Muhalefetin trajedisini oluşturan şey kavga ettiği, eleştirdiği, beğenmediği süreç ve gelişmeleri okumakta zorlanması.
Devamı
Ne tür siyasi manevralar yapacağını bildiklerini zannediyorlar. Halbuki birlikte çalıştıkları dönemde dahi Erdoğan'ın siyasi aklını ve vizyonunu anlamamışlar ya da paylaşmamışlar. Uluslararası sistemin yapısından dış politika tercihlerine, iktidar-muhalefet ilişkisinden siyasi liderliğin doğasına kadar birçok alanda farklı zihinlere sahipmişler.
Devamı
Bitmediler. Akıllanmadılar. Öğrenmediler. Sadece sindiler. İlk fırsatını bulduklarında da kafalarını soktukları delikten çıkarmak için hazırlık içindeler.
Bazıları açıktan darbeci. Bu ülkede sayıları hiç eksik olmadı. Ne istediklerini ve nasıl istediklerini çok iyi biliyorlar. Bazıları da darbe heveslisi olduğunu kabul edemiyor. Kendine itiraf edemiyor. Halbuki üç kelime laf edince darbecilik zihniyeti açıkça ortaya saçılıyor. Bu zihniyetin çok belirgin halleri ve kavramları var. Bazen karşısındakine yönelttiği otoriterlik ve tek adamlık iddialarında ortaya çıkıyor.
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel ve İstanbul İl Başkanı Kaftancıoğlu’nun darbe tehdidi ya da imasını içeren sözleri tartışılmaya devam ediyor. Yapılan açıklamalar üzerinden CHP’nin yeni dönem siyasetine yönelik analizler yapılıyor.
Seçimler nasıl iktidarın siyasi meşruiyetini sağlıyorsa, muhalefet partilerinin de meşruluğunun garantisi seçimlerdir.
Geçtiğimiz çarşamba günü 12 Eylül askerî cunta darbesinin 38. yıl dönümüydü. İngiliz yayın kuruluşu BBC, 2011 yılında Bilgi Edinme Yasası kapsamında yapılan bir başvuru üzerine, gizliliği kaldırılan 12 Eylül cunta darbesine ilişkin ABD Dışişleri Bakanlığı belgelerini, üç günlük bir yazı dizisi ile yayınladı.
Devamı
Bu analizde iki yıllık OHAL süresi boyunca alınan tedbirler ve yapılan işlemler değerlendirilerek OHAL sonrası dönemde terörle mücadelenin daha başarılı yürütülmesi amacıyla yapılacak düzenlemelere değinilmiştir.
Devamı
Milletin, Türkiye demokrasisinin bu zaferi FETÖ'cülerin ve onların dışarıdaki hamilerinin planını boşa çıkardı.
Tırlara ilişkin Türkiye ile ABD yönetimi arasındaki tartışmalar, diplomasinin kendine özgü soğuk atmosferi içinde konuşulup üstü örtülecek bir mesele olabilirdi. Ancak bu sefer durum farklı.
Gelinen noktada Türkiye; güvenilmez bir müttefik olan ABD ile birlikte hareket edip onun PYD’yi ve dolayısıyla PKK’yı güçlendiren adımlarını seyretmek yerine, bölgede giderek çok daha etkili bir rol oynayan Rusya ile ilişkilerini düzeltip, Suriye sorununun kapsamlı bir şekilde çözümü konusunda gerekli adımları atmayı tercih etmiş görünüyor.
Şu anda yeni bir oyun daha devreye sokulmuş durumda. Planlanan, MHP etrafında örgütlenen radikal Türk milliyetçilerini sokağa sürmek ve onları örgütlü radikal Kürt milliyetçileri ile karşı karşıya getirmek.
Türkiye değişti ve geleneksel anlamda askeri darbe ve müdahaleler için zemin kalmadı. Fakat darbeden medet uman ulusal ve uluslararası güçler için müdahale ihtiyacı devam ediyor. Hem de artarak...
İstanbul Taksim Meydanı'nda hükümete karşı bir çevre düzenlemesi planını protesto etmek amacıyla başlayan küçük çaplı gösteriler son on gün içerisinde şiddet içeren protestolara dönüşürken, dört günlük Kuzey Afrika ziyaretini tamamlayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yurda döndü. Kendisini İstanbul Atatürk Havalimanı'nda karşılamak üzere bekleyen binlerce destekçisi aslında iç ve dış eleştirilere karşı Erdoğan'ın yanında oldukları mesajı verdiler. Erdoğan, saldırgan olmayan güçlü sözcükler kullandığı havaalanı konuşmasında hükümetin yakında uzlaşmacı adımlar atacağının, endişelerin ve gerilimin geride bırakılacağının ipuçlarını verdi. Zayıf kriz yönetimine rağmen Erdoğan hükümeti, filizlenmeye devam eden ekonominin üstüne şimdi de sağlam bir demokrasi inşa etmek üzere bir yol haritası hazırlamış bulunuyor.
Vesayet sistemi yıllarca kendi icat ettiği iki iç tehditle hem kavga etti hem de varlığını onlar üzerinden sürdürdü. Pejoratif isimleriyle 'irtica ve bölücülük', siyasal adlandırılmalarıyla 'İslam ve Kürt sorunu.' 1980 darbesiyle resmi ideolojiye mugayir her türlü siyasal alternatifin bastırıldığını düşünen müesses nizam, on yıl içerisinde cumhuriyet tarihin en güçlü iki akımının zuhur etmesine en ilkel yollarla müdahale etmekten geri durmadı. Her iki 'iç tehditle' özellikle 1990'larda amansız bir kavgaya giren vesayet rejimi, işi 28 Şubat'ta 'irtica tehdidini' bertaraf etmek üzere darbe yapmaya kadar götürdü. 'Bölücülük tehdidiyle' mücadelesinin bedeli ise PKK terörü ve büyük bir yıkımın ortaya çıkması oldu. Son tahlilde, bugün devam etmekte olan demokratikleşme sürecinin 20-25 yıl önce niye başlamadığının izaha ihtiyacı bulunmaktadır. Zamanın ruhu elbette önemli bir belirleyici olmakla beraber, sorumuzun cevabı, büyük ölçüde merkez sağ veya sol partilerin niçin vesayet rejiminin 'iç tehdit' mühendislikleriyle mücadele edemediklerinde gizlidir.
Türkiye'de bir taşeron tartışması yapılacaksa en anlamsız tartışma, Suriye krizi üzerinden AK Parti'ye ya da Türk dış politikasına dair yapılacak bir tartışma olabilir.
Bu güne kadar vesayeti geriletmenin araçlarından biri olarak işlev gören ÖYM'ler, inşa sürecinde sorun çıkarmaya, bizzat kendisi bir vesayet aygıtı olmaya başlamış durumdadır.
Ergenekon, Balyoz, KCK vb. dava sanıklarının tahliye olacağını ileri sürerek ÖYM’leri savunmak bu mahkemelerin adalet için değil, düşman sindirmek için kullanıldığının itirafı olarak okunabilir.
Mısır’da neredeyse iki haftadır devam edegelen protestolar neticesinde ülkede demokratik bir yönetim kurulacağı hayali yavaş yavaş eriyor.