Eğitimde Tektipçilik Yerine Ortak Kültür

Türkiye'de en kapsamlı eğitim düzenlemeleri, toplum tarafından seçilmişler tarafından değil, MGK, YÖK, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi gibi bürokratik kurumlar tarafından yapılmıştır.

Devamı
SETA Yükseköğretim Yönetimi Çalıştayı Sonuç Bildirisi

SETA Yükseköğretim Yönetimi Çalıştayı Sonuç Bildirisi

YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya, bazı YÖK üyeleri, rektörler, TÜBA üyeleri, ilgili paydaş ve uzmanlardan oluşan “Yükseköğretim Yönetimi” başlıklı önemli bir çalıştay gerçekleştirildi.

Devamı

Yeni Türkiye kimliğinin oluşturulmasında Kürtlüğün Türklük kadar, Aleviliğin Sünnilik kadar kendisine yer bulması gerekir.

Eğitim, bugüne kadar ağırlıklı olarak askeri darbe ve müdahaleler sonrasında yapılan anayasa ve yasalar tarafından belirlenmiştir.

Eski üniversitelerimizde bile köklü bir akademik kültür oluşmadığı gibi üniversiteler hala yükseköğretim meselesini sloganlarla tartışmakta; zaman zaman yasakçı olmakta ve yeniliğe direnç sergilemektedirler.

25 Ocak 2011'de başlayan Mısır'daki dönüşüm sürecini ve 3 Temmuz 2013'te Muhammed Mursi'nin görevden alınmasıyla gerçekleşen askeri darbeyi daha iyi anlamak için SETA uzmanlarının analizlerini ve SETA'da yayımlanan Mısır raporlarını bir arada sunuyoruz.

Darbelerle Yüzleşmede 2012 Bilançosu

Türkiye'nin gündeminde 2007'den beri önemli yer tutan askeri müdahale süreçleri ve sivilleşme tartışmaları, darbe müteşebbislerinin yargılanmasında gelinen nokta ve Komisyon raporunun tamamlanması ile birlikte yeni bir döneme girdi.

Devamı
Darbelerle Yüzleşmede 2012 Bilançosu
PKK Silah Bırakabilir mi

PKK Silah Bırakabilir mi?

Türkiye'nin bir Kürt meselesi, Kürt sorununun ise bir PKK meselesi var. Her geçen gün PKK sorunu Kürt meselesinden de koparak bağımsız bir soruna dönüşmektedir. Bu kısır döngüden çıkışın tek bir yolu bulunmaktadır. PKK normalleşerek silahtan uzaklaşmadığı sürece 'terör odaklı' Kürt meselesi tartışılmaya devam edecektir. Bu derin çelişki devam ettiği sürece, toplumsal düzeyde nefretin, siyasal düzeyde temkinli demokratikleşmenin, bürokrasi düzeyinde ise eski Türkiye alışkanlıklarının fırsat buldukça nüksetmesi beklenmelidir.

Devamı

TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu'na çeşitli devlet kurumlarınca gönderilen belge ve bilgiler, askeri vesayetle mücadelede rehavete yer olmadığını gözler önüne seriyor.

Adeta çözülmeye çalışılan Kürt meselesi öznelik sorunu karşısında ikincil bir problem haline gelmiş durumdadır. Demokratik açılım süreci tam da bu problemden dolayı Kürt meselesine ulaşamadı. Aradaki aktörlerle uğraşmaktan sorunun özüne yönelik adımlara sıra gelmedi. Bundan sonra da, aktörlük sorunu kabul edilebilir bir noktaya çekilmediği müddetçe benzer bir son kaçınılmaz görünmektedir. Demokratik açılım, yirmi yıllık medya, seksen yıllık resmi tarih karartmasından sonra, Kürt meselesinin tartışılmasını sağladı. Açılım süreci bu yönüyle başlı başına bir yüzleşme pedagojisi inşa etti. Kürt meselesi başta olmak üzere 'dokunul( a)mayanlar' başlığı altındaki bütün yakıcı sorunlara bir şekilde dokunulmuş oldu. Gelinen noktada sorunun çözümünde umutlar korunmakla beraber, çözüme henüz uzak olduğumuz aşikâr. Çözümü zora sokan, çözüm yönünde mesafe almayı zorlaştıran dinamiklerin başında ise, aktörlük mücadelesi yer alıyor.

Demokratik açılım, yaklaşık altı ay önce, Kürt sorunu başta olmak üzere Türkiye'deki bütün kimlik sorunlarını çözmek üzere hükümet tarafından başlatılan bir süreç. Hükümetin anayasal kurumlarla müzakere ederek başlattığı bu sürecin en temel gerekçesi, Kürt meselesinin toplumsal barışın önünde önemli bir engele dönüşmüş olmasıydı. Çünkü Kürt sorunu başta olmak üzere, kimlik sorunlarının tamamı, çözümsüzlüğe terk edildikleri süre boyunca vatandaşın devlete aidiyetini ve toplumsal barışı zedeleyen bir düzeye ulaşmış durumda. Bu nedenle, açılım sürecinin en öncelikli hedefi, bu eğilimi durdurarak tersine çevirmek ve böylece toplumsal barış ve bütünleşmeyi tesis etmek idi.

DTP sokağı yönetmiyor, sokak DTP'yi yönetiyor. Oysa sokağın uzun vadeli bir stratejisi yoktur. Sokak, soğukkanlı analizler yapmaz. Sokak, doğası gereği, çatışmaya, öfkeye, aceleciliğe, radikal kararlar almaya, pire için deve yakmaya yatkındır. Tam da bu özelliği dolayısıyla, siyasal bir aracılığa, bu öfkeyi politikaya çevirecek bir mekanizmaya ihtiyaç duyar. DTP tam da bu işlevi yerine getirmek için var. Bu işlevi yerine getirmek bir yana, sokağa uyum gösterdiği için, DTP bir siyasal parti gibi davranmıyor.

Kürt meselesini doğuran asıl unsurun Cumhuriyet'in farklı etnik unsurlarını, asimilasyondan entegrasyona uzanan bütün mümkün dönüştürme formlarıyla, Türklük potasında eritme politikası olduğuna şüphe yok. Dar bir ulusçuluk yorumuyla tanımlanan Türklüğün bir parçası olmayı kabullenmeye dayalı vatandaşlık rejiminin, Kürtlerin etnik ve siyasi kimlikleriyle varlıklarını sürdürmeye izin vermemesi, Kürt meselesinin özünü oluşturuyor. Bu çerçevede, vatandaşlık rejimi, devlet ile birey arasındaki hukuki bağın niteliğini tanımlıyorsa, Kürt meselesi bağlamında sorunun genel anlamıyla hukuki bir sorun olduğu söylenebilir.

SETA ve Pollmark'ın beraber gerçekleştirdikleri "Türkiye'nin Kürt Sorunu Algısı" araştırmasında ortaya çıkan en önemli verilerden biri, ekonomik sorunlar parantezinde değerlendirilebilecek işsizlik ve geçim sıkıntısı bir yana bırakıldığında, toplumun Kürt meselesini, Türkiye'nin en önemli siyasal sorunu olarak algıladığıdır. Araştırmaya göre, toplum, son 25 yılda sorunun karmaşık boyutlarını görmeyip teröre indirgeyen ve bu nedenle de, çözüm için güvenlik tedbirleriyle yetinen politikaların da başarısız olduğunu (%71,1) düşünmektedir. Aynı şekilde, toplumun büyük bir kesimi, TSK'nın PKK'yı etkisiz hale getirmesinin (%55,6) veya PKK'nın silah bırakmasının (%51,1) tek başına sorunu çözmeyeceği inancındadır. Bu kesim için, Kürt sorununun çözümü, Kürt sorununun PKK dışında kalan dinamikleriyle yüzleşmekten geçmektedir. Bu da siyaset kurumuna sorumluluk düştüğü anlamına gelir. Bu çerçevede, araştırmanın bütününe bakıldığında, Kürt meselesinin terör unsurundan bağımsız olarak toplum tarafından Türkiye'nin en önemli siyasal sorunu olarak algılandığı ortaya çıkıyor. Bu durum, Türkiye'nin bir Kürt meselesi olduğunu inkâr etme siyasetinin sürdürülemeyeceğini ve toplumun siyasal iletişim dili doğru kurgulanmış bir çözüm iradesine destek vermeye hazır olduğunu gösteriyor.

Bugüne kadar yapılan reformlara rağmen sorunların hala sürmesinin en önemli nedeni, sorunları gerçekten çözmek yerine, palyatif yöntemlerle günü kurtarmaya çalışmak olmuştur.

Analizde, Mısır'da yapılan anayasal düzenlemelerin nedenleri inceleniyor ve Cumhurbaşkanı Mursi'nin göreve geldiği 30 Haziran 2012'den beri izlediği politika değerlendiriliyor.

Türkiye yükseköğretim sisteminin ihtiyaç duyduğu reformun kritik noktası, yükseköğretimi topluma hesap verebilir kılacak mekanizmaların oluşturulmasıdır.

TRT TÜRK'te yayınlanan Detay programına konuk olan SETA Hukuk ve İnsan Hakları Direktörü Yılmaz Ensaroğlu, Başbakan Erdoğan'a sunulan 4. Yargı Paketi'ni değerlendirdi.

II. Açılım döneminde CHP'de ve MHP'de siyaset dışı müdahalelerle lider ve üst düzey kadro değişimi yaşandı. BDP, açılım sürecindeki anlamsızlığını anayasa oylamasında derinleştirse de; Kürt meselesinde büyük ölçüde PKK merkezli dili kullanan ama PKK ekosisteminin dışındaki isimleri de bünyesine katarak özünde olmasa da şeklen kısmî bir değişim yaşadı. PKK ise 2010 'Arap İsyanlarını' neredeyse baştan aşağı yanlış okuyarak bölgedeki değişim eksenini ıskalayıp statükonun ayakta kalan son birkaç bekçisi rolünden öteye geçecek bir çizgi izlemedi. Sadece kan akıtabildiği için kan akıtmayı tercih eden PKK, siyasal anlamda Baas parantezinde kaldığı son birkaç yıl boyunca binlerce insanın ölmesine yol açmaktan başka bir görev ifa etmemiş oldu. Öcalan ise hapishane şartlarında "eski Türkiye aktörleriyle" kurguladığı şablonun "yeni Türkiye" ve "yeni PKK" karşısında nereye oturduğunu bile anlayamıyordu. Bu durumla yüzleşmek yerine, Öcalan, PKK ve Kürt meselesine dair "son cümleleri" söylemeyerek durumu idare etmeye gayret etti.

CHP'nin eski liderinin, Türkiye siyasetinin genelinde ve CHP özelinde değişime karşı bir duruş sergilediği söylenebilir.