Savaş, tarım ürün fiyatlarını ve gıda arz güvenliğini negatif etkiliyor. Son bir haftada buğday ve mısır fiyatlarında meydana gelen yüzde 15'lik artış buna bir örnek. Rusya'ya karşı uygulanan yaptırımlar önemli bir tedarikçinin piyasaya ulaşımını kısıtlayabilir. Üretimin düşmesiyle ortaya çıkabilecek yeni fiyat artışları ülkelere daha fazla zarar verebilir.
Devamı
Yeni hükümetin, ülkenin yapısal bir özelliği olarak liberal dış politika hedeflerine sadık kalacağı ve 'önce ticaret' stratejisi kapsamında dışa dönük adımlar atacağı öngörülüyor.
Devamı
Salgının ardından küresel ekonomi toparlandı. Ancak enflasyondaki artışlar, ekonomik toparlanmayı ‘eşitsiz’ bir hale bürüyor. Satın alma gücündeki gerilemeyi telafi etmek için enflasyonun geçici, ücret artışlarının kalıcı olması sağlanmalı
Son bir yılda dünya genelinde kahve yüzde 79, pamuk yüzde 65, şeker yüzde 46, buğday yüzde 43, mısır yüzde 42, arpa yüzde 35, tahıl yüzde 31, et yüzde 22 ve süt yüzde 13 artış göstererek global enflasyonu ciddi oranda etkiledi. Yaşanılan çip krizi ise araç fiyatlarını yukarıya taşıdı. Farklı sektörlerde birleşen belirsizlik, arz sorunu ve güvensizlik küresel enflasyonun temel bileşenleri olarak ortaya çıkıyor. Az gelişmiş ülkelerde aşırı yoksulluk seviyesinin altına düşen milyonların küresel enflasyondan ciddi oranda etkilenmesi kaçınılmaz. Temel yaşam ürünlerine ulaşımın daha da zorlaşması küresel salgının etkilerini daha uzun yıllara yayabilir. Sonuç itibariyle 2008 finans krizinin etkileriyle kıyaslanabilecek bir süreçten geçen küresel ekonomi enflasyon sorunuyla karşı karşıya. Ancak hükümetler pandemi koşulları ve iklim krizi nedeniyle gerekli önlemleri zamanında alamayabilir. Bu sürecin etkilerinin azaltılması için üretimde istikrarın sağlanması, karbon salınımının kademeli olarak azaltılması ve tedarikteki sorunların kısa, orta ve uzun vadeli önlemlerle çözülmesi gerekiyor.
Marjinal kişilerin ya da radikal grupların, kitlesel olarak 3B baskılı 'ateşli oyuncaklara' yönelmeleri durumunda, ülkelerin kamu güvenlikleri geri dönüşü zor bir tehdide maruz kalabilir.
İç siyasette Suriyeli göçmenler meselesini 'Suriyelileri geri göndereceğiz' kolaycılığından çıkarıp insani ve rasyonel çözümleri bir arada tutan söylemlere kulak vermek gerekiyor.
Toplumda öyle veya böyle memnuniyetsizliğe sebep olan bir meseleyi yumuşatmak veya çözmek yerine, sosyal demokrat kimliğiyle - kutuplaştırma odaklı bir dilin kullanılması, CHP’nin oy kazanmak uğruna siyasi değerlerinden vazgeçebileceğini ve aslında derin bir kimlik krizi yaşadığını bize göstermektedir.
Devamı
Türk-Alman Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Enes Bayraklı, Batılı ülkelerde yapılan bir araştırmaya göre, Avrupa'da nüfusun yüzde 37'sinin Müslümanlar hakkında olumsuz görüşe sahip olduğunu, bu olgunun da elitler eliyle yürütüldüğünü söyledi.
Devamı
Bu hafta sonu 33. Hristiyan Demokrat Birliği'nin (CDU) Olağan Kurultayı'nda partinin yeni genel başkanı seçilerek 26 Eylül'de Almanya'da yapılacak genel seçimler bağlamında Merkel sonrası dönemin belirleyici adımları atılacaktır. Parti başkanlığına eski siyasetçi Friedrich Merz, Federal Meclis Dışişleri Komisyonu Başkanı Norbert Röttgen ve Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti Başbakanı Armin Laschet adaylığını koymuşlardır. CDU'nun başkanı seçildikten sonra CDU/CSU'nun başbakan adayı, iki partinin yapacağı istişareler neticesinde belirlenecektir.
SETA Avrupa Araştırmaları Direktörü Enes Bayraklı, 'Türkiye ile AB'nin birbirinden kopma gibi bir lüksü yok. İlişkilerinin kopma noktasına geldiği yönündeki söylemlerin, psikolojik baskı kurmak için kullanıldığını düşünüyorum.' dedi.
Macron, Avrupa'yı önü alınamayacak bir savrulmaya taşıyor. Suudi Arabistan ya da BAE'den gelecek destek açıklamaları Hz. Peygamber'e yapılan hakareti ya da kibirli "İslam mühendisliğini" örtemez. Hele Erdoğan'ın haklı feryadını asla susturamaz. Bilin ki, kışkırtan Macron, uyaran Erdoğan.
Tablo Macron'un Ortadoğu'dan Avrupa'ya, Afrika'dan NATO'ya kadar birçok alanda sonuçsuz çırpınışlara savrulduğunu gösteriyor. Bunun en tehlikeli boyutu bu bölgelerde oluşturacağı istikrarsızlıktır. Tam da bu yüzden Almanya, İspanya ve İtalya Doğu Akdeniz'de Yunanistan-Fransız ekseninin dengelenmesine yönelik bir tavır içinde. NATO'nun Türkiye ile Yunanistan arasında olası bir çatışmayı engellemek için devreye girmesi ve ABD Afrika Komutanlığının Tunus'ta gerçekleştirdiği askeri faaliyetler de Fransa'nın NATO'yu istikrarsızlaştırıcı hamlelerinden bağımsız okunamaz.
Bölgemizde Türkiye'nin etkisini sınırlandırmak için var gücüyle çabalayanların başında Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) geliyor. Abu Dabi, Kahire'yi Libya'daki iç savaşa sokmak için Türkiye karşıtı bir kampanyanın yürütücüsü. Darbeci Sisi'yi teşvik etmek amacıyla Türkiye karşıtlığı üzerinden bir "pan-Arabist milliyetçilik" üretmeye çalışıyor. "Türk işgali," "Bab-ı Ali ve kolonici dil" ya da "Arap iç işlerine karışmaktan vazgeçme" söylemleri bu çabanın ürünü. Ancak Vatiyye Üssü'ne yapılan son saldırıdan sonra BAE'nin yıkıcı faaliyetleri Ankara'da gündemin başköşesine oturdu. Daha önce Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun BAE'ye yaptığı uyarıyı geçtiğimiz günlerde Savunma Bakanı Akar'ın ifadeleriyle yeni bir aşamaya geçti: "Doğru zaman ve doğru yerde hesabını soracağız."
Türkiye'de özgürlüklerin sınırlandırılması olarak yorumlanan ve Kemalist dönemin otoriter politikaları ile karşılaştırılan bu regülasyon girişimlerine yönelik eleştiriler, mevcut dünya reel-politiğini dikkate almamakta ve gelişen dünyanın dinamiklerine ayak uyduramamaktadır.
Küreselleşme büyük bir değişim içerisinde. 1980-2008 döneminde bütün dünyayı hızla liberalleştiren, birçok duvarı yıkan o ele avuca sığmaz küreselleşme artık yok. Korumacı duvarlar yeniden yükseliyor. Ülkeler yerli üretime öncelik veriyor. Bu değişimi 2008'deki küresel finans krizi başlattı. Koronavirüs, bu süreci hızlandıracağa benziyor. Küreselleşme yok olmuyor, sadece şekil değiştiriyor. Devletin kumanda merkezinde daha aktif olduğu, kontrollü bir küreselleşme dönemi bu.
Koronavirüs krizinin hala başındayız. Dünyada 700 bini aşan vaka sayısı birkaç güne milyona varacak. Salgın henüz zirve noktasına gelmedi.
Türkiye'nin uzun yıllardır başarıyla üstesinden geldiği mülteci meselesi, gelinen aşamada ciddi zorluklara yol açmaktadır. Türkiye bu yükün altından kalkabilmek adına Avrupa ülkelerine sorumluluk paylaşma çağrısında bulunmasına rağmen Avrupa ülkelerinin gerekli adımları atmamasının ardından Ankara mültecilerin ülkeden çıkışlarını engellememe kararını almıştır.
Son terör eylemini gerçekleştiren kişi asosyal ve eğitimsiz bir 'dazlak' da değil. Çok iyi Almanca ve İngilizce bilen 43 yaşında iyi eğitimli bir iktisatçı..
2018'de gerçekleşen eyalet meclisi seçimlerinde Hristiyan Demokratların (CDU) ciddi oy kaybı yaşaması, Şansölye Merkel'in bilhassa ılımlı mülteci politikasına yönelik artan hoşnutsuzluklar ve çeşitli parti-içi anlaşmazlıklar, Merkel'in Aralık 2018'de parti genel başkanlığını bırakmasına neden olmuştu.
SETA tarafından yayımlanan "Avrupa İslamofobi Raporu 2018"de İslamofobinin sadece Müslümanlar için değil Avrupa'nın istikrar ve güvenliği için de tehdit oluşturduğu belirtildi.
Soğuk Savaş sonrası tek kutuplu dünya çok fazla süremedi. Çin’in ortaya çıkması ile dengeler değişti. Daha sonra Hindistan, Almanya ve Rusya güç kazanmaya başladı. Bir de stratejik konumu nedeniyle Türkiye, önemli hale geldi. Bu gelişmeler dünyanın çok kutuplu, çok katmanlı ve çok taraflı ilişkiler ağına dönüşmesine neden oldu. SETA Avrupa Araştırmaları Direktörü Kazım Keskin ile bu belirsizlikler içindeki AB, Çin ve AB’nin pozisyonlarını konuştuk..