Yılbaşı eğlencesini hedef alan terörün hedefi "hayat tarzı" ya da "laiklik" değil. "Hayat tarzı" ve "dindar-laik ayrımı" üzerinden toplumumuzu bölmek.
Devamı
Batıda ve Türkiye’de bir terör saldırısı sonrası kimin nasıl tepki verdiğine bakıldığında, fazla bir araştırmaya gerek kalmadan, terör eylemi ile neyin amaçlandığı açıkça ortaya konabilir.
Devamı
SETA Ankara Genel Koordinatör Yardımcısı Muhittin Ataman Reina katliamı ve Türkiye'nin DEAŞ'la mücadelesi üzerine değerlendirmelerde bulundu.
SETA Strateji Araştırmaları Direktörü Hasan Basri Yalçın Reina katliamı üzerine değerlendirmelerde bulundu.
Bu anlaşma ile Suriye iç savaşında terörle mücadele konsepti daha da öne çıkacak. Aktörlerin rekabeti bitmeden Deaş ile etkin mücadele zaman alacak. Nusra'nın nereye evrileceği çok kritik.
SETA Güvenlik Araştırmacısı Veysel Kurt El-Bab Operasyonu üzerine değerlendirmelerde bulundu.
Amerika sahada fiilen yok. Kimse de Amerika'nın ne dediğini merak etmiyor. Koruyup kolladıkları PYD bile Amerika ile ilişkilerinin iyi olmasına rağmen Esad rejimi ve Rusya ile ters düşmemek için kırk takla atıyor.
Devamı
SETA Genel Koordinatörü Burhanettin Duran El-Bab Operasyonu üzerine değerlendirmelerde bulundu.
Devamı
Geldiğimiz yer "eksen" tercih etme yeri değil. Ankara, bölgesel bağlamda Washington ve Moskova ile ilişkilerinde "dengeleme" yapabilme potansiyeline ulaştı.
Hani bir zamanlar Türkiye'nin DEAŞ'a yardım ettiği yalanını savuruyorlardı. Türkiye'nin DEAŞ'a TIR'larla silah gönderdiğini iddia ediyorlardı. Şimdi de DEAŞ'çı oldular.
Sefir suikastının arkasındaki FETÖ parmağını Rusya görmüşken kendileri görmediği için, FETÖ ile mücadeleyi hala bir küçük siyasi çıkarlar için sulandırmaya kalktıkları için utanmalılar.
Formel düzeyde Irak merkezi gücünün içinde yer almaları, milislerin sahip oldukları motivasyonu değiştiremediği takdirde benzer davranışları resmi üniforma altında sergileyecekleri anlamına gelecek ve sonuç değişmeyecektir.
DEAŞ ise örgütün ideolojisini var eden siyasi, ekonomik ve dini şartlarla hakkıyla yüzleşilmeden farklı isim ve formlarda terör faaliyetleri, kaos yaratma girişimleri ve Haziran 2014’te Musul’un işgali ile birlikte ulaştığı güç zirvesine tekrar ulaşma çabalarını sürdürecektir.
ABD ve Rusya’nın Suriye krizindeki bundan sonraki tutumları savaşın ne kadar daha devam edeceği konusunda belirleyici olacaktır. Çünkü bölgesel ve yerel aktörlerin uzun süren iç savaşta birbirlerine üstünlük sağlayamadıkları görülmüş ve giderek artan bir şekilde Rusya ve ABD’nin meseleye dahil olmaları söz konusu olmuştur.
ABD’nin PYD/ YPG’ye yaptığı yatırımın oluşturduğu maliyet Türkiye ile Rusya’nın yakınlaşmasına yol açtı. Bu anlamda 10 Ağustos’ta gerçekleşen Erdoğan Putin görüşmesi ve İran’la “Suriye’nin toprak bütünlüğü” üzerinden sıklaşan diyalog bu üç aktörün birbirine yaklaştığına işaret etmektedir.
ABD bilinçli olarak Türkiye’yle gerilimi tırmandırırken ve mevcut ilişkilerini PKK/YPG ve FETÖ parantezine koyarken, kendisini nasıl bir çıkmazın içerisine soktuğunu çok da umursamıyor. Terör can yakıyor ama hiçbir zaman kazanamıyor. Türkiye’de terör dinamiği üzerinden hesaplama yapanların dikkate alması gereken 79 milyon tane daha dinamik var.
Türkiye açısından atılması gereken en öncelikli adım terör için zemin oluşturmak amacıyla kullanılan toplumsal gerilim ve kutuplaşma ortamını mümkün olduğunca yatıştırmaktır. Toplumsal birlik ve bütünlük hissi terör eylemlerinin etkisini sınırlandıracak en etkili silahtır. Türkiye bunun için yurt içi ve yurt dışında etkin kamu diplomasisi ile PR kampanyası yapmak durumundadır.
15 Temmuz darbe girişimi Türkiye’nin sivil-asker ilişkileri başta olmak üzere, güvenlik bürokrasisi ile ordunun stratejik kapasitesine dair bütüncül dönüşüm ihtiyacını en çarpıcı haliyle yeniden gündeme getirdi. Darbe teşebbüsü yaşanmamış olsa bile Türkiye’de güvenlik sektörü ile güvenlik ve savunma anlayışında köklü bir dönüşüm gerekliydi. Bu dönüşüm ihtiyacı Cumhuriyet tarihinin belki de hiçbir döneminde olmadığı kadar aciliyet kesbediyordu.
Sadr’ın lrak’ta kurucu bir aktör olup olmayacağını ise iki unsur belirleyecek gibi görünüyor: Sözü edilen Şii dünyasının kendi içindeki rekabetleri ve lrak üzerinde etkisi olan küresel ve bölgesel aktörlerin ittifak/mücadele denkleminde alacakları pozisyon.
Tarih boyunca birçok örneğine rastlamak mümkün olsa da bu tür eylemler sistematik şekilde İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra niceliksel olarak yükselişe geçmiş, niteliksel olarak da askeri yöntemden hızla terör örgütlerinin kullandığı asimetrik savaşın sürekli bir yöntemine dönüştürülmüştür.
PKK’nın demokratik özerklik ilan ederek Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı şehirleri yaşanmaz hale getirmesi yeni bir haber değil. Şiddetle aralarına mesafe koyamayan hatta bundan siyasi bir rant elde etmek isteyenlerin tavırları da.