Temsil Krizinden Temsil Gücüne Yeni Türkiye'nin Cumhurbaşkanı

Yeni dönemde, yetki sınırları anayasa ile belirlenen Cumhurbaşkanı, meşruiyet kaynağını “cumhur” ile kurduğu ilişkiden alacaktır.

Devamı
Temsil Krizinden Temsil Gücüne Yeni Türkiye'nin Cumhurbaşkanı
Çatı Aday ve AK Parti'nin Gücü

Çatı Aday ve AK Parti'nin Gücü

Muhalefet partileri bu seçime de AK Parti'nin söylemsel ve stratejik hâkimiyeti altında giriyorlar. Zira Erdoğan karşıtlığı söylemi o kadar tüketildi ki muhalefet partileri tersinden bağımlı hale geldiler AK Parti liderliğine.

Devamı

2007 seçimleri, 2010 referandumu ve 2011 seçimlerinden güçlenerek çıkan AK Parti, bu destek sayesinde sivil-asker ilişkilerinin mahiyetini değiştirdi ve Çözüm sürecini başlatabildi.

Erdoğan, Türkiye'nin en büyük çatı lideri olmaya devam edecek. Kemalizm sancısından kurtulmak için yapısal ve devrimci adımlar atmadıkları sürece Erdoğan ve AK Parti çatısı genişleyecek.

AK Parti'yi tartışmak Türkiye'yi ve geleceğini tartışmaktır. Bu yüzden kaçınılmazdır ve faydalıdır da. Sıkıntılı olan şey, AK Parti eleştirilerinin bir fasit dairede boğulup gitmesidir.

Muhafazakar kesimin çoğunluğu, Gezi'deki Erdoğan karşıtlığını, Erdoğan'ın temsil ettiği İslami kimlik ile son 10 yılda yaşanan toplumsal dönüşümün reddiyesi olarak algıladı.

Avrupa'yla İlişkinin Değişen Mahiyeti

Türkiye'nin Avrupa ile eleştirel entegrasyonu eski ve yeni batıcıların da zayıf aktör patolojisinden kurtulmalarını gerektiriyor.

Devamı
Avrupa'yla İlişkinin Değişen Mahiyeti
CHP'nin Ana Muhalefet Olma İhtimali Var Mı

CHP'nin Ana Muhalefet Olma İhtimali Var Mı?

CHP, 81 ili olan ülkemizin sadece 13'ünde seçimleri kazanmıştır. Eğer cebirden çok fazla rahatsız olmuyorsanız, CHP'nin kazanamadığı illerdeki oylarını toplayıp ortalamasını alırsanız karşınıza çıkan rakama derin derin bakmanız gerekir.

Devamı

Seçim öncesi benzerlikler açısından ele aldığımızda, 1994 seçimleri nasıl tarihi öneme sahipse 2014 yerel seçimleri de Türkiye'deki huzur ve güvenin tesisi için o kadar önem arz etmektedir.

CHP ittifak siyaseti marifetiyle büyük ölçüde kurucu bir siyaset yapma şansını kaybediyor. İsteyen herkesin, hiçbir şeyini değiştirmeksizin, jenerik başlıklar altında, kendisine yer bulabildiği bu platform, beraberinde siyasi nihilizmini de üretiyor.

Gülen Hareketi Ak Parti ve Erdoğan'ın bu seçimde ağır bir darbe almasını istiyor. Fakat bu mühendislik müdahalesi ters tepmiş ve seçim süreci bizatihi Gülen Cemaati'nin kaderini belirleyecek bir noktaya gelmiş gözüküyor.

Uzun yıllar sonra ilk kez 2014'te farklı bir Nevruz'a şahitlik ettik. 2013 Nevruz'u Kürt meselesinde yol ayrımını açık bir şekilde ortaya koymuştu. Kürt meselesi asra yaklaşan arka planının yanında, yakın tarihimizde Kemalizm(ler)in var ettiği ve sürdürdüğü bir sorundu. Bu durum özellikle 1980'lerden 2000'lerin ortasına kadar Kürt meselesinde her açıdan statükonun yerleşmesini sağladı. Sorun neredeyse dokunulmaz haline geldi. Siyaseten müdahale etmenin toplumsal maliyeti yükseldikçe ortaya farklı ‘Kürt meselesi dünyaları' çıktı. PKK, sol-liberal ve Alevi elitler üzerinden ana ekseni Kemalizm mukallitliği olan bir Kürt meselesi dünyası inşa ederken; vesayet rejimi Kürt meselesi üzerinden hem Türk sorununa yatırım yaptı hem de ömrünü neredeyse yirmi yıl uzatmış oldu. Türk ve Kürt Kemalizm'ine oldukça konforlu bir dünya sunan kısır döngüye dur denileceğinin ilk işareti 2009'da Açılım süreciyle geldi. 2009 Açılım sürecinin başardığı en önemli şey Kürt meselesi ile siyasetin ve toplumun açık bir şekilde yüzleşmesini sağlamak oldu.

Birbiriyle neredeyse telif edilmesi mümkün olmayan Türkiye hayallerinin, olgun bir demokrasinin emekleme safhasındaki bir ülkede, ‘ilkel kutuplaşma' süreçlerini yaşanmadan atlaması, siyasalın ve sosyal gerçekliğin tabiatına aykırı bir beklentidir.

Oldukça konforlu bir siyasi alan, sosyolojik tatmin ve psikolojik huzur sağlamakta. Bu konforlu siyasi alan Kemalizm'in ‘ölümlere ve acılara' denk gelen tarihiyle yüzleşme yükünden kurtulmayı sağlıyor.

Ergenekon'un en trajik şekilde ete kemiğe büründüğü Erke Dönergeci'nin, bürokratik bir tenasühle Gülen Grubu'nun vücudunda ‘istihbarat dönergecine' erdiği bir durumla karşı karşıyayız.

2010 yılına kadar AK Parti'nin öncülüğünde biraraya gelen kesimlerin bu tarihten itibaren önce ayrışıp sonra hararetli bir mücadeleye girişmesi, siyasetin sahicileşmesi, kurucu hüviyete kavuşmasının sonuçlarından biridir.

AK Parti siyaset yapımında daha da yalnızlaşabilir. Tedrici demokratikleşme yükünü tek başına taşımaya devam ettikçe, AK Parti'nin siyasi hegemonyasını sürdürmemesi için bir sebep bulunmuyor.

Bir haftadan beri Türkiye, 30 Eylül günü Başbakan Erdoğan tarafından açıklanan Demokratikleşme Paketi'ni tartışıyor. Paket etrafında yapılan tartışmaların ana odağını ise, açıklanan paketin beklentileri ne ölçüde karşıladığı ve çözüm sürecine muhtemel etkileri oluşturuyor. Aslında açıklanmadan önce de, hazırlanan paketin, toplumun farklı kesimlerinin kimi sorunlarına kısmi çözümler getirecek bir paket olması bekleniyordu. Nitekim Başbakan Erdoğan da, konuşmasına başlarken, bu paketin Türkiye'yi ağırlıklarından kurtaracak bir son paket olmadığını belirterek, tüm taleplerin bir paketle karşılanmasının makul ve rasyonel olmadığını vurguluyor ve devamının geleceğini beyan ediyordu. Ancak tüm beklentileri karşılamıyor oluşu, paketin önemini de azaltmıyor. Çünkü birden çok özgürlük alanına ilişkin düzenlemeler öngören bu paketi, aynı zamanda, bir “insan hakları paketi” olarak tanımlamak da mümkün. Demokratikleşme ve insan hakları ise, dinamik kavramlardır ve gelişen koşullar veya ortaya çıkan yeni sorunlar karşısında, yeni taleplerle sürekli yeni düzenlemeler yapmayı gerektirirler. O yüzden de, hiçbir paketin tüm talep ve beklentileri karşılaması düşünülemez ve beklenmemeli.

SETA ve Marmara Üniversitesi işbirliğiyle düzenlenen “Akademik Özgürlükler Çalıştayı”nda, akademik özgürlüklerin kapsamı ve sınırları tartışıldı.

SETA Siyaset Direktörü Hatem Ete, Türkiye'de son dönemlerde Kürt meselesi, Gezi Parkı ve Alevilerin sorunlarıyla bağlantılı olarak yaşanan siyasal gerilimlerin nedenleri üstüne değerlendirmelerde bulundu.

Türkiye zor bir ülke. Etnik, inanç ve yaşam tarzı olarak bu kadar kutuplaşmanın varolduğu ama bir şekilde bu kutuplaşma içinde toplumsal kesimlerin hem birbirlerine temas ederek hem de temas ettiğini hissettirmeden yaşayabildiği çok az ülke bulabilirsiniz. Bu yüzdendir ki, bu ülkedeki iktidar sahipleri hangi sosyal yapının temsilcisi olursa olsun benzer şekilde birlik ve beraberlik çağrısı yapmaktan geri dur(a)mamıştır. Soğuk Savaş sonrası dünyanın siyasal hayata bir hediyesi olan kimlik siyasetinin yükselişi Türkiye'de de yankı bulmuş, adeta virüslerin canlı organizmalar dışında kristalleşmesi gibi, uygun ortam ve zamanı bulunca sessiz kalan kimlikler bir bir gündemde yer edinmeye başlamışlardır. Böylesi bir hava da doğal olarak sosyal kırılmaları beraberinde getiriyor.