Ruslar, Suriye'de Kısa Vadede Sonuç Alabilecek mi?

Suriye politikasının uzun vadeli ayağı konusunda Ruslardaki kafa karışıklığı dikkat çekiyor. Müdahale başladı fakat Ruslar bunu aylarca devam ettirebilecekler mi sorusuna kendinden emin bir cevap verilmiyor.

Devamı
Ruslar Suriye'de Kısa Vadede Sonuç Alabilecek mi

Barış, Cesaret ve Aklın Günü

Türkiye ve Ermenistan dışişleri bakanları küçük çaplı bir krizden sonra 10 Ekim akşamı protokolleri imzaladı. Krizin küçük çaplı olması nefeslerimizi tutup beklememizi engellemedi. Protokollerin imzalanmasıyla kökeni bir önceki yüzyıla uzanan bir sorunu geçmişte bırakacak sürecin ilk adımı atıldı. Ancak kimse Türkiye ve Ermenistan arasındaki sorunun geceden sabaha çözülmesini beklemiyor. Aynı şekilde imza krizi dolayısıyla, sürecin zorluğu daha başlangıçta gözler önüne serildi.

Devamı

Türkiye ile Ermenistan arasında 31 Ağustos 2009 tarihinde parafe edilen ilişkilerde normalleşmeyi öngören protokoller 10 Ekim 2009 tarihinde iki ülke dışişleri bakanları tarafından imzalandı. Bundan sonraki süreçte protokoller her iki ülke parlamentolarında onaya sunulacak.

Cumhurbaşkanı Gül'ün Erivan'a maç izlemeye gitmesi, Nisan ayı yol haritası ve geçtiğimiz hafta iki ülke arasında normalleşmeyi öngören protokoller, Ermenistan'da akılları karıştıran hızlı gelişmeler oldu. Türkiye ile ilgili hemen her konunun Ermenistan'da ilgi uyandırdığı ve farklı tepkiler doğurduğu biliniyor.

SETA 26 Haziran'da gerçekleştirdiği Türkiye-Azerbaycan ilişkileri çalıştayı ile bir ilke daha imza attı. Azerbaycan'dan 30'a yakın akademisyen, milletvekili, devlet adamı ve gazeteci Türk meslektaşları ile toplantıda bir araya geldi. Türkiye-Azerbaycan ilişkileri enine boyuna masaya yatırıldı. Nisan 2009'da iki ülke arasında zirve yapan "kriz" tüm yönleriyle tartışıldı.

Uluslararası sistemin önemli aktörlerinden biri olma yolunda hızla ilerleyen Türkiye, bölgesel etki gücünü artırmakta ve bir denge unsuru olarak gücünü pekiştiriyor. Ancak Avrupa Birliği üyelik müzakereleri, Kıbrıs sorunu, Türk-Ermeni ilişkileri, Türkiye-ABD ilişkileri, Irak başta olmak üzere Ortadoğu’daki gelişmeler sıcak tartışma konuları olarak Türkiye’nin gündemindeki yerini koruyor. Öte yandan laiklik ve din, Kürt sorunu, Alevilik meselesi, anayasaya değişikliği, yargının tarafsızlığı ve medya-siyaset ilişkileri gibi konular iç politika tartışmalarının odağında yer almaya devam ediyor.

Obama'nın Türkiye Ziyareti, "Mesajın Kendisi'

ABD Başkanı Barack Obama’nın Türkiye ziyareti, 2003’te 1 Mart Tezkeresi’yle tam anlamıyla kopma noktasına gelen Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir dönemin başladığına işaret ediyor. Kanada hariç tutulursa ilk resmî dış ziyareti için Türkiye’yi seçen ABD’nin yeni başkanı, böylelikle Türkiye ile ilişkilere verdiği önemi gösterdi ve ziyareti süresince verdiği mesajlarla da bu tavrını destekledi. Ziyaretin Avrupa bağlamına oturtulması ise Obama yönetiminin Türkiye algısının ipuçlarını ortaya koydu.

Devamı

Ortak Bir Bölgesel Vizyon Mümkün mü?

George Mitchell ve Hillary Clinton'ın Türkiye ziyaretleri, ardından Obama'nın Türkiye'ye gelmesi, ilişkilerde daha yoğun işbirliğinin önünün açıldığı şeklinde yorumlanmakta. Türkiye özellikle son dönemlerde izlediği çok boyutlu ve kuşatıcı dış politika ile bölgesinde çeşitli sorunların çözümüne pozitif katkı sağlamayı başarmıştır.   

Devamı

ABANT Platformu’nun Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin başkenti Erbil’de düzenlediği ‘Barışı ve Geleceği Birlikte Aramak’ adlı konferans bir ilke imza attı ve Türkiyeli Türk ve Kürt aydınlarla Iraklı Kürtleri bir araya getirdi

KIRK yıllık Davos toplantılarının bir gün gerçek bir tartışmaya yol açacağı kimin aklına gelirdi? Türkiye gibi ülkelerin devlet başkanlarının lütfen davet edildiği bu tür toplantılarda merkez güçler gücünü gösterir, uydu güçler merkezden aldıkları ışığı yansıtır.

İSRAİL, yeni ABD Başkanı Obama yemin etmeden evvel, görevi devretmek üzere olan Bush’un da inisiyatif alamayacağı bir dönemde Gazze katliamını başlattı. Obama taç giymezden bir gün önce de Gazze saldırılarına tek taraflı ateşkes ile son verdi. Tek

GAZZE’YE karşı 27 Aralık’ta İsrail’in başlattığı operasyonun dünya kamuoyunda yarattığı şaşkınlığın nedeni saldırının sürpriz olması değil, trajedinin boyutları. Bu topraklar ölümlere, bombalamalara, saldırılara, yaratıcı isimler konulan operasyonlara yabancı değil.

Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nde Ermeni Soykırımı Tasarısının kabulü ve buna ek olarak PKK sorununun çözümünde ABD politikasına yoğun eleştiriler, İncirlik Üssü’nü de tartışılır hale getirdi. İncirlik Üssü ilk defa Türk kamuoyunun gündeminde değil. Bununla birlikte, Amerika ile ilişkiler her krize girdiğinde statüsünden fonksiyonuna pek çok boyutuyla tartışılan üs üzerine yapılan yorumlar, dağınık değerlendirmelerin ötesine geçemiyor. Dahası İncirlik Üssü hakkında derli toplu teknik bilgiye ulaşmak bile pek mümkün değil.  

RUSYA-Gürcistan savaşı, Kafkaslardaki stratejik dengelerin ne kadar kırılgan olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Kafkaslardaki kriz bir başka hususu daha teyid etti: Bugünkü küresel güç savaşları dünyanın en küçük ülkeleri, en küçük toprak parçaları ve aktörleri üzerinden yürüyor.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Amerika ziyareti, Türk-Amerikan ilişkilerinin adeta bir balayı havası yaşadığı günlerde gerçekleşiyor. 1 Mart 2003 tezkeresinin reddedilmesinden bu yana yaşanan güvensizlik ve gerginlik ortamı, yerini olumlu bir havaya bırakmış görünüyor. Bu değişikliğin sebebi ne? İddia edildiği gibi Başbakan Erdoğan'ın 5 Kasım'da Bush'la Beyaz Saray'da yaptığı görüşmede bir büyük pazarlık mı yapıldı? 12 yıl sonra ilk defa Cumhurbaşkanlığı düzeyinde gerçekleşen Abdullah Gül'ün ziyareti, Türk-Amerikan ilişkilerindeki bu iyileşmeyi nasıl etkileyecek?

İran ile ABD arasındaki nükleer kriz tırmandıkça, Türkiye’nin muhtemel gelişmeler karşısında izleye(bile)ceği politikalar ve karşı karşıya kalabileceği açmazlar hakkındaki yorumlar da her geçen gün artıyor. Son 20-25 yılda siyasi ve askeri elitlerimizin Türk-İran ilişkileri konusunda verdikleri demeçlere baktığımızda birbiriyle zıt iki temel söylemle karşılaşırız. Bir kesim ‘son 400 yıldır’ devam eden ‘ebedi’ Türk-İran dostluğundan bahsederek, 1639 Kasr-ı Şirin antlaşmasından bu yana sınırımızın hiç değişmediğini,

Kürt sorununun -özellikle demokratikleşme, terör ve bölgesel kalkınma bağlamlarıyla- Türkiye’nin 2006 yılında başını ağrıtacak ve yüzleşmek zorunda kalacağı başlıca konulardan biri olduğu çokça dile getirildi. Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar krizlerden kaçınma arzusuyla halı altına süpürülen ve bir şiddet olayı yaşanıncaya kadar da bahsi açılmayan Kürt sorunu, ülkenin derin gündemi olarak neşter atılmadığı için ur gibi büyümeye devam ediyor. Kürt sorunu hakkında bu dönemde adamakıllı düşünmekten ve konuşmaktan sakınmanın vebali büyük olacaktır. Toplumsal barışı sürdürmeye ve tarafların tansiyonlarını düşürmeye yönelik somut faaliyetler gözle görülür hale getirilmezse, 2007 seçimleri Güneydoğu’da Kürtçü, kalan yurtta Türkçü partilerin oylarını arttıracağı muhakkaktır. Mart ayı sonlarında, özellikle Nevruz ile birlikte Türk ve Kürt ulusalcılıklarının kapışma noktasına geleceğine dair senaryo iddialarında bulunmuş olmaları dikkate alınacak olursa,1  medya camiasının çözüme katkı sağlayacak bir dil geliştirmek yerine, yangını seyretmeyi tercih ettiğini söylemek abartı olmayacaktır. Hatta, beklenen şiddet olaylarının çıkmamış olmasından duyulan gizli bir üzüntüyü Nevruz günlerinde çıkan gazete başlıklarından sezinlemek de mümkündür.