Üçüncü Dünya Savaşına mı Gidiyoruz?

Şu an dünyanın tek süper gücü sistemden uzak. Bazı bölgelerde kurduğu güvenlik şemsiyesini geri çekti. Bölgeler iç gerginliğe savruldu. Fakat uluslararası sistem hala tek kutuplu olduğundan bölgelerde doğacak çatışmalar bile bölgesel kalacaktır.

Devamı
Üçüncü Dünya Savaşına mı Gidiyoruz
Obama Trump ve Putin

Obama, Trump ve Putin

Obama, Rusya'nın sürekli önünü açmıştı. Geçen hafta 35 Rus diplomatı Amerika'dan sınır dışı etme kararı aldı. Soğuk Savaş'ta bile eşine az rastlanır bir sertliktir bu.

Devamı

Avrupa'nın İkinci Dünya Savaşı sonrasında inşa ettiği mülteci hakları, çok kültürlülük ve insan hakları gibi liberal değerlerin hepsi büyük bir sınamadan geçiyor.

Bush'un ekibinde yer alan neo-conlar da, Trump'ın kabinesinde yer alacak olan muhafazakârlar da "İran karşıtlığı" ve "radikal İslamcılık düşmanlığı" noktasında buluşuyorlar.

SETA Avrupa Araştırmaları Direktörü Enes Bayraklı Brexit sonrası İngiltere üzerine değerlendirmelerde bulundu.

SETA Avrupa Araştırmaları Direktörü Yrd. Doç. Dr. Bayraklı: “Fransa'da İslamofobik saldırılar 2015 yılında yüzde 500 arttı”

Tepkisel Siyaset Avrupa'yı Kuşatıyor

Korumacılık, içe kapanma ve küçülme Avrupa'nın kaderine dönüşüyor. Trumpizm Amerika'nın değil, Avrupa'nın da bir gerçeği haline geliyor.

Devamı
Tepkisel Siyaset Avrupa'yı Kuşatıyor
Dünya Politikası Sertleşirken Türkiye Ne Yapmalı

Dünya Politikası Sertleşirken Türkiye Ne Yapmalı?

Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehdit ve saldırılar halka anlatılırken, etrafımızdaki sorunlara diplomatik çözümler bulunması için çabalar da artırılmalıdır.

Devamı

Ne Trump çok matah bir seçenek. Ne de Avrupa sağı. Her ikisi de en başta Müslümanlara düşman. Ama bunlar aynı zamanda Batı'nın kendi defoları.

Brexit ve Trump'ın ABD başkanı seçilmesi ile yoğunlaşan rüzgar Avusturya ve İtalya'da siyasi kırılmalar ile yeni bir evreye girdi.

İtalya'da bugün yapılan referandum, İtalya açısından kapsamlı bir anayasal dönüşümü beraberinde getirirken AB açısından da birçok riski ve meydan okumayı ortaya çıkarma potansiyeline sahip.

Avusturya'da pazar günü yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimini Nobert Hofer kazansa da kazanmasa da şimdiden Avusturya halkının en az yarısı Avusturya Özgürlük Partisi'nin (FPÖ) İslam ve Türkiye karşıtlığını destekliyor.

ABD seçim sonuçları Avrupa aşırı sağına nasıl etki edecek? Avusturya cumhurbaşkanlığı seçimleri Avrupa’da aşırı sağın yükselişi bağlamında nasıl anlaşılmalıdır? Avrupa’da aşırı sağın yükselişi Türkiye-AB ilişkilerini nasıl etkileyecek?

15 Temmuz sonrasında iktidar konsolidasyonu yaşayan Türkiye'nin mali kriz tehdidi ile de sıkıştırılamayacağı görülmeli. Ortak sorunlara müzakere ve işbirliği ile çözüm bulmak makro dönüşümün olmazsa olmaz bir tedbiri.

AB teröre açtığı kucakla, yaygın İslamofobik ve ırkçı söylemleriyle, içinde bulunduğu krizden Türkiye’ye saldırarak kurtulabileceğini düşünmesiyle velhasıl Türkiye düşmanlığını seçim kazanmanın bir aracı olarak kullanmasıyla Türkiye’deki tüm özgül ağırlığını yitirmiş durumdadır.

AB-Türkiye ilişkilerinin bu noktaya gelmesinin asıl sebebi makro denklemlerde... Arap isyanları ile başlayan bölgesel, jeopolitik depreme Batı merkezli uluslararası sistemin verdiği tepkide.

Ankara'nın 50 yıllık AB macerasında genel-geçer hale gelmiş paradigmayı yıkarak, çıkar odaklı rasyonel bir ilişki kurmaya çalışması statükonun devamını arzulayan Brüksel'deki karar vericileri rahatsız etmektedir.

Türkiye'de klasik siyasetçilerin Batı'ya bakışı hayranlık ve nefret sarkacında oldu hep. Erdoğan bu ikilemin ötesine gidebilen müstesna bir siyasetçi.

İçinden geçtiğimiz süreç tek kelimeyle liberal demokrasinin meşruiyet krizi olarak adlandırılmalıdır. Bunun en temel sebebi modern toplumların kurucu unsurları olan liberalizm, kapitalizm ile demokrasi arasındaki çelişkilerdir.

Siyasi kutuplaşma ile söylemsel marjinalizasyonun toplumda bulduğu karşılık, absürt adayların ön seçimleri kaybetmesi veya seçimleri orta yolcu isimlerin kazanması ile ortadan kaybolacak gibi değil. Bu ayrımcı, izolasyonist ve arogan siyasi söylemin popülist politikacıların aracı olması aslında ABD’nin gerilemesi tartışmalarını bambaşka bir yörüngeye çekmiş durumda.

AB’nin Türkiye ile ilgili politikasını “Dostunu yakın tut ama düşmanını daha yakın tut” politikası olarak nitelendirmek mümkündür. Diğer taraftan Türkiye haklı olarak yıllar boyunca derinleşmiş olan ekonomik ve teknolojik bağımlılıklardan dolayı AB ile köprüleri atmamaya özen gösteriyor. Böylece ortaya sürekli krizler ve iniş çıkışlarla malul tuhaf bir ilişki biçimi çıkıyor.