İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze'de uygulamaya koyduğu soykırım devam ederken, ABD Dışişleri Bakanı Blinken'ın "bölge turları" ve onunla birlikte Katar ve Mısır gibi bölgesel aktörlerin ateşkes girişimleri de devam ediyor. Blinken bir taraftan İsrail tarafındaki nispeten "makul" aktörlerle görüşmeye çalışarak Netanyahu ve aşırı sağcı müttefiklerini dengelemeye çalışıyor, diğer taraftan da Mısır ve Katar'dan Hamas'ı ikna etmelerini istiyor. Ancak hem Blinken'ın beyhude çabalarında hem de ateşkes girişimlerinin başarısızlığında sorun aynı yerde düğümleniyor: İsrail'in uzlaşmazlığı.
Devamı
Netanyahu'nun operasyona devam kararıyla bir yandan Divan’ın temennisi çiğnendi, diğer taraftan yargılama sürecine yönelik İsrail'in hanesine bir çentik daha atıldı.
Devamı
Bu hafta sonu ABD Dışişleri Bakanı Blinken 7 Ekim sonrası beşinci kez Ortadoğu turuna çıkıyor.
Çatışmalarda insani değerlerin görmezden gelindiği ve çıkarların evrensel normlara tercih edildiği bir saldırganlığa "sabırlı" diplomasi ile yanıt verilebileceği görülüyor
SETA Dış Politika Araştırmacısı Bilgehan Öztürk, TV Net ekranlarında yayınlanan Gün Ortası programında, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in Ortadoğu turunun amaçları ve neticeleri üzerine değerlendirmelerde bulundu.
Ortadoğu yeni yıla suikastlar ve terör saldırıları ile girdi. Salı günü Hamas'ın Siyasi Büro Başkan Yardımcısı El Aruri Beyrut'ta öldürülürken çarşamba günü İran'ın Kirman şehrinde DEAŞ'ın üstlendiği iki bombalı saldırıda 103 kişi hayatını kaybetti. Bu saldırılar gözleri İsrail'e çevirirken İran ve Hizbullah "intikam ve ağır bedel ödetme" sözü verdi.
SETA Akademi Direktörü Ferhat Pirinççi, TRT Haber ekranlarında yayınlanan Birinci Sayfa programında, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in Ankara’ya yapacağı ziyaret ve bu ziyaretin gündeminde yer alması muhtemel gündem maddeleri üzerine değerlendirmelerde bulundu.
Devamı
Gazze konusu patlak verdiğinde ABD’nin uçak gemilerini Doğu Akdeniz’e sevk etmesi de dikkate alınırsa Türk Hava Kuvvetlerinin caydırıcı ve göreve hazır bir yapıda olması artık acil bir ihtiyaç
Devamı
Biden yönetimi Kongre’den İsrail, Ukrayna ve Tayvan için 100 milyar dolarlık ek bütçe istedi. Kongre’nin alt kanadı Temsilciler Meclisi Başkanlığı’na yeni seçilen Cumhuriyetçi Mike Johnson, 14 milyar dolarlık İsrail yardımının ayrı bir paket olarak gündeme almayı planlıyor. Johnson, bu miktarın Amerikan Vergi İdaresi’nin bütçesinden kesilerek verilmesini talep ederek, Cumhuriyetçilerin bu konudaki gündemlerine hizmet etmeye çalışıyor. Johnson, sözcü seçilmesi sonrasında İsrail’e güçlü destek vermek istiyor ve bunu sürekli referans verdiği Evanjelist Hristiyan muhafazakârlığının bir gereği olarak açıklıyor. İsrail’e yardımın kaderi Amerikan çıkarının ne olduğundan çok İncil’in emrettiklerini önceleyen bir lidere bağlı durumda.
Biden yönetimi krizin başından beri İsrail’in koşulsuz yanında duran tavrını özünde değiştirmedi. Bununla birlikte uluslararası kamuoyu, bölge ülkeleri ve kendi partisiyle Amerikan kamuoyundan gelen ağır eleştiriler karşısında özellikle son iki haftada insani dramdan daha fazla bahsetmeye başladı. Uluslararası arenada giderek yalnızlaşan Washington, İsrail’in sonuna kadar yanında olduğu mesajını tekrarlarken sivillerin korunması ve insani yardım girişinin sağlanması gerektiği gibi şerhler düşmeye başladı. İsrail’in Gazze’ye geniş çaplı bir işgal hazırlığında olduğu ama Washington’un esirlerin ve sivillerin güvenliğini gözetecek daha dar kapsamlı bir operasyonu salık verdiği gibi haberler de dikkat çekti. Yönetimin kamuoyu baskısını hafifletmeye yönelik söylem değişikliğine gitmesi ne kadar köşeye sıkıştığının farkına varmaya başladığını gösteriyor.
Başkan Biden'ın İsrail ziyareti, Batı dışı dünyada Gazze'deki ağır bombardıman ve ablukanın kayıtsız şartsız desteklenmesi olarak değerlendirildi. El Ehli Baptist Hastanesi'nde 500'ü aşkın Filistinlinin öldürülmesini "diğer takıma" (Hamas) yıkan Biden ne somut delil paylaştı ne de olayın soruşturulması için uluslararası bir komite kurulmasından bahsetti. "Kendini savunma hakkı" argümanıyla Batı başkentlerinin İsrail'e verdiği açık çeki, İsrail ordusu öylesine acımasızca ve hukuk dışı yöntemlerle sürdürüyor ki, Arap ve Müslüman dünyasında Gazze'de işlenen katliamın artık "etnik temizlik, tehcir ve soykırım" seviyesine ulaştığı algısı pekişti. Biden'ın yanısıra Almanya Şansölyesi Scholz ve İngiltere Başbakanı Sunak'ın İsrail ziyaretlerinden de Gazze ablukasına destekten başka bir şey çıkmadı. Halbuki hastanenin bombalanması tüm dünyada insanlığın vicdanını derinden yaraladı. Birçok ülkedeki kitlesel gösterilerin anlamı Gazze'deki katliamın büyük bir öfkeyi tetiklediğidir. BM Güvenlik Konseyi'ndeki ateşkes önerisini ABD'nin veto etmesi Washington'un sadece her koşulda İsrail'i desteklediği anlamına gelmedi. Ayrıca, Tel Aviv'in Gazze'yi Filistinsizleştirme ve imha operasyonunun Washington tarafından onaylandığı şeklinde anlaşıldı.
Türkiye’nin doğru ve adil olanı seslendirmesi nedeniyle, kendi çıkarlarını önceleyen ABD ve Avrupa zihniyeti Türkiye’nin girişimlerine tedirgin yaklaşıyor.
Başkan Biden’ın bugün gerçekleşecek İsrail ziyaretinde bir yandan ‘koşulsuz’ desteğini yinelemesi bir yandan da Gazze operasyonuna üstü örtülü koşullar getirmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Dışişleri Bakanı Blinken’ın bölgede devam ettirdiği mekik diplomasisinde öne çıkan açıklamalar bölge ülkelerinin İsrail’in saldırılarından ne kadar rahatsız olduğunu gösterdi. Biden’ın da Ürdün Kralı Abdullah, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ve Filistin lideri Abbas’la görüşecek olması sadece İsrail’le gerçekten kayıtsız şartsız destek vermekten kaçındığını ve bölgesel dengeleri gözettiğini gösteriyor. Biden’ın başlangıçtaki İsrail’e koşulsuz destek açıklamasına rağmen bölgesel çatışmaya dönüşmemesi koşulunu öne sürdüğü söylenebilir.
Batı dışı dünyada tepkiler büyürken ABD Başkanı Biden'ın Tel Aviv'e koşulsuz desteği İsrail-Filistin çatışmasını ne yazık ki daha büyük yıkımlara yol açacak yöne götürüyor.
İsrail - Filistin çatışması sırasında sosyal medya, dezenformasyonun hızla yayıldığı bir platform haline geldi. Öyle ki, ABD Başkanı Biden’ın açıklamaları bile sonrasında teyit edilemedi. Uzmanlar, resmi teyit hizmetleriyle bu haberlerin doğrusunun paylaşıldığını ancak çatışmanın ilk günlerinde yalan haberlere inanmanın kolay olduğunu belirtiyor.
Biden yönetimi İran’la gerçekleşen mahkûm takası anlaşmasının nükleer anlaşma konusunda beklenti yaratmamasına özen gösteriyor. Bu tür ‘insani’ çabaların nükleer meseleden tamamen ayrı olduğunu göstermek için de takasın başarıyla gerçekleşmesinin hemen ardından İran’a yeni yaptırımlar uyguladı. Buna karşın takasın Güney Kore’de dondurulmuş olan 6 milyar dolarlık İran petrol gelirlerinin insani alımlar için serbest bırakılmasını da içermesi olayın basit bir mahkûm değişimi olmadığını gösteriyor. Amerikan yönetimi içerde anlaşmanın siyasi maliyet doğurmasını engellemek adına olsa gerek hem yeni yaptırım uyguluyor hem de halihazırda ilerlemeyen nükleer müzakere süreciyle herhangi bir alakası olmadığını savunuyor.
Hindistan’daki G20 zirvesi Biden’ın Çin’in etkisini azaltma çabalarını güçlendirmesine vesile oldu. Biden, Başbakan Modi’nin büyük bir prestij aracı olarak gördüğü zirveye katılarak alttan alta Hindistan’ın Çin’e alternatif olabileceği mesajını verdi. Bu bağlamda zirvede açıklanan yeni ticaret güzergahının Çin’in Kuşak ve Yol İnisiyatifi’ne alternatif sunma amacı taşıdığı açıktı. Biden’ın zirveden hemen sonra Vietnam’a uğraması da Çin’in Hint-Pasifik’teki etkisini kırma stratejisine yönelik bir adımdı. Ancak Putin ve Şi’nin zirveye katılmaması ve dahası sonuç bildirgesinin Rusya’yı rahatsız etmeyecek bir dil kullanması Biden’ın işinin hiç de kolay olmadığını bir kez daha gösterdi.
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, geçtiğimiz günlerde İran ile ABD arasında bir mahkum takası anlaşması yapıldığını açıkladı. İki ülke arasında bir süredir bu konuda müzakerelerin yürütüldüğü biliniyordu. Mart ayında İran tarafı ABD ile bir mahkum takası anlaşması yaptıklarını iddia etse de ABD tarafı bunu derhal yalanlamıştı. Ancak bir süredir iki ülke arasında Umman'ın arabuluculuğunda müzakerelerin yürütüldüğü biliniyordu. Söz konusu müzakerelerin aslen nükleer anlaşma ile alakalı olduğu iddia edilse de ortaya çıkan sonuç sürpriz bir esir takası oldu.
Erdoğan'ın BM'ye dair "daha adil bir dünya mümkün" çıkışı ve Ukrayna Savaşı'ndaki politikası ile Türkiye'nin milli çıkarlarını aşan öncü bir rol üstleniyor. Çözüm odaklı yeni çok taraflılık arayışının ayak sesleri...
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından Türkiye-ABD ilişkilerinin seyri merak ediliyor. Suriye’deki durum, İsveç’in NATO beklentisi, F-16 alımı ve Ukrayna savaşının ABD ilişkilerindeki rolünü, SETA’dan Araştırmacı Bilgehan Öztürk ile konuştuk.
6 Şubat depremlerinin üstünden iki hafta geçmesine rağmen Hatay’da 6,4 ve 5,8 büyüklüğünde iki depremin yaşanması bu mücadelenin ne kadar uzun soluklu olacağını tekrar hatırlattı. Yıkımın devasa boyutuna karşın ülkemizin mücadele azmi azımsanmayacak derecede yüksek. Arama ve kurtarma çabalarından enkaz kaldırma aşamasına geçildiği şu günlerde bölgenin yeniden inşası için planlar hazırlanıyor. Bu planların bir an önce hayata geçirilmesi için son derece güçlü bir siyasi irade olduğu da aşikâr. Yaraların sarılması ve yeniden inşa süreçlerinin uzun zaman alacağı göz önünde bulundurulduğunda hem ulusal düzeyde kenetlenme hem de uluslararası desteğin sürmesi önem kazanıyor.