Referandum sonucuyla ilgili değerlendirmelerde daha çok MHP'nin başarısız olduğu tezi öne çıkarılsa da, Baykal sonrası dönemde oluşturulan iyimser hava düşünüldüğünde, CHP de başarısızlar listesinde yer almaktadır. HAYIR cephesinin liderliğini üstlenen CHP, arkasına aldığı AK Parti karşıtı koalisyonla beraber, referandumda AK Parti'nin yenilgiye uğratılacağına o kadar inanmıştı ki, çıkan sonuç MHP'den öte CHP'yi hayal kırıklığına uğrattı. Referandum, CHP açısından Kılıçdaroğlu'nun liderlik potansiyelini ölçme denemesiydi ve görülen o ki, Kılıçdaroğlu bu testten başarılı bir sonuç alamadı. Kılıçdaroğlu, CHP'ye oy verenlerin daha coşkulu oy vermelerini sağlamanın yanında, yeni arayışlara girmiş Alevileri CHP'ye geri çekti ve son dönemde aldığı darbelerle gardı düşmüş imtiyazlı kesimlerde yeni bir umut yarattı. Buna karşın, muhtemel bir CHP iktidarından kaygı duyan kesimleri birleştirerek, uzun süredir ertelenen milliyetçi-ülkücü- ulusalcı ayrışmasını tetikleyip, güçlü müttefiki MHP'yi zayıflattı. Kılıçdaroğlu bu referandum sonucuyla AK Parti'nin 2011 seçimlerindeki muhtemel galibiyetini tahkim etti. Kısacası Kılıçdaroğlu, getirdiği kadar götürdü, eklediği kadar çıkardı. Kılıçdaroğlu'nun kendisinden beklenen yüksek başarıyı gösterememesinin birçok toplumsal ve siyasal nedeni var. Ancak toplumsal algıdaki CHP imgesini değiştirememesi Kılıçdaroğlu hanesine yazılan en büyük eksi puan oldu. Bu çerçevede, Kılıçdaroğlu'nun referandumdan çıkaracağı birinci ders, CHP'nin "rejim muhafızı parti" algısını değiştirmeden kitlelere açılmasının mümkün olamayacağıdır.
Devamı
ÖSYM’nin kurulması 1970’li yılların başlarında, İstanbul Üniversitesi tarafından merkezi olarak yürütülen üniversite giriş sınavında oluşan kopya kuşkuları ile gündeme gelmiştir. Bu kuşkulara bağlı olarak Üniversitelerarası Kurul 1974 yılında üniversite giriş sınavını merkezi ve bağımsız olarak yürütmek üzere Üniversitelerarası Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezini kurmuştur. 1981 yılına kadar bağımsız bir organ olarak üniversite giriş sınavını yürüten merkez, 1981 yılında Yükseköğretim Kurulunun (YÖK) bir alt kuruluşu haline getirilmiştir ve adı Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezini (ÖSYM) olarak değiştirilmiştir. ÖSYM uzun yıllar boyunca gerek yöntem gerek teknik donanım olarak üniversite giriş sınavlarında başvuru işlemlerinin organizasyonu, sınav sorularının hazırlanması, sonuçların değerlendirilmesi ve sonuçlara dayalı olarak yerleştirme işlemlerinin yapılması konularında ciddi deneyimler elde etmiştir. Bu deneyimlere ilaveten merkezi sınavlar sonrası yapılan yerleştirmelerin daha eşitlikçi ve adil olduğu, nepotizmi yani kayırmacılığı engellendiği yönündeki algıya bağlı olarak, ÖSYM hem toplumun hem de devletin nezdinde güvenli bir kurum olarak algılanmaya başlanmıştır. Bu güvene bağlı olarak zamanla üniversite giriş sınavının yanında, kamu kurum ve kuruluşlarına giriş için yapılan diğer birçok sınavın organizasyonu ÖSYM’ye verilmiştir.
Devamı
Türkiye’de “evet” ve “hayır”ların birbiriyle yarıştığı ve “evet”lerin üstün geldiği anayasa referandumu süreci yaşanırken yanıbaşımız Ortadoğu’da Filistinli ve İsrailli evetçilerle hayırcılar genelde barışa, özelde ise bağımsız bir Filistin Devleti’nin kurulmasına yönelik bir “EVET” çıkarabilme umuduyla bir araya getirildiler. İsrail’in 2008’deki Gazze saldırısı nedeniyle kopan İsrail ve Filistinli liderler arasındaki direkt görüşmeler, yaklaşık iki senelik bir aranın ardından 2 Eylül’de Amerikan sponsorluğunda tekrar başladı. Beyaz Saray ve Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nda yürütülen ilk tur görüşmelerde İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu (Bibi) ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (Ebu Mazen), birbirlerinin barış konusundaki ciddiyetlerini test ettiler. Bu hafta Mısır’ın Şarm el-Şeyh kentinde devam edecek görüşmelerde ise iki tarafın öncelikli “evet” ve “hayır”ları masaya yatırılacak.
Referandum sürecinin ve sonucunun, Türkiye’nin siyasal gündemine yerleştirdiği yeni siyasal değerin ‘vesayet-demokrasi’ mücadelesi olduğu açıktır.
BDP, BOYKOT kararını pakette münhasıran Kürtlere ilişkin bir düzenlemenin yer almamasıyla gerekçelendirmekte ve seçmeninden paketin muhatap alınmamasını istemektedir.
Türkiye, son birkaç aydır, yoğun bir şekilde yeni Anayasa değişiklik paketini tartışmaktadır. Siyasi partiler, siyasal kimlikler, sendikalar, sivil toplum kuruluşları ve toplumun örgütsüz kesimleri, 12 Eylül 2010 tarihinde oylanacak pakete ilişkin tutum almış ve bu tutumlarını ilan etmiş durumdadırlar. Mevcut tartışmalar, çoğu zaman, paketin içeriğinden öte, paketin siyasal sisteme muhtemel etkileri üzerinden yürütülmektedir. Böyle olunca da, paketin içeriği, insan hakları ve demokrasi açısından anlamı, uluslararası belgeler karşısındaki konumu gibi önemli ve hayati noktalar ihmal edilmektedir. Elinizdeki analiz, böyle bir boşluğu doldurmak amacıyla, yeni Anayasa paketini, insan hakları ve demokratikleşme bağlamında ve uluslararası belgeler ışığında bir incelemeye tabi tutmaktadır.
BDP birçok konuda haklı olarak devletin, Kürt meselesi ve BDP konusundaki çifte standartlı tutumunu eleştirmekte ve resmî ideolojinin tutarsızlıklarına dikkat çekmektedir.
Devamı
Yeni eylemlilik dönemi hem Kürt sorununun demokratik yollardan çözümünü hem de demokratikleşme adımlarını yavaşlattı.
Devamı
Siyasi partilerin AK Parti’yi kuşatmak üzere bir araya gelmiş olmaları ve bürokrasinin perdenin önünden çekilmesi, rekabetin demokratikleştiği anlamına gelmiyor.
AK Parti karşıtı blokta yer alan siyasal partiler, ‘Hayır’ın AK Parti’ye karşı çıkmak anlamına geldiğini düşünerek referandumda ‘Hayır’ diyecekler.
PKK, açılım sürecinin başlangıcından itibaren, devletin doğrudan topluma yönelerek barışma çabasından rahatsız olmuştur.
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA), son zamanlarda yaptığı araştırmalarla ve faaliyetler ile Türkiye'nin öne çıkan "think tank" kuruluşlarından. Artık ABD'de de Türkiye ile ilgili söz söyleyen bir kuruluş. SETA Siyaset Araştırmaları Koordinatörü Hatem Ete, Türkiye ile İsrail arasında yaşananlardan CHP'deki değişime, anayasa değişiklikleri sürecinden terör sorununa kadar birçok alanda kapalı kapılar ardında konuşulan, ancak seslendirilmeyen pek çok gerçeği deşifre etti.
SETA PANEL Oturum Başkanı: Hüseyin Yayman, Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Konuşmacılar: Ahmet Özcan, Araştırmacı, Yazar Murat Yılmaz, Siyaset Bilimci Hatem Ete, SETA Siyaset Araştırmaları Koordinatörü Tarih: 27 Mayıs 2010 Perşembe Saat: 16.30 – 18.30 Yer: SETA, Ankara
Hukukun üstünlüğünü esas alan gelişmiş demokrasilerde yargının yeri nedir? Koruduğu değerler nelerdir? Türkiye’de yargı bu açıdan ne durumdadır? SETA PANEL Oturum Başkanı: Yılmaz Ensaroğlu SETA Hukuk ve İnsan Hakları Koordinatörü Konuşmacılar: Ali Bayramoğlu, Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Mithat Sancar, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Vahap Coşkun, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Tarih: 9 Nisan 2010 Cuma Saat: 16.00 - 18.00 Yer: SETA, Ankara
Bugün, kurumlar arası çatışma, askeri vesayet, juristokrasi, sivil dikta, vb. kavramları yardıma çağırarak tartıştığımız meselelerin tamamı, siyasi iktidarı kimin ne ölçüde kullanacağıyla ilgili bir mücadelenin ürünü. 1960’dan beri, atanmış bürokratik iktidarla seçilmiş siyasi iktidarlar arasında cereyan eden bu mücadele, geçen hafta yargı ve yürütmenin en yetkili ağızlarından açık bir şekilde kamuoyuna da ilan edildi. Yargıtay başkanının “yürütmenin yargıyı kuşatma altına almak istediğine” dair sözleri, başbakan tarafından “yasama ve yürütmenin zaten yargı kuşatması altında olduğu” sözleriyle karşılandı.Bu durum, 1990’lardan beri çıkmaza giren 27 Mayıs siyasal sisteminin bu haliyle sürdürülemediğinin ve bir an önce mevcut toplumsal ve siyasal dinamikleri hesaba katan yeni bir siyasal denklem kurmanın kaçınılmaz olduğunun en açık göstergesi olarak okunabilir.
Sokak gösterileri, Reşadiye'deki saldırı, DTP'nin kapatılması, devam eden sokak gösterileri, Muş'ta yaşanan üzücü hadise ve toplumsal gerilim... Bunlar, ardı ardına gelen ve açılım sürecinin arkasındaki iradeyi ve açılımın geleceğini sorgulamamıza yol açan olaylar zinciri. Bu olaylara dayanarak, iki haftadır, Türkiye bir provokasyondan ve Kürt siyasetinin bu provokasyonun aktörü haline gelmesinden bahsediyor. Hatta DTP'nin kapatılması ve DTP'nin içindeki güvercin kanadı temsil ettiği bilinen Ahmet Türk'ün siyasi yasaklı olmasından yola çıkarak Anayasa Mahkemesi'nin de bu provokasyona alet olduğunu ima eden yorumlar yapılıyor. Gizli ya da açık bir elin olaylara start verdiğine ve nihayetinde açılımın ciddi bir krize girdiğine şüphe yok. Ancak, ortadaki tabloyu yorumlamadan önce, bu tabloyu doğuran koşulları, provokasyona gelen aktörleri konuşmadan önce, provokasyonu mümkün kılan aktörleri konuşmamız gerekir.
İran'da sayıları 50 milyona yaklaşan seçmenin tahminlere göre yarısı 12 Haziran'da yeni cumhurbaşkanını seçmek için sandık başına gidecek. Seçimin ilk aşamasında adaylar kullanılan oyun yüzde 50'sini alamazsa, en yüksek oyu alan iki aday ikinci turda yarışıyor. İran'da seçmenler kaydedilmiyor ve isteyen istediği yerde oy kullanabiliyor. Sokaklara kurulan masalarda ya da gezici seyyar sandıklarda oy kullanmak mümkün. Anayasayı Koruma Konseyi çok sayıda aday arasından dördünün seçime katılmasına izin verdi. İran'da aday olmak serbest, ancak yarışa katılmak konseyin onayına bağlı. Adaylara devlet kontrolündeki televizyon ve radyolarda propaganda olanağı tanınıyor. Seçimlerle ilgili en renkli tartışmalar gazeteler ve internet medyasında yer alıyor. 1990'lı yıllardan itibaren İran'da muhafazakâr, merkez ve reformist olmak üzere üç siyasi eğilim dikkat çekiyor.