Suriye’de Ateşkesin Geleceği

Suriye’de eğer tüm grupların bir arada yaşayacağı üst bir otorite tesis edilecekse bu, uluslararası aktörlerin kuracağı objektif bir koalisyonla tüm terör örgütlerinin temizlenmesi ve Esed’siz seçimlerin yapılarak halka fikir hakkı sunulmasıyla mümkün gözükmekte.

Devamı
Suriye de Ateşkesin Geleceği
Vekalet Savaşında Yeni Cephe Lübnan mı

Vekalet Savaşında Yeni Cephe Lübnan mı?

KİK'in kararı ve Suud'un artan ekonomik baskısı Lübnan hükümetini Hizbullah'ı sınırlandırmaya itebilir mi? Buna ihtimal vermek çok zor.

Devamı

Şimdiye kadarki siyasi çözüm çabalarının en büyük hatası, müzakere masasına muhalefetin rejimin karşısında dezavantajlı bir şekilde oturtulmasıdır.

SETA Kahire'de düzenlenen ve Türk-Arap araştırmacıların katıldığı çalıştayda “3. yılında Arap devrimlerinin geleceği” tartışıldı.

Avrupa Birliği (AB)'nin, Suriye meselesine yaklaşımına bakıldığında, karşımıza ortak tutum sergilemekten aciz bir AB tablosu çıkıyor. Bu tablodaki en büyük ayrışma ise İngiltere ve Fransa ile bu iki ülkenin karşısında konumlanan Almanya arasında yaşanıyor.

Bölgesel ve küresel aktörlerin Suriye üzerinden yürüttükleri vekâlet savaşı Esed rejiminin ömrünü uzatırken, muhalefetin Suriye'nin tek resmi temsilcisi olma yönündeki çabaları yavaş da olsa sonuç veriyor.

İsrail'in Akıl Tutulması: Gazze'ye Saldırı ve BM Oylaması

İsrail'in bu güne kadar oynadığı sıfır toplamlı oyunda kaybeden İsrail, kazanan ise Filistin olmuştur ve İsrail kazan-kazan stratejisine geçmediği müddetçe de kaybeden yine İsrail olacaktır.

Devamı
İsrail'in Akıl Tutulması Gazze'ye Saldırı ve BM Oylaması
Analiz İsrail'in Değişime Direnci 2012 Gazze Saldırısı

Analiz: İsrail'in Değişime Direnci: 2012 Gazze Saldırısı

Selin M. Bölme’nin hazırladığı analizde, İsrail’in Gazze saldırısının ardında yatan asıl motivasyonlar, Arap Baharının son saldırı üzerindeki yansımaları ele alınıyor.

Devamı

SETA Başkanı Taha Özhan, Yeni Şafak gazetesinden Murat Aksoy ile Suriye'deki gelişmeleri ve son durumu değerlendirdi. Özhan’a göre Türkiye, Suriye'de “ulusal çıkar gözetmiyor, ülkede yaşanan insan hakkı ihlallerine son vermek istiyor."

Annan planı genelde Batı, özelde ise Amerika açısından sorumluluktan bir süreliğine kaçmak için de bir imkân sunmaktadır.

Arap Birliği’nin önce Libya sonra Suriye kriziyle üstlendiği yeni aktif ve müdahaleci rol birliğin bundan sonraki süreçte izleyeceği siyasetin şifrelerini işaret etmesi açısından önemli.

Suriye rejimi, muhalefetin yürüttüğü tipik bir hak mücadelesini mezhepsel mücadeleye dönüştürmeye çalışıyor ve bunu kendisi için bir hayatta kalabilme stratejisi olarak kullanıyor.

Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın geçirdiği dönüşüm ve bu dönüşümün bölgesel ve uluslararası güç dengeleri üzerine etkisi konularını ele aldılar.

Ortadoğu'daki düzeninin bizzat bölge ülkeleri tarafından kurulmasını isteyen Türkiye, kendi özerkliğini artıracak yeni bir dengenin peşinde.

Arap Birliği'ne paralel bir şekilde Ankara da artık Esed'den değişim adımları beklemediğini, diğer bir deyişle, Esed için diplomasi treninin kaçtığını vurguladı.  

Alman kamu yayın kuruluşu ARD'nin İstanbul muhabirlerinden Steffen Wurzel kaleme aldığı analizinde,Türkiye'nin Libya operasyonunda takındığı tavırla uluslararası arenada prestij kazandığını belirtiyor.

Araplar ve Türkler, yüzyıllar boyunca Osmanlı egemenliğinin birer unsuru olarak yaşamışlardır ve kültürel ve dini algıları çok büyük ölçüde bu egemenlik altında şekillenmiştir.1920’li yıllara gelindiğinde ise gerek Türkiye Cumhuriyeti gerekse bazı Arap devletlerinin kurucuları bölgedeki siyasi haritaları değiştirmiş ve bu da modern Türkiye’de yeni bir Arap algısının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu makale Arapların gözündeki modern Türkiye’ye bakışın dört temel esasa dayandığını açıklamaktadır; Osmanlı geçmişi-Kemalist döneme ait miras-Soğuk savaş döneminde yaşanan çatışma ve ittifaklar ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)’nin iktidar süreci. Makalede Türkler ve Arapların karşılaştıkları zorlukları artık bir imparatorluğun unsurları olarak değil, farklı milletler olarak çözmeleri gerektiği sonucuna varılmaktadır.

Türk-İsrail ilişkilerinin seyrinin stratejik ortaktan dost ülkeye, dost ülkeden ihtiyatlı ilişkiye ve ihtiyatlı ilişkiden düşman ülkeye doğru sürüklenmesini gözlemliyoruz...

Çok değil 11 yıl önce Türkiye ve Suriye, Ekim 1998'de imzalanan Adana anlaşması ile bir askeri çatışmanın eşiğinden döndü.

Mısır, Ürdün ve İran'ı bu sırayla ara vermeden ziyaret edebilecek tek bölge ülkesi Türkiye. Hem Araplar, hem de İran nezdinde iç ve dış politikada tüm sorun alanlarını konuşabilen ve tepki çekmeden çözüm önerileri sunabilen tek Dışişleri Bakanı ise Ahmet Davutoğlu.

Mavi emzikli bebek cesedi, yıkık binalar, Nasrallah posterleri, Arap ülkelerinde öfkeli kalabalıklar, Condi Rice’ın yapay gülümseyişi, Arap Birliği'nin ölüm sessizliği, Türk basınında İsrailci köşe yazarlarının küstah tavırları ve İsrail’in uluslararası kamuoyunu hiçe sayan hâli; Lübnan fırtınası dindiğinde muhayyilemizde kalan kareler olarak kayda geçecek. Her krizin kaybedenleri ve kazananları olacağı gibi krizlerde yıldızı parlayan veya güvenilirliğini yitiren liderler ve kurumlar olur. Krizler âdeta turnusol kağıdı gibidir; gizli hesapları ve bilinçaltındaki karanlık düşünceleri ortaya çıkarır, biriken negatif enerji açığa çıkar ve yıkımın ardından bazı hesaplar yeniden gözden geçirilir