Merkel'in olumlu girişimi tüm AB başkentlerinde desteklenmeli. Doğu Akdeniz'deki gerilime kısa bir mola verildi.
Devamı
Türkiye'nin Londra Büyükelçisi Yalçın, "15 Temmuz'daki hain darbe girişimi, Türkiye'nin meşruiyetine karşı açık bir saldırıydı." dedi.
Devamı
Libya krizinde kritik Sirte-Cufra cephesi için iki tarafta da hazırlıklar devam ediyor. Vatiye Hava Üssü'nün muhtemelen BAE uçakları tarafından vurulması ile tarafların kararlılığı bir kez daha görüldü. Ankara bu tür bir saldırının tekrarlanmaması için önlemlerini alırken, dün Libya ve Malta içişleri bakanları Milli Savunma Bakanı Akar ile görüştüler. Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz günlerde BM'nin desteği ile Libya'da "yeni bir anlaşma" yapılacağını söylemişti. Bu anlaşmanın ne olduğu hayli merak konusu. Trablus, 2015 şartlarına dönmek için Sirte ve Cufra'yı almak istiyor. Bingazi tarafı ise bunun petrol bölgelerinin kontrolünü ve Hafter'in tüm desteğini kaybetmesi anlamına geleceğini iyi biliyor. Türkiye ve Rusya dahil etkili güçlerin diplomatik çabaları Sirte-Cufra çatışmasını engeller mi? Petrol gelirinin dağılımı üzerine anlaşılırsa, Sirte batıya, Cufra doğuya bırakılarak bir pazarlık yapılır mı? Yakında göreceğiz.
18 yıllık AK Parti iktidarının ve dört yıllık Cumhur ittifakının siyasetini "impatorluk özlemi" olarak nitelemek doğru değil. İmparatorluklar çağı çoktan geçti. Günümüzde "güçlü milli devletlerin" öne çıktığı bir dünyada yaşıyoruz. Küresel ve bölgesel türbülansın Türkiye'yi yeni askeri aktivizme zorladığı açık. Suriye, Irak, Doğu Akdeniz ve Libya denklemlerine askeri olarak müdahil olan ülkelerin en sonuncusu Türkiye. Hiçbirinde de "yayılmacı, emperyal" saik bulunmuyor. Milli güvenlik çıkarlarını pro-aktif şekilde koruma niyeti var.
Son bir kaç yıldır Türkiye'nin dış politikadaki temel eğilimlerinden birisi hem ABD ve Avrupa hem de Rusya ile ilişkisini ideolojik çerçeveden çıkarıp daha rasyonel bir düzleme oturtma çabasıdır.
Devletin içerisine 40 yıldan fazla bir sürede sapkın dinî inançlarla motive edilerek yerleştirilen FETÖ’cüler, 15 Temmuz gecesi milletin tankını, uçağını, silahını kullanarak insanlarımızı cani duygularla şehit ettiler. Bu bağlamda, 15 Temmuz sadece bir darbe gerişimi değildir. Aynı zamanda, terör yöntemleri kullanılarak, uluslararası güçlerin desteği ve iş birliği ile Türk devletini ele geçirmeyi amaçlayan bir işgal girişimidir.
Devamı
Alçak saldırının üzerinden dört yıl geçmesine rağmen saldırının arkasındaki gerçek failler ve azmettiricileri hâlâ 15 Temmuz’un hesabını vermediler.
Devamı
Darbeciler hiçbir zaman bitmez. Hep mücadeleye hazır olmak lazım. Darbeciler bitmese de bu millete boyun eğdiremez. Gerçekten Türkiye artık bir noktaya gelmiş. Artık millet radyodan dinlediği Menderes hikayelerine evinde ağlayan millet değil. Sokağa çıkıp kendi iradesine sahip çıkacak kadar güçlü ve bilinçli. Dahası bir de darbeyle nasıl mücadele edilir tecrübesi kazandı. Belki de en önemli sonuç budur.
15 Temmuz destanının dördüncü yıldönümü. Meşum FETÖ darbe girişimini bastıran milli iradenin tecellisini yeniden anma zamanı.
Ayasofya hayalini bir seçim malzemesi sanmak bu toplumun değerlerine dair hiç fikri olmamak demektir..
1950 sonrası demokrasiye geçilmesinden bugüne, geniş toplum kesimleri oy verdikleri sağ iktidarlardan ve liderlerden Ayasofya’nın ibadete açılmasını talep etmişlerdir. Menderes, Erbakan, Özal, Türkeş, Yazıcıoğlu gibi liderlerin, ulu mabedin ibadete açılması yönünde hayallerinin olduğu bilinen bir gerçektir. Bu liderler, seçim mitinglerinin birçoğunda, Ayasofya’nın bir gün zincirlerinin kırılarak özgürlüğüne kavuşacağını söylemişlerdir. Merhum Erbakan’ın siyasi mücadelesinde, Ayasofya’nın ibadete açılması gündeminin hep ön sırasındaydı.
Sonunda bu da oldu. Ayasofya özgürlüğüne kavuştu. Zincirler kırıldı. Ayasofya açıldı. Dile kolay 86 yıllık bir hayal gerçek oldu. Türkiye'nin kendine geliş hikayesinde yerini aldı. Normalleşme dediğimiz şey tam da bu.
Anadolu Ajansının, FETÖ/PDY'nin 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimine ilişkin davalar, yargılamalar ve darbe girişiminin öne çıkan isimlerinin profillerini konu edinen "15 Temmuz Darbe Yargılamaları-İddianameler ve Kararlar" adlı kitabı yayımlandı.
Ayasofya'nın ibadete açılması ne bu muhteşem eserin dünya mirasındaki yerini zedeler ne de Müslüman olmayanların ziyaretini engeller. Ayasofya'nın yaşayan bir cami olması Türk milletinin iradesinin tecellisidir.
Bugüne kadar kilise, camii ve müze olmak üzere üç farklı statüde gördüğümüz Ayasofya hangi tarihi süreçlerden geçmiştir? Ayasofya’nın müze yapılma kararı hukuka uygun muydu? Vakıflar hukuku göz önüne alındığında Ayasofya hangi statüde olmalıdır? Uluslararası hukuk Türkiye’nin Ayasofya’ya ilişkin düzenleme yapma yetkisini sınırlıyor mu? Danıştay’ın iptal kararı ile Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından alınan ve Resmi Gazete’de yayımlanan Ayasofya’nın ibadete açılması kararı ne ifade ediyor?
Doç. Dr. Yusuf Özkır: “Çin'de Tiananmen Meydanı'da tankın önünde duran adamı savunmak Batı'nın çıkarlarıyla uyumluydu. Hala köpürterek bunu sayfalarına taşıyorlar. Burada sorun yok. Fakat 15 Temmuz'da tankların önünde duran onlarca insanı savunmak Batı'nın çıkarlarına uygun değildi. Çünkü FETÖ'ye yatırım yapmışlardı. Tam tersi olmalıydı. Öyle olsaydı herkes kazanırdı. Bu anlayışla uluslararası medyanın dünyaya verebileceği bir hakikat yok. Çünkü hakikatleri yok, çıkarları var.”
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) bünyesinde hazırlanan Kriter dergisinin 48. sayısı çıktı.
Erdoğan karşıtlığına bağımlılık, her versiyonuyla, muhalefetin siyaset üretebilme imkanının tüketen bir kara delik durumunda.
Ayasofya Cami'nin müze olan kağıt üstündeki statüsünün tekrar camiye çevrilmesine doğrudan karşı çıkamayan muhalefet "Efendim Türkiye'nin o kadar yoğun gündemi varken şimdi bunu tartışmanın sırası mı?" sorusunun arkasına sığınıyor. Aynı isimler bugünlerde bir başka yapıyı dillerine doladılar; devletin el koyduğu FETÖ binalarından bir tanesinin Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı'na tahsis edilmesine pek içerlemişler. Bu kadar büyük bir binaya ne gerek varmış, İletişim Başkanlığı ne iş yapıyormuş, iletişim işleri için bu kadar kaynak aktarılması israf değil miymiş?
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ilk iki yılı beklenenden daha iyi sonuçlar üretti. Var olan sorunlar, sistem içi reformlarla düzeltilebilecek mahiyettedir. Eski sistemin mantığı ile yeni sistem değerlendirilmesinden vazgeçildiğinde, karşılaştırmada daha rasyonel bir zemin ortaya çıkacaktır...