28 Şubat ve "Darbenin Tortuları'

28 Şubat sürecinin nedenlerini ve bugüne uzanan sonuçlarını doğruca anlamlandırabilmek için SETA araştırmacılarının dönemle ilgili değerlendirmelerini bir arada sunuyoruz.

Devamı
28 Şubat ve quot Darbenin Tortuları'

Komisyon Raporu Sonrası Sivil-Asker İlişkileri

TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu'na çeşitli devlet kurumlarınca gönderilen belge ve bilgiler, askeri vesayetle mücadelede rehavete yer olmadığını gözler önüne seriyor.

Devamı

Türkiye'nin gündeminde 2007'den beri önemli yer tutan askeri müdahale süreçleri ve sivilleşme tartışmaları, darbe müteşebbislerinin yargılanmasında gelinen nokta ve Komisyon raporunun tamamlanması ile birlikte yeni bir döneme girdi.

Eski üniversitelerimizde bile köklü bir akademik kültür oluşmadığı gibi üniversiteler hala yükseköğretim meselesini sloganlarla tartışmakta; zaman zaman yasakçı olmakta ve yeniliğe direnç sergilemektedirler.

Kongre, hem AK Parti’nin kimliğini ortaya koymakta geliştirdiği özgüveni hem de Türkiye’nin değişen siyasal parametrelerini yansıttı.

Kongre münasebetiyle, AK Parti'nin geride kalan on yılına dair bir siyasi bilanço çıkarmakta yarar var.

Ötelenmiş Bir Sivil Eğitim Reformu

Eğitim, bugüne kadar ağırlıklı olarak askeri darbe ve müdahaleler sonrasında yapılan anayasa ve yasalar tarafından belirlenmiştir.

Devamı
Ötelenmiş Bir Sivil Eğitim Reformu
Hatay Operasyonu

Hatay Operasyonu

Medyanın sadece Hatay'a odaklanarak, Suriyeli sığınmacılara ev sahipliği yapan Kilis, Şanlıurfa, Gaziantep gibi illeri konu edinmemesi, hedefin doğrudan Hatay sosyolojisi olduğunu göstermektedir.

Devamı

Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılmasını Mostar dergisine değerlendiren SETA Vakfı Hukuk ve İnsan Hakları Direktörü Yılmaz Ensaroğlu, “Yargıyı bir güvenlik aracı olarak kurgulamaktan vazgeçmeliyiz” dedi.

Ergenekon, Balyoz, KCK vb. dava sanıklarının tahliye olacağını ileri sürerek ÖYM’leri savunmak bu mahkemelerin adalet için değil, düşman sindirmek için kullanıldığının itirafı olarak okunabilir.

'Devletin/ hükümetin yeni Kürt stratejisi' olarak adlandırılan strateji, usul yönünden eski Türkiye'nin zihinsel kodlarına sahiptir ve yeni Türkiye'de yer almaması gereken birçok unsur barındırmaktadır. Her şeyden önce, stratejinin, 'ismi açıklanmayan bir yüksek bürokrat'ın birkaç gazeteci ile yaptığı görüşmeye dayandırılması, siyaset kurumunu ve siyasi aktörleri dışlayan, by-pass eden bir nitelik arz etmektedir. İsmi açıklanmayan bir kamu bürokratının -asker, yargı mensubu veya yüksek bürokrat- yaptığı açıklamalarla siyasi gündemi belirlemesi, eski Türkiye'nin vesayet rejimi içinde görülebilecek bir alışkanlıktır. Nitekim demokrasi tarihimiz boyunca, özellikle de 28 Şubat sürecinde artan bir yoğunlukla, siyasi gündem, ismi açıklanmayan bir yüksek komutana veya yargı mensubuna dayandırılan haberlerle dizayn edilmiştir.

Hiçbir zorlama içermeyen ve isteğe bağlı seçmeli ders mantığına dayalı 4+4+4 düzenlemesi, hiçbir demokratik eğitimci tarafından yadsınamaz.

4+4+4 yasa teklifi, toplumun beklenti ve taleplerini karşılayabildiği ve çeşitliliğe imkân tanıdığı ölçüde, geniş kesimler tarafından benimsenecektir.

Eğitim sistemini düzenleyen aktörün, asker ya da yargı yerine seçilmiş bir sivil irade olması, sistemin bundan sonra toplumsal talepler ekseninde yeniden yapılandırılması için bir başlangıçtır.

MEB’in, zorunlu eğitim süresini uzatarak, sekiz yıllık kesintisiz eğitim sonrasında karşılaşılan problemlerin bir benzeri ile yeniden yüzleşmek yerine, eğitimde niteliği artıracak çalışmalarda bulunması daha yerinde bir adım olacak.

Farklı katsayı uygulaması, sadece 1998'de alınmış bir karardan ibaret değildir. YÖK 2003 ve 2006'da aldığı kararlarla, uygulamanın yükseköğretime geçiş sistemi içindeki etkisini daha da artırmıştır.

Üniversite sayılarını artırmak başarı hanesine yazılabilir ancak asıl başarı sayıyı artırırken kaliteyi de artırmakla yakalanabilir.

‘Yeni Türkiye’, vesayet rejiminin yüklerini üzerinden atmış, ekonomide istikrarı, dış politikada lider oyunculuk rolünü yakalamış bir Türkiye’dir.

Her şeyin “öteki” ve “ötekileştirme” üzerinden anlatıldığı bir dünyada, sahici ve estetik bir medya diline gerçekten ihtiyaç duyuluyor. 

Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi ve YÖK Başkan Danışmanı Prof. Dr. Talip Küçükcan'la öğrenci affını ve Türkiye'deki üniversitelerin durumunu değerlendirdik.