Ergenekon ve Balyoz davalarının esastan değil, usulden bozulduğunu belirten Taha Özhan, polis-yargı çetesinin demokratikleşmeyi nasıl kirlettiğinin, AYM'nin verdiği ‘yeniden görülme kararı'yla göz önüne çıktığını belirtti.
Devamı
Otoriter ve elitist bir geçmişi olan Türkiye'de yükseköğretimin kitleselleşmesi, normalleşmesi ve böylece demokratikleşmesi, AK Parti döneminde oldu.
Devamı
Lice üzerinden gündem bulan bütün gelişmeler, eninde sonunda gelip, silahlı unsurların Türkiye'deki mevcudiyetine dayanıyor.
Gezi'nin üzerinden bir yıl geçtikten sonra, eylemlerin ürettiği sonuçlar ve sokak-siyaset ilişkisi üzerine serinkanlı bir tartışma yürütmeye ihtiyaç var.
Erdoğan ve AK Parti, Türkiye'nin ve çözüm sürecinin sırat köprüsünden geçirildiği bir yılın geride kaldığı düşüncesiyle süreci hızlandıracak yeni bir aşamaya hazırlık yapıyor.
2007 seçimleri, 2010 referandumu ve 2011 seçimlerinden güçlenerek çıkan AK Parti, bu destek sayesinde sivil-asker ilişkilerinin mahiyetini değiştirdi ve Çözüm sürecini başlatabildi.
Erdoğan, Türkiye'nin en büyük çatı lideri olmaya devam edecek. Kemalizm sancısından kurtulmak için yapısal ve devrimci adımlar atmadıkları sürece Erdoğan ve AK Parti çatısı genişleyecek.
Devamı
Türkiye, yüzyıllık siyasi tarihinde hiç olmadığı kadar, siyasete müdahil oluyor, siyasallaşıyor.
Devamı
Mısır'da ortaya çıkan tablo yabancısı olduğumuz bir durum değil. Şunun şurasında yedi yıl önce benzer bir felaketin ucundan Türkiye de dönmüştü.
Son yıllarda daha sık görmeye başladığımız sokak hareketleri niçin devrimci neticeler doğurmak yerine kaosu ya da statükoyu derinleştirecek bir araca dönüşüyor?
BDP cumhurbaşkanlığı seçimlerinde alacağı tavırla, sadece seçimlerde bir aktör olmayacak, dört yıl önceki ayıbını da kısmen telafi etme şansı yakalayabilir.
Kuzey Afrika coğrafyası Türkiye'ye ilginin çok yoğun olduğu bir coğrafya. Türkiye imajının da oldukça iyi olduğu bir coğrafya.
Muhalefetin cumhurbaşkanlığı seçimlerini varoluşsal bir mesele olarak ele alması beklenir. Lakin tam aksine, siyasi alanı sık sık terk ederek sokağa meyleden bir muhalefet görüyoruz.
Dış aktörler tarafından Türkiye'ye yönelik eleştirileri bir muhalefet dili olarak kullanmak, demokratikleşme meselesinden daha çok bir pozisyon savaşıdır.
Siyasal bir lider; halkın %50'sinden oy alabiliyorsa, siyasal tarihimizin en büyük mitinglerini yapabiliyorsa, 17 Aralık gibi büyük bir saldırıdan güçlenerek çıkabiliyorsa, burada özel bir şey var demektir.
Uzun yıllar sonra ilk kez 2014'te farklı bir Nevruz'a şahitlik ettik. 2013 Nevruz'u Kürt meselesinde yol ayrımını açık bir şekilde ortaya koymuştu. Kürt meselesi asra yaklaşan arka planının yanında, yakın tarihimizde Kemalizm(ler)in var ettiği ve sürdürdüğü bir sorundu. Bu durum özellikle 1980'lerden 2000'lerin ortasına kadar Kürt meselesinde her açıdan statükonun yerleşmesini sağladı. Sorun neredeyse dokunulmaz haline geldi. Siyaseten müdahale etmenin toplumsal maliyeti yükseldikçe ortaya farklı ‘Kürt meselesi dünyaları' çıktı. PKK, sol-liberal ve Alevi elitler üzerinden ana ekseni Kemalizm mukallitliği olan bir Kürt meselesi dünyası inşa ederken; vesayet rejimi Kürt meselesi üzerinden hem Türk sorununa yatırım yaptı hem de ömrünü neredeyse yirmi yıl uzatmış oldu. Türk ve Kürt Kemalizm'ine oldukça konforlu bir dünya sunan kısır döngüye dur denileceğinin ilk işareti 2009'da Açılım süreciyle geldi. 2009 Açılım sürecinin başardığı en önemli şey Kürt meselesi ile siyasetin ve toplumun açık bir şekilde yüzleşmesini sağlamak oldu.
Türkiye'de 2013 yılında yaşanan gelişmeleri sıraladığımızda, uzun bir listeyle karşılaşırız. Lakin listenin kabarıklığına rağmen 2013'ün en önemli gündem maddesini, Kürt Sorunu'nun barışçıl ve siyasal yollarla çözülmesini hedefleyen Çözüm Süreci'nin oluşturduğu aşikardır. Meselenin sivil inisiyatifle çözülmesini amaçlayan ilk hamle olmasa da, dört unsuru bir araya getirmesi, Çözüm Süreci'ni diğer girişimlerden farklı kılıp başarıya ulaşma potansiyelini artırıyor.
12 Ağustos 2005 Diyarbakır konuşmasında "Kürt sorunu bu milletin bir parçasının değil, hepsinin sorunudur. Bu sebeple 'Kürt sorunu ne olacak?' diyenlere diyorum ki, bu ülkenin başbakanı olarak, o sorun, herkesten önce benim sorunumdur" diye seslenen Erdoğan, Cumhuriyet tarihinde bir ilke imza atmıştı. Retorik düzeyde bile sorunu tartışmanın, isimlendirmenin imkânsız olduğu uzun yılların ardından, ilk kez bir başbakan sorunla bu denli açık bir şekilde yüzleşiyordu.
Türkiye'nin Kürt meselesi ve PKK ile imtihanında değişmeyen tavırların başında farklı dozajlarda nükseden 'siyaset düşmanlığı' olageldi. Anti-siyasetin zirve yaptığı en yoğun sahneler ise 2008-2013 arasında nüksetti. 2008'de AK Parti'yi kapatma girişimi başarısızlıkla sonuçlanınca ilk kez bir hükümet açık bir şekilde sorunun ismini koyarak Türkiye gündemine taşımaya başladı. Erdoğan bir yıl sonra tartışmaları resmileştirecek bir adım atarak 10 Kasım 2009'da ilk kez TBMM'nin sorunu resmen tartışmasının önünü açtı. 2009 Açılım sürecinde ortaya çıkan manzara oldukça ilginçti. Başta PKK olmak üzere neredeyse bütün aktörlerin 'siyasetin devreye girmesinden' duyduğu rahatsızlık aşikârdı. Bunun en çarpıcı örneği MHP'nin PKK'nın dağdan indirilme hedefine 'gerekirse dağa çıkarız' tepkisi olmuştu.