ABD'de 'Siyasallaşan' İstihbarat ve Trump

Tarihsel süreçte, ülke içerisindeki güç mücadelesinin doğurduğu siyasi entrikalarda, çoğu zaman istihbarat örgütlerinin önemli rolü olmuştur.

Devamı
ABD'de 'Siyasallaşan' İstihbarat ve Trump
Trump ın İktidar Mücadelesi ve Suriye Stratejisi

Trump’ın İktidar Mücadelesi ve Suriye Stratejisi

Trump gerçekten bir "başkan" olmaya çalışıyor. Bu anlamda sadece seçilmek değil seçildikten sonra yerleşik nizamın da yeni başkanın ufku çerçevesinde dönüşüm geçirmesi gerekiyor.

Devamı

Devletler istikrar istemelerine rağmen saldırgan yöntemler tercih ediyor.

Trump’ın diğer Amerikan başkanlarından temel farkı, Amerikan çıkarlarını önceleyen politikasını kamufle etme ihtiyacı duymamasıdır.

Afganistan'da son dönemde, hem müdahil aktörler hem de eylemlerin dozu bakımından artan şiddet olayları, teröre karşı küresel savaşın odağında yer alan ülkedeki güvenlik durumunu yeniden uluslararası gündemin ilk sıralarına taşıdı.

Demokratlar sadece Beyaz Saray'ı kaybetmedi, Kongre'nin iki kanadında da azınlık durumundalar. Tek yapabildiği, mirasını alt üst edecek Trump'ın önüne bazı sıkıntılı konular bırakmak oldu.

Brexit ve Trump Sonrası Avrupa Güvenliği

‘Brexit referandumu’ ile ABD başkanlık seçimlerini Trump’ın kazanması, Avrupalı devlet adamları ve politikacılarını, kıtanın güvenliği konusunda yeniden ortak savunma sistemleri düşüncesini canlandırma arayışı içerisine itti.

Devamı
Brexit ve Trump Sonrası Avrupa Güvenliği
Ortadoğu'da Parçalanma ve Revizyonist Dönem

Ortadoğu'da Parçalanma ve Revizyonist Dönem

Türkiye, Rusya ve İran arasındaki Halep mutabakatı Türkiye’nin dış politika kodlarında bundan sonra müstakil bir revizyonizm siyaseti mi izleyeceği yoksa mevcut parçalanma ve tehditler yüzünden dengeleyici ve statükocu rolüne geri mi döneceği konusuna dair ipuçları içeriyor.

Devamı

ABD'nin kuruluşundan günümüze iki uç kutup grand strateji arasında gidip geldiğini görülüyor. Bunlar bir uçta ABD'nin izolasyonunu öngören Kale "Fortress" ABD ve diğer uçta dünyada etkin hakimiyet hedefleyen Emperyal ABD stratejisi.

Amerika'dan habersiz savaş olmadığı gibi Amerika'dan habersiz barış da yapılmıyordu. Dayton Anlaşması da Amerika'da imzalandı. Afganistan'ın kaderi de Irak'ın kaderi de Amerika'da belirlendi.

“El ele vereceğiz, hem biz kazanacağız hem de gençlerimize geleceğe dönük umut, ışık, cesaret vereceğiz.” Bu sözlerde yatan ekonomi odaklı toplumsal öge çok kritik: Gençlere önem ve iş, aş, umut vermek.

Esed’in devlet terörünü, PKK’nın ırkçı terörünü meşrulaştırmak için insanlıklarından çıktılar. Halep’in içindeki sivillerle birlikte yıkılmasını sevinç naralarıyla karşılayanlar utanmadan insanlıktan bahsediyorlar.

Ne Trump çok matah bir seçenek. Ne de Avrupa sağı. Her ikisi de en başta Müslümanlara düşman. Ama bunlar aynı zamanda Batı'nın kendi defoları.

Savaş teknolojisinin uç noktasında 'insanlı helikopter platformlarına; muharip rol ve misyonları itibarıyla artık eskisi gibi önem ve yer atfedilmese de; arama-kurtarma operasyonları, personel sevkiyatı gibi farklı unsurlar açısından vazgeçilmezliği ortadadır ve bu avantajlarının uzun bir süre daha devam edeceği aşikârdır.

ABD'nin seçim sonrasında bir rehabilitasyon sürecinden geçmesi gerektiği konusunda kimsenin şüphesi yok. Obama, Trump'a, Türk siyasetinin geçmişte çok aşina olduğu bir tâbirle âdeta bir enkâz devretti.

Dış politikada ipler tamamen Trump’a bırakılırsa (şüpheliyim bu konuda) Esed’le yeni bir uzlaşma zemini arayabilir. Çünkü Esed’in DEAŞ’la mücadele ettiğini düşünecek kadar olaydan kopuk.

Asya ülkelerinin ekonomik ve insan gücünü etkin kullanmalarını sağlayacak güçlü bir platforma ihtiyaç var ve Türkiye, bu platforma liderlik edebilecek dinamiklere sahip.

Amerikan halkı başkanın spesifik politikalara hakim bir teknokrat olmasının ötesinde liderlik vasıfları taşımasını bekliyor.

DEAŞ ise örgütün ideolojisini var eden siyasi, ekonomik ve dini şartlarla hakkıyla yüzleşilmeden farklı isim ve formlarda terör faaliyetleri, kaos yaratma girişimleri ve Haziran 2014’te Musul’un işgali ile birlikte ulaştığı güç zirvesine tekrar ulaşma çabalarını sürdürecektir.

11 Eylül saldırılarının üzerinden tam on beş yıl geçti. Bu süre zarfında dünya 11 Eylül’dekinden çok daha büyük yıkımlarla, çok daha ağır krizlerle karşı karşıya kaldı. Özellikle İslam dünyasında devasa kayıplar verildi, şehirler tarumar edildi, milyonlarca insanın canı yandı, devletler çöktü, ülkeler bölündü.

Tarih boyunca birçok örneğine rastlamak mümkün olsa da bu tür eylemler sistematik şekilde İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra niceliksel olarak yükselişe geçmiş, niteliksel olarak da askeri yöntemden hızla terör örgütlerinin kullandığı asimetrik savaşın sürekli bir yöntemine dönüştürülmüştür.