AK Parti’nin Geleceği, Erdoğan’ın Yolu

Hem yeni bir hükümet sisteminin uyum yasalarını çıkarmak lazım. Hem de vesayetle mücadele edilirken yıpranan kurumların yeni bir ruhla inşa edilmesi mecburiyeti bulunuyor.

Devamı
AK Parti nin Geleceği Erdoğan ın Yolu
Referandumdan Sonra 2019 Seçimlerinden Önce

Referandumdan Sonra 2019 Seçimlerinden Önce

İkisi aynı gün olan, üç seçimin aynı yıl içinde yapılması seçmen tercihlerinde farklı siyasal davranışları ortaya çıkarabilecektir.

Devamı

Suriye'de kısa vadeli cephe kapışmaları Türkiye'nin önceliklerini zayıflatmamalı. Deaş temizlendikçe aktörler arasındaki mücadelenin matematiği değişecek. Türkiye için YPG -PYD ile mücadele daha fazla gündeme oturacak.

2013'te ABD ile gerilme pahasına uzak duran Türkiye neden şimdi sahada? Hâlâ riskler yok mu?

Amerika’daki kurumları aynen getirip Amerikan modelini getirdim deseniz de o Amerikan modeli olmaz. Türkiye modeli olur. Çünkü her toplumun sosyokültürel ekonomik yapısı, tarihsel özellikleri ve uluslararası ilişkilerde konumlanması farklı olduğu için o sistemin işleyişi de kendine özgü olacaktır.

Yıldırım'ın önünde Cumhurbaşkanı ile uyum, ekonomik büyümeyi hızlandırma, kalkınma projelerine önem veren bir koordinasyon oluşturma ve partiyi canlı tutma görevi bulunuyor.

AK Parti'de Yeni Dönemin Anlamı

Yıldırım'ın önünde Cumhurbaşkanı ile uyum, ekonomik büyümeyi hızlandırma, kalkınma projelerine önem veren bir koordinasyon oluşturma ve partiyi canlı tutma görevi bulunuyor.

Devamı
AK Parti'de Yeni Dönemin Anlamı
Siyasi Kriz Değil Sistem Sorunu

Siyasi Kriz Değil Sistem Sorunu

Burhanettin Duran, Başbakan Davutoğlu’nun olağanüstü kongre kararı vermesi ve kongrede başkanlığa aday olmayacağını kamuoyuna açıklamasının ardından konuya ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Devamı

Ankara'da son aylarda sesli- sessiz konuşulan kritik bir konu gün yüzüne çıktı. AK Parti 22 Mayıs'ta olağanüstü kongreye gidiyor.

Suriye ve Irak'ta DAİŞ sonrasının nasıl yönetileceği çok önemli. Parçalanan örgütün "serseri" parçalarının getireceği tehditlerin daha radikal olacağını tahmin etmek zor değil.

Putin, "kısmi çekilme" ile bölgedeki kazanımlarını pekiştirebilecek stratejik bir akla sahip olduğunu gösterdi.

İç savaşın başından beri Türkiye hariç her aktörle işbirliği yapan PYD/YPG en azından "otonom bir Kürt bölgesini" garantiye almak için bütün gücünü seferber etmeye devam edecek.

PKK, iktidarı geçmiş dönemlerdeki güvenlikçi perspektife mahkûm ederek tuzağına düşürmek ve toplumsal desteğini azaltmak istiyor.  

DÜN, 28 Şubat müdahalesinin 12. yıldönümüydü. Üzerinden bunca yıl geçmesine rağmen, devlet-toplum dinamiklerini, bürokratik vesayetle millet iradesini, hukukun üstünlüğü ile hukuksuzluğu aynı cümle içinde kullanarak tartıştığımız her meseleyi, 28 Şubat süreciyle ilişkilendirmek zorunda kaldığımıza bakılırsa, Türkiye devleti ve toplumuyla bu sürecin yol açtığı tahribatla boğuşmaktan hala kurtulamadı.

Parmaklarım titreyerek klavyenin tuşlarına dokunuyorum. Dışarıda ambulans sirenleri ötüyor. Ulus’taki patlama haberi henüz geldi. Sempatik olmaya çalışan tuhaf antenli tiplemelerle ya da mükerrer komedyenlerle milyon dolarlık reklâmlar yapan GSM operatörlerinin hiçbiri çalışmıyor; şebeke meşgul! Çünkü ortada mizahî değil, ciddi bir durum var; “Öyleyse bize iş düşmez” mi dediler acaba?

Siyaset, sonuç alma sanatıdır. Bu anlayışla hareket eden siyasilerimiz, sonunda isim listelerini açıkladılar ve secim kampanyalarına start vermiş oldular. Ortaya çıkan tablo, Türk siyasetinin normalleşip normalleşmeyeceğine dair hiç bir ipucu vermiyor. Çünkü yapılan bazı transferler “ne kadar enteresan” dedirtmekten öte bir anlam ifade etmiyor. Neyin vitrin, neyin açılım, neyin adam kapma olduğu belli değil. “İsim piyasası”nda yaşananlar, daha başlamadan 22 Temmuz 2007 seçimlerinin yine popülizm ekseninde ilerleyeceğini gösteriyor. Şarkıcı, artist, sunucu, sporcu, manken derken siyasi partiler yeni açılımlar yapmış oldular.

Bir Eurovizyon yarışmasını daha kaybettiğimiz şu günlerde dikkatler yeniden 22 Temmuz'a giden sürece yoğunlaşmış durumda. Tatile çıkan ve çıkmayan insanlar olarak "Yaz ortasında seçim mi olur?" muhabbetini sıklıkla duyacağız. Sezer'in Anayasa değişiklikleri paketini veto etmesi de gündemimizi işgal edecek. Nerede olursak olalım 22 Temmuz seçimlerinin ne getirip ne götüreceğini hep beraber göreceğiz. 27 Nisan muhtırasıyla başlayan süreç Türk siyasi hayatında yeni bir milattan çok önemli bir aşamayı temsil ediyor.

Cumhurbaşkanlığı seçimi Türk siyasetinin temel sorunlarını ortaya koyan bir süreç olarak ilerliyor. Aday açıklanana kadar yapılan tartışmalar ve alınan tavırlar, içinde yaşadığımız ideolojik kutuplaşmanın ne kadar derinlere gittiğini gösteriyordu. İlk oylamayla yaşananlar, bu kutuplaşmanın daha uzun bir süre Türkiye'yi germeye devam edeceğini gösteriyor. Bütün bunlara şimdi Genelkurmay Başkanlığı'ndan gelen açıklama yahut Oktay Ekşi'nin ifadesiyle "muhtıra" eklendi. Muhalafetin tek hedefi, AK Partili bir ismin Köşk'e çıkmasını engellemek.

SETA PANEL Oturum Başkanı:      Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya       İTÜ Konuşmacılar:     Prof. Dr. Haluk Günuğur     Başkent Üniversitesi     Prof. Dr. İhsan Dağı     ODTÜ Tarih: 31 Ekim 2006 Salı Saat: 16.30 – 18.30 Yer: SETA, Ankara

Kürt sorununun -özellikle demokratikleşme, terör ve bölgesel kalkınma bağlamlarıyla- Türkiye’nin 2006 yılında başını ağrıtacak ve yüzleşmek zorunda kalacağı başlıca konulardan biri olduğu çokça dile getirildi. Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar krizlerden kaçınma arzusuyla halı altına süpürülen ve bir şiddet olayı yaşanıncaya kadar da bahsi açılmayan Kürt sorunu, ülkenin derin gündemi olarak neşter atılmadığı için ur gibi büyümeye devam ediyor. Kürt sorunu hakkında bu dönemde adamakıllı düşünmekten ve konuşmaktan sakınmanın vebali büyük olacaktır. Toplumsal barışı sürdürmeye ve tarafların tansiyonlarını düşürmeye yönelik somut faaliyetler gözle görülür hale getirilmezse, 2007 seçimleri Güneydoğu’da Kürtçü, kalan yurtta Türkçü partilerin oylarını arttıracağı muhakkaktır. Mart ayı sonlarında, özellikle Nevruz ile birlikte Türk ve Kürt ulusalcılıklarının kapışma noktasına geleceğine dair senaryo iddialarında bulunmuş olmaları dikkate alınacak olursa,1  medya camiasının çözüme katkı sağlayacak bir dil geliştirmek yerine, yangını seyretmeyi tercih ettiğini söylemek abartı olmayacaktır. Hatta, beklenen şiddet olaylarının çıkmamış olmasından duyulan gizli bir üzüntüyü Nevruz günlerinde çıkan gazete başlıklarından sezinlemek de mümkündür.