2013 yılını, Yeni Türkiye'nin inşasında bir geçiş yılı olarak tanımlayan analizde, Gezi Olayları ve Çözüm Süreci başta olmak üzere 2013 yılına damga vuran birçok gelişme irdeleniyor.
Devamı
2010 yılına kadar AK Parti'nin öncülüğünde biraraya gelen kesimlerin bu tarihten itibaren önce ayrışıp sonra hararetli bir mücadeleye girişmesi, siyasetin sahicileşmesi, kurucu hüviyete kavuşmasının sonuçlarından biridir.
Devamı
7 Şubat'ta hedef, Kürt meselesinin çözümü sırasında suç işleyen devlet memurları olmadığı gibi, 17 Aralık'ta da hedef yolsuzluk suçunu işleyenler değildi. Hedef açık bir şekilde siyaseti dizayn etme girişimiydi.
Taha Özhan imzalı "Normalleşme Sancısı", Cumhuriyet'in kuruluşundan beri var olan Kürt Meselesi'ni geçmişi, bugünü ve geleceğiyle odağına alıyor.
Diyarbakır ziyaretinde ortaya konan siyasal performans, Kürt hareketinin siyasal zemine ve Erdoğan'ın siyasal etkinliğine ilişkin erken şüphelerini izale edici bir etkiye yol açacaktır.
SETA Başkanı Taha Özhan, çözüm sürecinde bu aşamaya Erdoğan momentleri' olarak isimlendirdiği, Erdoğan'ın siyaset arenasındaki cesaretli politikaları sayesinde gelindiğini belirtti.
30 Eylül 2013'te açıklanan demokratikleşme paketi Kürt meselesi ve PKK açısından yeni bir dönüm noktası oldu. Ortaya çıkan paketi elinin tersiyle iten Barış ve Demokrasi Partisi'nin demokratikleşmeye katkı vermediği ortada. Kürt siyasi hareketi yıllar içinde kendisine bir 'Kürt meselesi dünyası' yarattığının farkına varamadı. Bu dünyanın en temel özelliği Kürt meselesinin adeta hiç bitmeyecek, hiç normalleşmeyecek bir sorun olarak algılanması var. Özellikle sıradan bir Kürt bireyin sadece Kürt olmaktan kaynaklı şikâyetleri ortadan kalkmaya başlayınca Kürt siyasi hareketi ciddi bir boşluğa düşüyor. Tam da bu sebepten, Kürt sorunu çözüldükçe PKK vesayetinden kurtulması beklenen Kürt siyasi hareketi daha fazla PKK'nın dipnotuna dönüşüyor.
Devamı
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından 30 Eylül 2013'te açıklanan Demokratikleşme Paketi, yıllardır dile getirilen anadilde eğitim tartışmalarını yeniden canlandırarak, farklı boyutta yeni bir süreç başlattı. Açıklanan pakete göre özel okullarda farklı dil ve lehçelerde eğitim mümkün hale gelecek. Mevcut Anayasa'nın eğitim ve öğretim hakkını düzenleyen 42. Maddesi'nin son fıkrasında, Türkçeden başka hiçbir dil eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. hükmünden dolayı her ne kadar pakette anadilde eğitim ifadesi yer almasa da, bu durumun tartışmaya açılması dahi bu konuda yıllardır oluş(turul)an tabuların yıkılması adına önemli bir adım olarak değerlendirilmelidir. Türkiye'de birçok konuda özgürlüklerin yeniden tanımlandığı bir sürece girildiği göz önünde tutulursa, dil hususunda yapılacak tüm özgürlükçü hamleler ülkedeki demokratikleşme sürecini hızlandırırken, devletin dışlayıcı ve tektipleştirici aklı da gittikçe normalleşecektir.
Devamı
SETA Siyaset Araştırmaları Direktörü Hatem Ete, Kürt siyasi aktörleri açısından çözüm sürecinin kaderinin Demokratikleşme Paketi'ne bağlı olmadığını dile getirdi.
Bir haftadan beri Türkiye, 30 Eylül günü Başbakan Erdoğan tarafından açıklanan Demokratikleşme Paketi'ni tartışıyor. Paket etrafında yapılan tartışmaların ana odağını ise, açıklanan paketin beklentileri ne ölçüde karşıladığı ve çözüm sürecine muhtemel etkileri oluşturuyor. Aslında açıklanmadan önce de, hazırlanan paketin, toplumun farklı kesimlerinin kimi sorunlarına kısmi çözümler getirecek bir paket olması bekleniyordu. Nitekim Başbakan Erdoğan da, konuşmasına başlarken, bu paketin Türkiye'yi ağırlıklarından kurtaracak bir son paket olmadığını belirterek, tüm taleplerin bir paketle karşılanmasının makul ve rasyonel olmadığını vurguluyor ve devamının geleceğini beyan ediyordu. Ancak tüm beklentileri karşılamıyor oluşu, paketin önemini de azaltmıyor. Çünkü birden çok özgürlük alanına ilişkin düzenlemeler öngören bu paketi, aynı zamanda, bir insan hakları paketi olarak tanımlamak da mümkün. Demokratikleşme ve insan hakları ise, dinamik kavramlardır ve gelişen koşullar veya ortaya çıkan yeni sorunlar karşısında, yeni taleplerle sürekli yeni düzenlemeler yapmayı gerektirirler. O yüzden de, hiçbir paketin tüm talep ve beklentileri karşılaması düşünülemez ve beklenmemeli.
SETA Hukuk ve İnsan Hakları Direktörü Yılmaz Ensaroğlu, halkın, çözüm sürecini zora sokan aktörlerden hesap soracağı değerlendirmesinde bulundu.
SETA Hukuk ve İnsan Hakları Direktörü Yılmaz Ensaroğlu, demokratikleşme paketinin açıklanmasının gecikmesi üzerine değerlendirmelerde bulundu. Ensaroğlu, bugüne kadar demokratik reformların gecikmesinin Türkiye'nin hayrına olmadığının altını çizdi.
Yıllarca Kürt sorununa dair müesses nizamın ezberlerinden birisi de "bölünme" fobisiyle yarışan "PKK'nın siyasallaşması" tehlikesiydi. Oldukça derin bir tehdit şeklinde dillere pelesenk olmuş "fobinin" tek sahibinin Kemalist dünya olmadığı bugün daha rahat anlaşılıyor. PKK, "siyasallaşmadan", düşmanı farz ettiği ama politik teolojisine öykündüğü Kemalizm kadar ürküyor. Karşımızda aşamaları olan barış süreci içinde, liderinin belli bir mutabakat üzerinden yürüdüğü yol haritasında ilk aşama olan "çekilme" safhasında olmadık provokasyonlar yapıp duran bir yapı var. Çekilme sürecinde bile tutarlı bir siyaset izleyemeyen PKK'nın "silahsızlanması" ve nihayet "siyasallaşması" mümkün mü? Ya da böyle bir kapasitesi ve kabiliyeti olacak mı?
Devam eden çözüm süreci ile Suriye'de yaşanan son gelişmeler üstüne değerlendirmelerde bulunan SETA Siyaset Direktörü Hatem Ete, Suriye'de yaşananların çözüm sürecine yansımalarının olmamasının mümkün olmadığını ve PYD'nin PKK'dan ayrı düşünülemeyeceği belirtti.
Çözüm sürecinin geldiği aşama ve bundan sonrasına dair değerlendirmelerde bulunan SETA Hukuk ve İnsan Hakları Direktörü Yılmaz Ensaroğlu, sürecin sağlıklı yürümesi için siyaset malzemesi yapılmaması gerektiğini belirtti.
Anayasa'da devlet "...insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti" olarak tanımlanır. Yani demokrasi, laiklik, hukuk devleti gibi temel nitelikler, Atatürk milliyetçiliği ve Anayasa'nın en sorunlu bölümü olan "Başlangıç" ilkeleriyle kuşatılarak sınırlandırılmıştır. Daha doğrusu, bu temel nitelikler, kendilerini devletin sahibi olarak gören bürokratik elitin keyfi tasarruf ve yorumlarına açık hale getirilmişlerdir.