Endişeli AKP'liler, karşı karşıya kaldığımız tezgâhları görmüyor olabilirler mi? Söz ve davranışlarıyla, Türkiye düşmanlarına karşı verilen bu haklı mücadeleyi akamete uğrattıklarını bilmiyorlar mı?
Devamı
Canlı bomba, dünya çapında özellikle 80'ler itibariyle hareketlenen, 2000'lerde ise tırmanan bir terör türü…
Devamı
Türkiye’de devlet-sermaye ilişkilerinde yaşanan gerginlikler, ekonominin büyüme yöneliminden daha çok ideolojik meselelerde yaşanan farklılaşmalardan kaynaklandı.
Türkiye, sahip olduğu kişi başı gelirini yükseltmek ve bulunduğu orta gelirli ekonomiler grubundan yüksek gelirli ekonomiler grubuna çıkmak için 2002 sonrası dönemde epeyce mesafe aldı.
Ar-Ge destek paketlerini bölgesel kalkınma mantığıyla değil; biyoteknoloji gibi stratejik alanlarda mesafe almayı hedefleyen stratejik kalkınma mantığıyla tasarlayıp dışa bağımlılığı azaltan nihai ürünlere destek vermek lazım.
Türkiye, ülkede yetersiz olan iç kaynaklarını tamamlayıcı rolü olan küresel yatırımcılardan gelecek fonların ülkeye girişini hızlandırma amacıyla ülke risk primini minimize ederek, sahip olduğu siyasi ve ekonomik istikrarın karşılığını uluslararası arenada da almak istiyor.
Küresel ekonomik sistemdeki yoğun rekabet ve işbölümü içinde size biçilen rolü değiştirmek çoğu zaman sıra dışı politika ve kurumlar geliştirmekten geçiyor.
Devamı
Dünya, gelişmekte olan ekonomilerin gelecekte inovasyonun merkezi olabileceği kanısında.
Devamı
Türkiye, sahip olduğu ekonomik ve siyasi istikrar ile doğrudan yabancı yatırımların yönleneceği, yabancı yatırımlar için merkez olacak ülkelerin başında gelmektedir.
Kaliteli ortaöğretim kurumlarına sahip olmadan kaliteli üniversitelere ulaşmak; kaliteli üniversiteler oluşturmadan nitelikli bir üniversite-sanayi bağlantısı kurabilmek pek mümkün değil.
Türkiye ekonomisinin geleceği ile ilgili merak edilen soruları SETA Ekonomi Direktörü Doç. Dr. Sadık Ünay cevapladı.
Son yıllarda özellikle fiziki altyapı, eğitim-sağlık altyapısı, ulaştırma, enerji, lojistik, milli savunma gibi alanlarda atılan dev adımlarla Türkiyenin küresel sistemde yükselen güç tanımını hak edecek bir konuma geldiğini teslim edelim.
FEDin 25 baz puanlık faiz artırma kararının ardından Türkiyede de finansal pi-yasalar otomatik olarak bir artış beklentisine sokulmuştu.
Eylem Planı'nda seçim vaatlerine yer verilmesi, üstelik bu vaatlerin yerine getirileceği takvimin belirlenmesi, 2016 yılıyla yeni bir icraat döneminin başlayacağının da işareti.
3 Kasım 2002'de tek başına iktidar olan AK Parti, 7 Haziran 2015'e kadar geçen süreçte iktidarda kaldı. 7 Haziran seçim sonucunda ise, 13 yıl süren tek başına iktidarda zorunlu bir ara verildi. 2002 Kasım'ında başlayan siyasi istikrardaki 5 aylık duraklama ise, yine Kasım ayında yeniden sağlandı.
Kasım 2015 seçimi sonrasında AK Parti'nin önünde ekonomiye yönelik yeni meydan okumalar var.
AK Parti, Türkiye'yi taşıdığı üst ligde kalıcı hale getirecek politikaları hayata geçirmek gibi özel bir sorumluluğa sahip.
Ar-Ge'nin yanı sıra, ticarileştirme süreçlerinde de bugünden etkili adımların atılması şart.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Sayın Fikri Işıkın katılımıyla düzenlenecek panelde bilgi ekonomisine geçiş için son derece önemli olan AR-GE, inovasyon ve teknoloji transferi konuları, geçtiğimiz haftalarda açıklanan Yapısal Dön
Adalet ve Kalkınma Partisi beklendiği üzere seçimleri açık ara kazandı. 23 Temmuz son beş yıldan farklı olarak, Türkiye’nin bir çok konuda imtihandan geçeceği bir süreci de başlatmış bulunuyor. AK Parti küresel ile yerli oligarşi arasında, CHP kendi kısır siyasal patinaj dünyasında, MHP ise bir kez daha başka hesapların aparatı olup-olmama dilemması içerisine 23 Temmuz imtihanına giriyorlar. Türkiye’yi 23 Temmuz sonrasında iki yakıcı sorun bekliyor: İç (kısmen dış) siyasetin Kuzey Irak başlığı altına sıkışacak sorunlarla kilitlenmesi ve ekonomik istikrarın bundan sonrası için kendisine bir yön tayin etmesi.
KÜRESEL kapitalist sistemin “görünen dengeleri” sanayi devriminden beri yaşanmamış yeni bir dönüşümün işaretlerini veriyor. Son birkaç yıldır Kuzey’in hegemonik gücüne kafa tutacak yeni bir iktisadi gücün yükselişte olduğu gerçeği net bir şekilde görülüyor. Bu gücün adresi özellikle Asya. Yükselen ekonomiler şeklinde isimlendirilen bu ülkeler neredeyse dünya nüfusunun %80’ine sahipler. 1970’te dünya ihracatının sadece %20’sini yapabilen bu ekonomiler, bugün küresel ihracatın %45’e yakınını gerçekleştiriyorlar.