Odak: MİT, PKK ve Seçimler

Türkiye artık iyiden iyeye seçim sathına girmişken, siyasi pozisyonlar da ittifaklar altında kampanyalarını yürüterek seçimlerden kendi adlarına zaferle çıkmanın gayretinde. Bir yanda Cumhurbaşkanlığı diğer yanda ise Meclis seçimleri için büyük bir mücadele söz konusu. Buraya kadar olağan şekilde tanımlanabilecek süreçte, ilginç ve üzerinde durulması gereken hususlardan biri HDP ve yedek parti olarak teşkil edilen Yeşil Sol Parti’nin (YSP) Kemal Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı ile kurduğu angajman. PKK/KCK’nın legal alandaki siyasal uzantısı olan HDP/YSP’nin Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşmesi, çeşitli müzakereler sonrasında aday çıkarmama ve Kılıçdaroğlu’nu destekleme kararı dikkate değer. Ancak tamamlayıcı diğer bir gelişme ise PKK/KCK terör örgütünün tüm gücüyle seçim sürecine asılması. Doğası itibarıyla meşru siyasal sistem ve seçim süreçlerine uzak kalması gereken bir terör örgütü adeta siyasi kampanya yürütmeye başlamış durumda.

Devamı
Odak MİT PKK ve Seçimler
Millet İttifakı Umduğunu Neden Bulamıyor

Millet İttifakı Umduğunu Neden Bulamıyor?

Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin günlük meseleleri hakkındaki Cumhurbaşkanı Kararları’nı dahi beş genel başkanın onayıyla verebilecek. Dolayısıyla günün sonunda Millet İttifakı konsensüs arayışından icraat üretmeye fırsat bulamayabilir. Zaten koalisyonların -bir de zayıf liderliklerle birleşirse- en önemli dezavantajlarından biri birlikteliği korumak için icraatın niteliğinden taviz vermek zorunda kalmasıdır.

Devamı

SETA Genel Koordinatörü Burhanettin Duran, A Haber ekranlarında yayınlanan Arka Plan programında, PKK’nın CHP’li Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına verdiği destekle ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Neredeyse bütün Batılı yayın kuruluşları ise Erdoğan'ın karşısında pozisyon alıyor.

Muharrem İnce'nin kaset şantajından sonra dün adaylıktan çekilmesi demokratik yarışlarda görülebilecek normal bir olay değil.

14 Mayıs seçimleri yalnız Türkiye'de değil neredeyse tüm dünyada büyük bir ilgiyle takip ediliyor. Türkiye'nin yakın siyasi tarihinin en kritik seçimi olduğu yorumları yapılıyor. Bu seçimlerin bu kadar büyük bir ilgi toplamasında öncelikle iki cumhurbaşkanı adayı, Tayyip Erdoğan ve Kemal Kılıçdaroğlu arasında kıyasıya bir yarışın yaşanmasının payı çok. Bu heyecanı yüksek demokratik rekabet doğal olarak yüksek reyting alıyor.

Analiz: 2023 Seçimlerini Anlamak | İki Sandık Arası Sonuçlar

Bu analiz 14 Mayıs 2023 tarihinde yapılan seçimleri analiz etmeyi amaçlamaktadır. Buna paralel olarak ikinci tura kalan ve 28 Mayıs tarihinde gerçekleştirilecek cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik bir perspektif sunmaktadır.

Devamı
Analiz 2023 Seçimlerini Anlamak İki Sandık Arası Sonuçlar

Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi kapsamında, cumhurbaşkanının %50+1 oy oranı ile seçilmeye devam edildiği sürece milliyetçi partiler kazanabilen ittifakların bir unsuru olmaya devam edecektir. Ancak önümüzdeki dönemde farklı milliyetçilik yaklaşımları arasında rekabet kızışacaktır. Birleştirici milliyetçilik ile ayrıştırıcı ve ötekileştirici milliyetçilik çizgisi arasındaki rekabet artarak devam edecektir.

Geçmişe kıyasla her ne kadar iyi yönde bir ilerleme olsa da siyasi partilerin listelerinde kadınlara ve gençlere verdiği yer yetersizdir. Bu bağlamda partilerin toplum dinamiklerinin meclise taşınabilmesi adına daha güçlü adımlar atması önem arz etmektedir.

14 Mayıs seçimlerinin Millet İttifakı açısından yenilgiyle sonuçlanmasının ardından Kılıçdaroğlu masaya yumruğunu vurarak daha sert, maço ve öfkeli bir dil kullanacağının işaretini verdi.

Erdoğan ve Cumhur İttifakı blokunun beklenmeyen bir hata yapmadığı ve kendi seçmenini tekrar sandığa götürmeyi başardığı senaryoda ikinci turda cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanması kuvvetle muhtemeldir. Bu noktada “şapkadan tavşan çıkarması” gerekenler Kılıçdaroğlu ve muhalefet blokudur.

SETA Siyaset Araştırmacısı Mert Hüseyin Akgün, 24 TV ekranlarında yayınlanan 24 Özel programında, 14 Mayıs seçimlerinin ardından CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun değişen söylemi üzerine değerlendirmelerde bulundu.

Erdoğan, kendisinden önceki çoğu liderin aksine yurt dışında yaşayan Türkleri, hiçbir zaman bir oy ya da döviz deposu olarak görmedi. 14 Mayıs seçimlerine giden süreçte de AK Parti yayınladığı seçim beyannamesinde yurt dışındaki Türklere yönelik somut ve ayağı yere basan vaatlerde bulundu. Seçmenin Erdoğan'a ve AK Parti'ye gösterdiği teveccüh bir rastlantı ya da sürpriz değildir.

28 Mayıs'taki ikinci tur seçimlerinin üç önemli bilinmeyeni var. İlki, ATA İttifakı adayı Oğan ve Zafer Partisi Genel Başkanı Özdağ'ın tercihlerinin ayrışmasının seçmene etkisi. İkincisi, Kılıçdaroğlu'nun aşırı sağ söyleme savrularak sert ve negatif bir kampanya yürütmesinin nasıl bir karşılığının olacağı. Üçüncüsü, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Kılıçdaroğlu'nun ittifaklarının oylarını ne ölçüde seferber edebileceği. Kuşkusuz Erdoğan birinci turda yüzde 49.5 alarak Kılıçdaroğlu'na 4 puanı aşan bir fark atmanın avantajı ile ikinci tura giriyor. Yine Cumhur İttifakı'nın Meclis'te çoğunluğu elde etmesi Erdoğan'ın yarıştaki diğer bir üstünlüğü. Ve Erdoğan'ın partisine ve seçmenine sıklıkla rehavet uyarısında bulunması rakibini açık farkla yenmek istemesiyle ilgili. Yine de her seçimin kendi dinamikleri ve tercihleri olur. Rakip küçümsenmeye gelmez.

28 Mayıs seçimlerinin tüm dünyaya ne kadar canlı ve sağlam bir demokrasi olduğumuzu gösterecek şekilde gerçekleşmesini diliyorum. Türkiye'mize hayırlı olsun.

Erdoğan’ın liderliğinde Türk dış politikası, Batı ile ve büyük güçlerle ilişkilerde “eşitler arası bir ilişki”yi talep eden, kendisine Doğu ya da Batı herhangi bir “dış eksen” tanımlamayan bir tarz benimsediyse; Millet İttifakı Türk dış politikasında daha iddiasız, Batı ile ilişkilerde “yerini bilen” ve dış eksen olarak da belirgin bir şekilde Batıyı benimseyen bir tarzı hayata geçirecekti.

Muhalefet çevreleri kendi destekledikleri adayı, seçimleri kaybettiğine daha tam ikna edemeden, tartışmasız bir şekilde yeniden seçilen Erdoğan çoktan kabinesini açıklamıştı. Kemal Kılıçdaroğlu, seçimi niçin kaybettiğini kendi destekçilerinin karşısına çıkıp açıklamadan, iktidarın hem yasama grubu hem de yürütme organı, kendi görev alanlarına ilişkin çalışmalara hızla başladılar.

CHP'de değişim tartışması çok partili hayata geçişle başlar. 1946 sonrası değişim tartışmasının odağını "halka gitmek" oluşturur. Hatta 1946 seçimlerine gidildiği dönemde, uzun süredir milletvekilliği devam eden bazı milletvekili adayları, "ne yani şimdi biz seçilmek için halkın ayağına mı gideceğiz" demişlerdir. "Halka rağmen halk için" anlayışı ile şekillen parti politikası, halka gitmeyi bir "yük" olarak görmüş, değişimi küçümsemiştir.