını zorunlu kılmaktadır.
Gerçek hesabın seçim sürecinde Cumhurbaşkanı adayları arasında sahici bir rekabet ortamı oluşturmak değil; Erdoğan karşıtı kesimleri sermaye destekli bir medya girişimi marifetiyle mobilize etmek ve "otoriterleşme" söylemi üzerinden negatif propaganda yapmak olduğunu görmek zor değil.
Devamı
Başbakan Erdoğan'a karşı an itibariyle yürütülen kampanyada 28 Şubat'taki uluslararası kampanya ile ciddi paralellikler taşımakta. 28 Şubat'taki gibi yerel aktörler uluslararası güdümle maşa olarak kullanılmakta.
Devamı
Üst Düzey İşbirliği Konseyi,Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkileri hep söylenen çok boyutlu ortaklık seviyesine yükseltmek için çok faydalı bir platform görevi görüyor.
Kadir Üstün: Gezi Parkı protestolarına ABD'deki yüksek ilginin kısmen de olsa İslamcılara ne kadar güvenebiliriz?' tartışmasının tekrar gündeme gelmesinden kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Mısır şu anda vesayet kurumlarının etkin olduğu ve eski rejimde görev almış isimlerin kendine yeniden sahne bulacağı günlere dönmekle, demokrasisi gelişen ve sivil siyaset alanı genişleyen bir ülke olmanın ikilemi arasında gidip geliyor.
Seçimlerin kesin sonucu henüz açıklanmamış olmakla beraber Demokrat Parti (PD) liderliğindeki İş, Refah ve Bütünleşme İttifakına çıkan oyların yüzde 40 civarında kalmış olması ülkede iki dönemdir devam eden Demokrat Parti iktidarının sona ereceği anlamına geliyor.
Suriye ile Türkiye halkı arasındaki bağı algılayamayan bazı çevreler, Suriye’deki gelişmeleri ve Türkiye’nin bu ülkeye yönelik izlediği politikayı okumakta zorlanıyor.
Türk Dış Politikası Yıllığı serisinin ikinci kitabında, Türkiye’nin yeni dış politikası 2010 yılı ekseninde analiz ediliyor.
Türk-Amerikan ilişkileri son 6 ayında alışılmadık iniş çıkışlar yaşadı. Bu düzensizlikle ilişkili olarak Washington, Ankara ile ilişkileri masaya yatırmıştı. Yaz sonu itibariyle yaşanan olumlu gelişmeler ve gelişen işbirliği alanları ilişkilerdeki geleceğe dönük kriz riskini ortadan kaldırmasa da en azından tarafların krizden kaçınmak için daha kontrollü hareket ettiğini gösteriyor. Nitekim Ağustos sonunda yapılan üst düzey karşılıklı ziyaretler Eylül ve Ekim ayları boyunca da devam edecek. Ne Washington seçim telaşına kapılıp ilişkileri riske atmak istiyor, ne de Ankara seçimler nedeniyle kırılgan hale gelen Kongre'den kaynaklanabilecek riskleri göğüslemek istiyor. Bu nedenle önümüzdeki dönemde Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı düzeyindeki BM ziyaretleri dışında, yoğun bir bakan, bürokrat ve siyasetçi trafiği bekleniyor.
Türk-Amerikan ilişkileri oldukça dinamik bir süreçten geçiyor. İki ülke ilişkilerinin stratejik ortaklıktan model ortaklığa geçişinin sancıları zaman zaman sorun, zaman zaman kriz, zaman zaman da karşılıklı destek şeklinde kendini gösteriyor. İran ve İsrail konusunda iki ülke arasında yaşanan fikir ayrılıklarına, bir de ABD'nin Ankara'ya atadığı büyükelçinin Senato tarafından onaylanmaması da eklendi. Bu konu önümüzdeki bir aylık süreç içerisinde sonuçlanmayı beklerken, ABD'nin elçisinin olmadığı bir ülke ile ilişkilerinde önemli sorunların ortaya çıkma potansiyeli de artmış oldu.
Türk-İsrail ilişkilerinin seyrinin stratejik ortaktan dost ülkeye, dost ülkeden ihtiyatlı ilişkiye ve ihtiyatlı ilişkiden düşman ülkeye doğru sürüklenmesini gözlemliyoruz...
TÜRK dış politikasının en karmaşık sorunlarından biri, İsrail ile ilişkilerin düzenlenmesi olageldi. Kurulduğunda İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülke olan Türkiye, bir süre sonra ilişkileri maslahatgüzar düzeyine indirmekte beis görmedi. İnişli-çıkışlı bir seyir izleyen ilişkiler, 1990’larda “stratejik” olarak tanımlanırken, 2000’ler kriz dönemi oldu. Zamanın başbakanı Bülent Ecevit’in İsrail’in Nisan 2002’deki Batı Şeria’ya yönelik Koruyucu Kalkan Operasyonu ve Cenin Kampı’ndaki katliamı için “soykırım” ifadesini kullanması, kriz döneminin başlangıcıydı. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Mart 2004’te Hamas’ın manevi lideri Şeyh Ahmed Yasin’in katledilmesine verdiği tepki, sonrasında Hamas lideri Halid Meşal’in Şubat 2006’daki Türkiye ziyareti, krizi daha da tırmandırdı.
Afganistan'da Taliban sonrası dönemi kuran Bonn Konferansı'ndan günümüze kadar geçen 8 yıl, hayal kırıklığı dışında sonuç üretmeyen bir dizi uluslararası girişime şahit oldu. Ancak kesin olan Afganistan'ın geleceğinin artık bir uluslararası proje olduğu ve bu projenin daha özenli bir şekilde yürütülmesi gerektiği. Uluslararası toplumun son girişimi 28 Ocak'ta Londra'da toplanan zirve oldu. Londra zirvesinin hedefi Afganistan'da askeri tedbirlerin yanı sıra yönetim, yeniden inşa ve kalkınma hedefli yeni bir hamle ile ülkeyi düzlüğe çıkarmak. Bu amaçla toplanan zirveden ana hatlarıyla üç sonucun çıktığı söylenebilir. Zirvede işgal güçlerine karşı savaşan gruplarla görüşmelerin gerçekleşmesi için net bir irade oluştu.
BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, 7 Aralık 2009’da ABD Başkanı Barack Obama ile Beyaz Saray’da bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşmenin en önemli özelliği, gündeme gelen konuların ekseriyetinin ulusal değil, bölgesel ve küresel nitelik taşımasıydı. Görüşme, Obama yönetimiyle gündeme gelen “model ortaklık” nosyonunun ilk defa ete kemiğe büründüğü bir çerçeveyi oluşturarak ekonomik işbirliğinin kurulması kararı ile sonuçlandı. Model ortaklığın içinin doldurulmasıyla karakteri değişen ilişkileri hâlâ eski çerçevede değerlendiren siyasi gözlemcilerin kriz beklentisi doğru çıkmadı.
25-27 HAZİRAN 2009, Ceylan Intercontinental Otel, İSTANBUL