Türk Usülu Demokrasi!

Bir Eurovizyon yarışmasını daha kaybettiğimiz şu günlerde dikkatler yeniden 22 Temmuz'a giden sürece yoğunlaşmış durumda. Tatile çıkan ve çıkmayan insanlar olarak "Yaz ortasında seçim mi olur?" muhabbetini sıklıkla duyacağız. Sezer'in Anayasa değişiklikleri paketini veto etmesi de gündemimizi işgal edecek. Nerede olursak olalım 22 Temmuz seçimlerinin ne getirip ne götüreceğini hep beraber göreceğiz. 27 Nisan muhtırasıyla başlayan süreç Türk siyasi hayatında yeni bir milattan çok önemli bir aşamayı temsil ediyor.

Devamı

Kim Daha Sosyal (Demokrat)?

Sosyal ve demokrat sözcükleri ayrı ayrı düşünüldüğünde, üzerinde geniş kitlelerin ittifak edebileceği bir sevimliliğe sahip görünüyor. Sosyal demokrat tamlamasında da belli bir sıcaklık olmasına rağmen, “müttefik kitle” biraz daralıyor. Tamlamayı, Türkiye'deki temsilcisi CHP özeline indirgeyerek kullandığımızda ise geniş kitle-lerde soru işaretleri beliriyor. Üstelik merkez sağda kendisini konumlandıran AK Parti'nin bile zaman zaman “herkesten daha sosyal-demokrat” olduğunu dile getirmesi sosyal ve demokrat kavramlarının yeniden sorgulanmasını gerektirebilir. Zira söylem düzeyinde ve hatta uygulamada AK Parti'nin CHP'den daha demokrat olduğu rahatlıkla söylenebilir; sosyallik mevzuunda ise Baykal'ın partisinin Kasımpaşalı Erdoğan'ınkinden ileride olduğunu iddia etmek zor. Bunun açıklığa kavuşması için en azından uygulamayı görmek zorunda olmamız bile, Sosyalist Enternasyonal'den dışlanan Baykal için yenilgi sayılmalı.

Devamı

SETA PANEL Oturum Başkanı:     İbrahim Kalın     SETA Konuşmacılar:     Levent Köker     Gazi Üniversitesi Uluslararası İlşkiler Bölümü     Murat Yetkin     Radikal Gazetesi      İhsan Dağı     ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü Tarih: 9 Nisan 2008 Çarşamba Saat: 17.00 Yer: SETA, Ankara

MHP, referandumda hayır bloğunda yer alarak CHP’ye yakın reflekslere sahip olan batı seçmeninin tutumunu merkeze almıştır.

Eğitim, bugüne kadar ağırlıklı olarak askeri darbe ve müdahaleler sonrasında yapılan anayasa ve yasalar tarafından belirlenmiştir.

Türkiye Kürt meselesinden bağımsız bir şekilde de PKK sorunu ile muhatap olmak zorundadır. Tam da bu sebepten dolayı, eylemlerine başladığı 1984'ten bu yana “PKK silahsızlandırılmaktadır”. Bu bitmez tükenmek bilmek “PKK'nın silahsızlanması” süreci Kürt meselesinin çözümüne bağlanmaktadır. Kürt meselesinin çözümü ise PKK'nın silah bırakmasına. Eğer siyasal bir yumurta-tavuk egzersizine Türkiye'nin en değerli onyıllarını bir kez daha feda etmek istemiyorsak bu fasit daireden hızla çıkarak gerçeklerle yüzleşmemiz gerekmektedir. PKK, Kürt meselesi dairesinde müstakil bir vakıa olarak ele alınmadığı sürece “iyi şeyler olması”nı dilemekten öteye geçemeyiz. Aynı şekilde DTP, Kürt sorununun sonucu olarak var olmaktadır. Fakat bu tespit DTP'nin bir Kürt meselesi olduğunu ortaya koymaz. PKK'nın bir PKK; DTP'nin ise bir DTP sorunu bulunmaktadır. Ve bu sorunları Kürt meselesinden çok daha önceliklidir. PKK örgütün geleceği konusunda çaresiz olduğu kadar; DTP'de Kürt meselesinin asgari bir düzeye düştüğü durumda partinin ne olacağıyla meşguldür.

Hayaleti Ete Kemiğe Büründürmek

17 Aralık'tan bu yana toplum, gün be gün, Gülen ve takipçileri şahsında, siyaset dışı bir yapının siyaseti ve devleti esir almaya yönelik faaliyetlerine şahit oluyor

Devamı
Hayaleti Ete Kemiğe Büründürmek
30 Mart Neyin Seçimi

30 Mart Neyin Seçimi?

30 Mart'ta, eski Türkiye'ye dönüş çabaları; ülkenin, milletin, ümmetin selameti pahasına sürdürülen Erdoğan karşıtlığı; milli irade rağmına çizilen senaryolar; siyasetin siyaset dışı enstrümanlarla çizilme teşebbüsleri oylanacak.

Devamı

MİT krizinden bu yana ortaya çıkan ve 17 Aralık operasyonuyla kavgaya dönüşen hükümet-cemaat çekişmesinin daha geniş bir zemine yayılıp yayılmayacağı Gülen ve çevresinin, dini cemaat veya sivil toplum formatına geri dönmeye razı olup olmayacağıyla şekillenecek.

Toplumsal nabzı kamuoyu anketleri aracılığıyla en fazla ölçen parti olan AK Parti'nin, hem parti hem de Türkiye'nin geleceğini ilgilendiren bir konuda başlattığı istişare süreçlerinin sahici olduğu ve kamuoyunun eğilimlerini dikkate alarak bir karar verileceği aşikardır.

Erdoğan'ın muhtemel Cumhurbaşkanlığı da AK Parti'nin üç dönem kuralını sürdürme kararı da, AK Parti'ye kontrollü bir değişim ve yenilenme imkânı tanıyacağı için tarihi bir öneme sahiptir.

Muhalefetin Türkiye gibi siyasetin sahici bir zeminde yapıldığı bir ülkede "toplumsal kucaklayıcılık veya toplumsal mutabakat" gibi muğlak bir söylem ile aday arayışına girmesi garabettir

Siyasi partiler, tabanın talep ve kaygılarını önceleyen bir siyaset üretmedikleri ölçüde, büyük bir siyasi boşluğa ve gerilime davetiye çıkarıyor.

Önümüzdeki günlerde, İhsanoğlu'na yönelik öfke ve CHP'nin tercihlerine yönelik şaşkınlığın yol açtığı eleştiri ve rahatsızlıklar azalacak, İhsanoğlu kampanyasının iletişim stratejisinde rol alan kalemler de, ilk haftaki tepkilerin kaygı ve tedirginlikten kaynaklanmadığını fark edecekler.

SETA Siyaset Araştırmaları Direktörü Hatem Ete, AK Parti'nin İhsanoğlu'ndan sonra şansının daha da yükseldiğinin altını çizerek, İhsanoğlu'nun aday olarak gösterilmesinin doğru bir muhalefet stratejisi olmadığını belirtti.

Yeni dönemde, yetki sınırları anayasa ile belirlenen Cumhurbaşkanı, meşruiyet kaynağını “cumhur” ile kurduğu ilişkiden alacaktır.

İhsanoğlu MHP tabanının daha kolay anlaşabileceği özelliklere sahip olduğu halde, neden CHP tabanından aldığı desteği MHP tabanından almıyor?

10 Ağustos cumhurbaşkanlığı seçimleri de Erdoğan'a siyasal misyonunu tamamlama fırsatı sunuyor. Seçim zaferi ile Erdoğan yeni Türkiye'yi kuracak siyasi lider olduğu gerçeğini tahkim etti.

AK Parti üstlendiği ilk misyonu yerine getirerek vesayetçi sistemi tasfiye etmeyi başardı. Vesayetçi sistemin tasfiye edilmesi, AK Parti'ye “yeni Türkiye'yi inşa etme” misyonu yükledi.

Siyaset normalleşirken, siyasetin hitap ettiği sosyo-kültürel zemin de dönüştü. Hem de bütün bunlar önemli oranda 2000 sonrasında yaşandı. Bence bu durum bile başlıbaşına, AK Parti'nin yenilenme ihtiyacına gerekçe teşkil ediyor.

AK Parti'nin genel başkan değişimi gündemiyle toplanan olağanüstü kongresi, Erdoğan'ın süreç yönetimindeki liderliği ve Davutoğlu'nun taban ve teşkilatlara güven veren konuşmasıyla, parti bütünlüğünü pekiştiren, değişim korkusunu bertaraf eden şekilde sonuçlandı.