AB: ‘Değerler Kulübü'nden ‘Çifte Standartlar Kulübü'ne!

AB geçmişte birçok örneğine rastladığımız gibi Türkiye'ye çifte standartlar dayatmaktadır. Fransa, İngiltere, Belçika gibi birçok ülke terörizmle mücadele adına terör yasalarını sıkılaştırırken, Türkiye'den terör yasalarını yumuşatması istenmektedir.

Devamı
AB Değerler Kulübü'nden Çifte Standartlar Kulübü'ne
Ortadoğu yu quot Paylaşmak quot ve Yeni quot Doktrinler quot

Ortadoğu’yu "Paylaşmak" ve Yeni "Doktrinler"

Bölge ülkeleri bağımsız politikalar ürettikçe rahatsız edici bulunuyor ve bir anlamda onlara ayar verilmek isteniyor. S. Arabistan'ın kadın hakları sorunu hatırlanıyor. Türkiye için ise "basın özgürlüğü" sopası sürekli gündemde tutuluyor.

Devamı

Amerikalı savcı Preet Bharara'yı kahraman ilan eden ezikleri görünce nedense aklıma dönemin efsane savcısı Zekeriya Bey geliyor. Hey gidi günler hey!

Batı başkentlerinde gittikçe netleşen ortak bir Türkiye yaklaşımı var. Somut menfaatler (terörle mücadele ve mülteciler krizi gibi) gündeme geldiğinde ittifak ilişkileri çerçevesinde "yapıcı" müzakerelerde bulunmak. Ancak aynı zamanda "basın özgürlüğü" konusu etrafında "otoriterleşme" tezini bir sopa olarak elinde bulundurmak.

İngiliz Başkonsolos bir hâkim gibi davanın basın özgürlüğü davası olduğuna karar vermiş, davanın sonucunun ‘Türkiye’nin nasıl bir ülke olmak istediğini belirleyeceği’ gibi abuk sabuk bir laf bile etmiştir.

SETA İstanbul Genel Koordinatörü Doç. Dr. Fahrettin Altun muhalefetin terör karşısındaki tutumunu değerlendirdi.

Bu Kötülükleri Ne Vakit Def Edebiliriz?

Bu kötülüklere muhatap olmamanın yolu, işbirlikçi unsurları tasfiye etmekten ve böylelikle gerçek siyasetin önünü açmaktan geçiyor.

Devamı
Bu Kötülükleri Ne Vakit Def Edebiliriz
Kaybedenler Takipleşiyor

Kaybedenler Takipleşiyor

ABD'nin iki eski büyükelçisi Abramowitz ve Edelman, oturmuş Washington Post'a bir yazı yazmışlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan'a "ya reform yap, ya istifa et" çağrısında bulunmuşlar. Tam bir had bilmezlik!

Devamı

Gülen cemaatinin birçok konuda birbirine tezat ve inandırıcılığı olmayan söylemleri, demokrasi ve özgürlük vurgusunun da konjonktürel olduğunun anlaşılması için yeterince açıklayıcıdır.

Mahkemenin verdiği yayın yasağı kararından sonra Can Dündar ve Erdem Gül'ün MİT TIR'ları ile ilgili görüntüleri yayınlaması habercilik refleksi ile açıklanamazdı.

Anayasa Mahkemesi'nin geçmişte olduğu gibi jenerik ve normatif ifadelerle "siyaset"e soyunduğu açıktır.

Yeni Şafak ve Yeni Akit'e yapılan saldırılar karşısında ilk 24 saatte verilen tepkiler neyin ne olduğunu çok açık şekilde ele veriyor.

Basın özgürlüğünü "medya mensuplarının kanunlar önündeki imtiyazı" gibi görenler ya da "Türkiye'yi sıkıştırmanın bir aracı" olarak değerlendirenler aradan çekilsin. Bu tartışmayı biz sahici bir şekilde sürdürelim.

AK Parti Hükümetine muhalefet eden kesimler uzun bir süreden beri ve şimdilerde de Türkiye'de basın özgürlüğü olmadığı tezini işliyorlar.

SETA İstanbul’un düzenlediği panelde, özellikle 14 Aralık operasyonunun ardından şiddetlenen tartışmalar farklı yönleriyle değerlendirildi.

Medya, kendi sektörel ilke ve kurallarını belirleyip özdenetim standartları ve işleyişini oluşturmadıkça, doğan boşluğu medya dışı aktörler dolduracak.

Türkiye daha güçlü bir ülke olsaydı, kimse bu tür çalışmaların iç siyaset açısından önemli sonuçlar doğurabilecek birtakım gelişmelerin işareti olduğu “beklentisi” ya da “endişesine” kapılmazdı.

Basın özgürlüğü konusunun hukuki bağlamı söz konusu olduğunda esas sorun, mevcut hukuki altyapıdan çok, eski Türkiye'ye ait yargı zihniyetinin etkin olmaya devam etmesidir.

Bugün bağımsız gazetecilik efsanesi üretenlerin bayraklaştırdıkları Abdi İpekçi 27 Mayıs'tan hemen sonra yazdığı yazılarda niçin Türk ordusuna minnettarlığını ifade ediyordu?

Bugün Türkiye'de “basın özgürlüğü” meselesi, siyasi bir kalkana dönüşmüş durumdadır. Bir başka deyişle, “basın özgürlüğü” tartışması medya alanıyla sınırlı değildir, hatta neredeyse medya alanıyla ilgisini yitirmiş durumdadır.