Burhanettin Duran, Ankara’da gerçekleşen terör saldırısını “Amerika’nın Suriye sahasında kapsamlı bir stratejisi olmamasının; tamamen taktiklerle meseleyi yönetiyor olmasının Türkiye’ye gelen maliyeti” olarak yorumladı.
Devamı
YPG bir taraftan anti-emperyalist muhabbetler yapıp Marksist türküler yakarken diğer taraftan da Kentucky’li bir redneck seviyesinde Amerika’yla yaptığı ittifakın verdiği dayanılmaz hafifliğin tadını çıkarıyor.
Devamı
Amerika Birleşik Devletleri’nin, PYD’yi DAEŞ’e karşı kullanmasının bir sonucu olarak Türkiye’deki çatışma dinamiklerinin etkilendiğini vurgulayan Murat Yeşiltaş: “Amerika’nın bu askeri stratejisi, doğrudan Türkiye’nin ulusal güvenliğinin altını oyan bir dinamik olarak iş görüyor.”
İç savaşın başından beri Türkiye hariç her aktörle işbirliği yapan PYD/YPG en azından "otonom bir Kürt bölgesini" garantiye almak için bütün gücünü seferber etmeye devam edecek.
Amerika’nın Suriye konusunda çifte standartlı politika yürüttüğünü ve stratejik ortaklıklarını bir takım taktik kazanımlara feda ettiğini belirten Fahrettin Altun, “Amerika günü kurtaran politikalarına belki devam edebilir fakat bunun maliyeti sadece bölgeye değil aynı zamanda Amerika’ya da çıkıyor.”
Bugün Amerika eğer sorumsuz bir biçimde müttefikini terk etmiş olma görüntüsü vermekten çekinmiyorsa, Türkiye de benzer bir şekilde Amerika’yı sürükleyebilme mekanizmasını devreye sokabilir.
Amerika’nın Suriye’deki çıkmazı çözmek istemediğini vurgulan Hasan Basri Yalçın: “Suriye’de üretilen terörün Avrupa’ya sızmasına rağmen bunu bir fayda maliyet analizi çerçevesinde daha faydalı görüyor olmalı ki burada bir çözüm üretmiyor.”
Devamı
Obama’nın Suriye politikasının ciddi tutarsızlıklar içerdiğine dikkat çeken Ufuk Ulutaş, Amerika içinde de Obama’nın Suriye politikasına ilişkin sert eleştiriler olduğunu belirtti.
Devamı
Burhanettin Duran, Amerika ve Avrupa Birliği inisiyatif almadığı sürece Suriye’de bir denklem oluşamayacağını vurguladı.
Talha Köse: “Amerika açısından İran ve Hizbullah’ın kontrol ettiği bir Suriye’dense, Rusya’nın kontrol ettiği bir Suriye çok daha kabul edilebilir bir durum çünkü İsrail’in güvenliğini daha az tehdit edebilecek bir yapılanma bu.”
"Azınlık ve öteki" elitlerin kaldıracı üzerinden iktidar olma denklemi, Amerikan siyasal aklının ilk anda kolay bir şekilde sindirebileceği bir fenomen değildir.
Libya'da Amerikan büyükelçisinin öldürülmesiyle sonuçlanan olayların sonrasında herkes yaşananların Amerika'nın iç ve dış politikasında yaratabileceği muhtemel etkileri tartışıyor.
Bir çok siyasi gözlemci, ABD’nin yakın tarihinin siyaseten en kutuplaşmış seçim kampanyalarından birini yaşadığını düşünüyor.
Amerikan dış politikası gözlemcileri, geçtiğimiz haftalarda Obama yönetiminin yeni Afrika stratejisini açıklaması ve ardından Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın 11 günlük ve bu kıtadaki dokuz ülkeyi içeren seyahati ile kısa bir şaşkınlık yaşadılar.
SETA Başkanı Taha Özhan, Star gazetesinden Fadime Özkanın Ortadoğudaki gelişmelere ilişkin sorularını yanıtladı. Özhana göre gelişmeler hayra alamet değil.
11 Eylül 2001 sonrası Bush'un "canlı veya ölü" ele geçirileceğini ilan ettiği Üsame bin Ladin, on yıl sonra Obama yönetimince öldürüldü.
Siyaset, liderlik, karakter, sınıf, din, korku, savaş... 4 Kasım 2008 günü yapılacak Amerikan başkanlık seçiminin sonuçlarını bütün bunların bileşkesinden doğan algılar ve tercihler belirleyecek.
SETA PANEL Nuh Yılmaz George Mason University, Washington DC Tarih: 14 Ağustos 2008 Perşembe Saat: 16.00 – 18.00 Yer: SETA, Ankara
Amerika’nın Irak’ı işgalini farklı dinamikler üzerinden okumak mümkündür. İşgal öncesinde en sık duyduğumuz argümanlar “petrol”, “İsrail’in güvenliği” veya “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” odaklıydı. Bu argümanların her birisinin Irak’ı işgalde belli bir rol oynadığı muhakkaktır. Lakin Irak’ın işgalini açıklamak için bize yeterli bir siyasal tafsilat alanı sağlamamaktadır. Irak’ın işgal edilmesini mümkün kılan en önemli olay 11 Eylül’dür.
Antropoloji doktorası yapan bir Perulu'ya ülkesini sorduğumda: ‘Son yüzyılda kazandığımız bir hentbol maçı bile yok!' diye cevap vermişti. Latin Amerika'ya dair müteakiben aktardıkları ise ‘kanayan yaralardan' başka şeyler değildi. ‘Latin Amerika'nın kanayan yaralarını' ister Eduardo Galeano ' dan okuyalım, ister en sevimsiz ekonomi-politik metinlerden inceleyelim, değişmeyen tek şey tüm hikayelerin merkezinde ABD'nin olması. Meksika atasözünde ‘Ahh Meksika! Tanrıya çok uzak, Amerika'ya çok yakın' denmesi boşuna değil. Aynı şekilde bu ‘acıyı' teyit edercesine Reagon'ın, vakt-i zamanında, “San Salvador Houston'a, Houston'ın Washington'a yakınlığından daha yakın. Orta Amerika, ‘Amerikadır'” diyerek güneyi arka-bahçe ilan etmesini unutmak mümkün değil.