En Önemli Üçüncü Göz: Toplum

Üçüncü göze ihtiyaç olduğunu belirten Yılmaz Ensaroğlu, “En önemli üçüncü göz toplumdur.” dedi.

Devamı
En Önemli Üçüncü Göz Toplum
İşsizliğin Çözüm Süreci

İşsizliğin Çözüm Süreci

Bu hafta açıklanan önemli verilerden olan işsizlik oranı, akıllarda yine iz bıraktı. Nitekim oran, yukarı yönlü hareketini sürdürerek yeniden çift haneli oldu.

Devamı

Her alanda hem devletin düzenleyici ve denetleyici rolünde nitelik artışı, hem de toplumun mantalitesinde değişime ihtiyaç var.

Kürt meselesi için başlatılan Çözüm Süreci'nin de desteğiyle Türkiye, 2023 ekonomik hedeflerine ilerleyen, yapısal sorunlarını çözmek için çabalayan, küresel enerji merkezi haline gelmeye çalışan bir ülke olma yolunda hızla ilerliyor.

IŞİD özelinde Irak ve Suriye'de yaşanan gelişmeler sonucunda iki gün içerisinde 140 bini aşkın insanın ülke sınırlarından giriş yapması iç siyasette mülteci konusundan çok Çözüm Süreci'ni etkiledi. Bölgede son dört yıl içerisinde vuku bulan olaylar genelde Kürt meselesi, özelde ise bu meselenin demokratik yollardan çözümünü baltalayan bir işlev gördü. Öncelikle, 2009'da Arap Baharı'nın estirdiği havayı arkasına almaya çalışarak Demokratik Açılım fırsatını geri tepen PKK, 2013'ün yaz aylarında PYD'nin Suriye'deki güç vakumundan faydalanıp diğer siyasi Kürt yapılanmalarını elimine ederek elde ettiği güç neticesinde müzakere sürecine geçemeyişi bahane ederek geri çekilmeyi durdurdu. Şimdi ise Irak'ta ABD'nin hava saldırısında önemli kayıplar veren IŞİD'in yönünü tekrar Suriye'ye çevirmesiyle birlikte Kobani ve çevresinde şiddetli çatışmalar yaşanıyor. Rojava'da yaşanan bu gelişmenin Kürt siyasal hareketi tarafından algılanışı ve iç siyasete taşınma yöntemi yukarıdaki iki örneğe benzer şekilde Çözüm Süreci'nin toplumsal dayanağını ve manevi havasını baltalıyor.

2003'de ABD'nin Irak'ı işgal etmesiyle, Irak topraklarında yaşanan kaos, şimdi de kimsenin beklemediği ve anlayamadığı yeni bir aktörle, yani IŞİD'le başka bir boyuta taşındı. IŞİD'in Irak ve Suriye'de etkinleşmesiyle Ortadoğu'daki şiddet arttı. Sınır komşuluğunun yanısıra, geçmişten gelen tarihsel, ekonomik ve siyasal ilişkilerinden dolayı Türkiye bu bölgede yaşananlara hiçbir zaman kayıtsız kalmamıştır. IŞİD, diğer ülkelerin farklı planlar kurduğu Irak ve Suriye'de tüm dengeleri altüst etmiştir. Çünkü IŞİD örgütünün yapısı, finansman kaynağı, kısa sürede nasıl bu kadar güçlendiği belirsizliğini korurken, tek bilinen gerçek IŞİD örgütünün Irak'ın geleceğini yönlendirmek istemesi ve bunun için enerji noktalarına odaklandığıdır.

Kürt Siyasetinin Ortak Ötekisi: IŞİD

IŞİD'in faaliyetleri Ortadoğu siyasetinde radikal ve yapısal değişimlere yol açıyor. Amerika'nın Avrasya'dan sorumlu eski dışişleri bakan yardımcısı Christopher Hill, en son ve en sert temsilciliğini IŞİD'in yaptığı devlet dışı aktör ve örgütlerin Arap dünyasındaki siyasal ve kamusal hayatı bu denli domine etmelerini Arap ulus devlet sisteminin çöküsü olarak tanımlıyor. Böyle bir ortamda, devlet mefhumu, kamu otoritesi, meşru şiddet, kamu düzeni, devlet-vatandaş ilişkisi ve benzeri kavramların içleri ya boşalıyor ya da boşalmış durumda. Bugün Ortadoğu ve Arap dünyasındaki devletlerin kahir ekseriyeti, devlet kavramının geleneksel manada ifade ettiği anlama malik değiller. Suriye, Irak, Libya, Lübnan, Yemen ve diğer birçok devleti bu trendin başlıca örnekleri olarak sayabiliriz.

Devamı
Kürt Siyasetinin Ortak Ötekisi IŞİD
Yeni Dönemde Çözüm Süreci

Yeni Dönemde Çözüm Süreci

Çözüm Süreci bölgesel denklemin kaygan zeminine rağmen önemli bir ivme yakaladı. Cumhuriyet tarihinde ilk defa Kürt meselesinin barışçıl yollardan sonlandırılmasını hedefleyen Çözüm Süreci bir hükümet programında yer aldı. Başbakan Davutoğlu süreci bizzat uhdesine alarak bu meseleye verdiği önemi ortaya koydu. Bu gelişmelerin dışında, sürecin artık yasal dayanağa oturuyor oluşu, devletin en üst düzeyden 15 günde bir düzenli toplantılarla süreci takip edecek olması ve Öcalan'ın sürecin pratiğine yönelik verdiği pozitif mesajlar sürece dair pozitif bir iklimin doğmasına yol açıyor. Süreç bilindiği üzere üç sacayağı üzerine oturuyordu. 2005 yılında Diyarbakır'da yaptığı konuşma ile startını verdiği, 2009 yılındaki Demokratik Açılım ile tüm ülkeyi bir oryantasyon sürecinden geçirerek meselenin demokratik yollardan çözümüne alıştıran Erdoğan liderliğindeki AK Parti hükümeti, örgüt üzerindeki otoritesini sorgulamaya yönelik girişimlerden güçlenerek çıkan Öcalan ve provokasyonlara rağmen sürecin arkasında durarak devamlılığını sağlayan toplumsal destek. Kürt siyasal hareketinin temsilcisi konumundaki HDP ise bu üçlü denkleme 'arabulucu' rolüyle dahil edildi.

Devamı

2023 vizyonunu hayata geçirme yolunda başlatılan dev projeler için 'Dev projeler AK Parti'nin alamet-i farikasıdır' denilerek ulaşımdan eğitime, sağlıktan enerjiye, tarımdan savunma sanayiine kadar başlatılan büyük projeler Güçlü Türkiye için umut vericidir.

Çözüm süreci, kendisini taşımayı tercih edecek bütün aktörlere sahici bir siyasi gelecek vaat ettiği gibi, yeni Türkiye'de aktör olma imkânı da tanıyor.

Erdoğan kampanyası boyunca hangi konuda ne düşündüğünü, neyi, nasıl yapacağını açık bir biçimde ortaya koymayı başardı. Bu, siyaseten Erdoğan'ı güçlü kıldığı gibi, seçmeni de karar verme açısından oldukça rahatlatan bir durum.

Kürt hareketi, aynı anda hem sol-sosyalist kesimlere hem de dindar-muhafazakâr kesimlere yönelmeye çalışmakla, her iki tarafı da ikna etmekte zorlanacağı zor –neredeyse imkânsız- bir hedefe yöneliyor.

SETA Siyaset Araştırmaları Direktörü Hatem Ete, Irak'taki gelişmelerin Kürt meselesine ilişkin yönünün bilinçli bir şekilde köpürtüldüğünü belirtti.

Kemalist ulus-inşa projesinin mağduru olmuş iki büyük toplumsal aktörün -Kürtler ve dindarlar- ittifakı, eski Türkiye'nin çöküşünü de yeni Türkiye'nin kuruluşunu da hızlandıracaktır.

Taha Özhan, Çözüm Süreci Yasa Tasarısı'na ilişkin olarak, “normal şartlar altında, makul bir devlet aklının çalıştığı bir yerde bu pakete ihtiyaç duyulmaz” değerlendirmesinde bulundu.

Bu Tasarı, tarihi bir öneme sahip; çünkü son yıllarda devlet aklında gördüğümüz paradigma değişikliğini yasaya dönüştüren bir metin. Dolayısıyla önemsenmeyi gerçekten hakediyor.

Geçen hafta bir televizyon programında ana muhalefet partisi lideri Kılıçdaroğlu'na, partisinin Kürt meselesinin çözümüne yönelik ilk üç önerisinin ne olduğu soruldu. Kılıçdaroğlu bu soruya şu cevabı verdi: "Şu anda aklımda değil, bilseydim hepsini getirir burada konuşurduk." Kürt siyasetinin aktörlerine gelince... Onlar da çözüm sürecine yönelik konuşmalarında somut öneriler sunmak yerine, daha çok hükümetin açıklamalarını sorunsallaştırarak, ilgili açıklamaların "barış diline hizmet etmediğine yönelik" genel bir söylemle siyaset üretmekteler.

Fark edemedikleri bir şey var: Çözüm süreci artık toplumun sahip çıktığı bir süreç.

Kamuoyunda ‘17 Aralık operasyonu' olarak adlandırılan olay 17 Aralık günü gerçekleştirilen adli-polisiye hikâyeden çok daha öte bir anlam taşıyor. 25 Aralık girişimi, TIR operasyonları, İHH soruşturması, Öcalan'ın 1999 yılındaki sorgulanmasından sızdırılan gizli montajlanmış görüntüler, Başbakan'ın yakınlarının ve çalışma arkadaşlarının sızdırılan telefon görüşmeleri bir paket olarak büyük bir operasyonun yapı taşlarını oluşturuyor. AK Parti hükümetinin dış politika duruşu ve Çözüm Süreci de bu paketin içinde hedefe konan başlıklar olarak göze çarpıyor. Çözüm Süreci yaşanan onca şeye rağmen geçtiğimiz yıla damgasını vuran en önemli gelişme olarak tarihteki yerini çoktan aldı. Tarihsel bağlamında Kürt meselesinin altın yılı olarak adlandırabileceğimiz süreçte BDP'nin azımsanmayacak katkıları oldu. Bu bilgiler ışığında, BDP'nin 17 Aralık tutumunu ve bu tutumun Çözüm Sürecine yansımasını bütün bu gelişmelerle birlikte değerlendirmek gerekiyor. 17 Aralık'ın genel anlamıyla Kürt meselesine özelde ise Çözüm Sürecine bakan yönünü kestirmek zor değil: ‘Çözüm Sürecinin sona ermesi ve PKK'nın silahlı mücadeleye tekrar başlaması'. 17 Aralık operasyonlarının resmi bülteni olarak işlev gören Bugün gazetesinin önce Demirtaş'ın özerklik açıklamasını sonra da PKK'nın yaptırdığı ‘şehitlik' haberlerini manşetten görmesi ve sızdırılan video kayıtları ile Öcalan'ın itibarsızlaştırılmasına yönelik girişimler bu kanıyı güçlendiriyor. Peki bu plan ne ölçüde mümkün olur?