Aşırı Sağın Yükselişi ve Merkel’in Siyasi Geleceği

Enes Bayraklı, iç siyasette köşeye sıkıştırılmak istenen Merkel’in Almanya’nın ekonomik çıkarlarını ve Avrupa’nın geleceğini düşünerek adım attığını vurguladı.

Devamı
Aşırı Sağın Yükselişi ve Merkel in Siyasi Geleceği
Türkiye Bu Süreçte Ne Almak İstiyorsa Brüksel Zirvesinde Elde Etti

Türkiye Bu Süreçte Ne Almak İstiyorsa Brüksel Zirvesinde Elde Etti

Ufuk Ulutaş, Brüksel’de gerçekleşen Türkiye-Avrupa Birliği zirvesini değerlendirdi.

Devamı

Daha önceki süreçlerde Türkiye ve AB’nin ortak bir problemi olmadığını vurgulayan Mehmet Uğur Ekinci: “Bu tür siyasi krizler; yani her tarafın aleyhine olan siyasi krizler, fırsat da oluşturabiliyor. Unutmayalım ki Avrupa Birliği’nin kuruluşu da aslında ortak tehditlerden kaynaklanıyordu.”

Mülteci meselesini kriz haline getirenin Avrupa olduğu vurgulayan Enes Bayraklı: “İşin bir de sosyal maliyeti var. Esas Avrupa’yı korkutan şey, ekonomik maliyetinden çok sosyal maliyeti. Bu Avrupa’da özellikle 11 Eylül’den sonra oluşmuş islamofobik havayla ilgili bir durum.”

Can Acun: “Suriye’de yaşanan savaş bir yıpratma savaşı. Eninde sonunda demografi burada galip gelecek.”

Gerçek bir ateşkesten en çok yarar sağlayacak ülkenin Türkiye olduğunu belirten Ufuk Ulutaş, Suriye’deki kısmi ve geçici “ateşkes” süresince gerçekleşen ihlalleri ayrıntılı değerlendirdi.

Obama Hayal Kırıklığı ve Kararsızlıkla Hatırlanacak

Ufuk Ulutaş, Obama’nın hayal kırıklığı ve kararsızlıkla hatırlanacağını yorumunda bulundu.

Devamı
Obama Hayal Kırıklığı ve Kararsızlıkla Hatırlanacak
İran Dış Politikası Hamaney e Rağmen Değişebilir mi

İran Dış Politikası Hamaney’e Rağmen Değişebilir mi?

İran dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’in iç politikada genel çerçeveyi belirleyen bir konumda bulunduğunun altını çizen Abdullah Yegin, İran dış politikasında yaşanan değişimlerin de kendisinin izni ve onayı olmadan gerçekleşemeyeceğini belirtti.

Devamı

Demirtaş, 7 Haziran’a gidilirken kullanılan “halklar” ifadesinden “halk” ifadesine geçiş dışında, yani “Türkiyelilik” siyasetinden “Pankürdist” bir siyasete evrilmeyi bir kez daha somutlaştırmaktan başka, yeniden bir halk ayaklanması çağrısını dillendirmektedir.

Siyasal dönüşümün kurumsallaşması ve kendi düzenini kurması gerekir. Yeni düzen yeni anayasa demektir.

Ön seçim sürecinin başlamasından bugüne Trump'ın ırkçı ve ötekileştirici söylemleri ciddi şekilde eleştirildi. Eleştirilmeye de devam ediyor. Ne var ki, bu eleştiriler Trump'ın yükselişine engel olamıyor.

PKK'nın zaman kazanmak için çözüm sürecine dönmek istemesi anlaşılabilir. Ancak Türkiye PKK ve ilgili oluşumlarını güneydoğunun bütün ilçelerinden tümüyle söküp atmadıkça terörle mücadeleyi durdurmayacaktır.

ABD, müttefik kavramını beş senelik Suriye krizi boyunca o kadar mutasyona uğrattı ki ortaya bir ucube kavram çıkardı.

Yeni başkanın, Obama’dan çok farklı bir Ortadoğu politikası izlemesi kolay olmayacak. Zira Amerikan halkı Ortadoğu’da siyasi sorunların adeta çözülmesi imkânsız hale geldiğine ikna olmuş durumda. Yeni başkanın kamuoyunu yeni bir dış politika aktivizmine ikna etmesi çok zor.

Bölge ülkeleri bağımsız politikalar ürettikçe rahatsız edici bulunuyor ve bir anlamda onlara ayar verilmek isteniyor. S. Arabistan'ın kadın hakları sorunu hatırlanıyor. Türkiye için ise "basın özgürlüğü" sopası sürekli gündemde tutuluyor.

2002 sonrasında muhalefetin bütün unsurları sürekli ABD'ye mesaj yolladı. İktidarı kötüledi, kendilerini yarayışlı unsurlar olarak gösterdi.

Birçok meselede olduğu gibi Suriye krizi, ABD ile kâğıt üzerinde yollarımızı birleştiren fakat pratikte ayıran bir faktör olarak iki ülke arasında yaşanan sorunların merkezinde durmakta.

Batı başkentlerinde gittikçe netleşen ortak bir Türkiye yaklaşımı var. Somut menfaatler (terörle mücadele ve mülteciler krizi gibi) gündeme geldiğinde ittifak ilişkileri çerçevesinde "yapıcı" müzakerelerde bulunmak. Ancak aynı zamanda "basın özgürlüğü" konusu etrafında "otoriterleşme" tezini bir sopa olarak elinde bulundurmak.

Türkiye, bugün "yeniden kazanılmaya çalışılan" bir aktör konumunda. Bunun nedeni bölgemizdeki farklı aktörlerin giderek derinleşen iç mücadeleleri. Türkiye için esas olan ise, bu süreci kendi milli menfaatleri namına değerlendirmek.

Cumhurbaşkanı’nın kısa bir süre sonra koltuğu bırakacak olan Obama ile görüşmesinin sembolizmi, ziyaret trafiğinin diğer ayaklarının reel getirilerinden kat be kat daha önemsiz. Sembolizmi aşıp reel getirilere yoğunlaşmalıyız.

Kaç gündür, "Erdoğan, ABD'ye giderse sonu olur" tarzı mesajlarla psikolojik harp yürütüyorlar. Dertleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı vazifesinde, Türkiye'yi de kendi mecrasında tutmamak.