Başbakan’ın yeni dönemde tarih yapan, öncü bir rol üstlenip toplumu üçüncü değişim projesine ikna etmesi gerekiyor. Türkiye siyasetinin en buhranlı dönemlerinden birinde kurulan ve toplumun değişim talebini siyasi bir projeye dönüştüren Adalet ve Kalkınma Partisi, girdiği dört seçimden birinci çıkarak kalıcı bir parti olup olmayacağı tartışmalarına net bir cevap verdi. Düzenin yeniden yapılandırılması arzusunu doğru okuyan AK Parti, geçen sekiz yılda önce kendi tabanını, sonra ülkeyi önemli ölçüde değiştirdi/dönüştürdü. Adalet ve Kalkınma Partisi ANAP gibi bir dönem partisi olacağı öngörülerini boşa çıkartarak Türkiye’nin ‘kadim partisi’ olma yolunda köklü adımlar attı. Bazı entelektüeller tarafından kuruluş sürecinde ‘bir konjonktür’ partisi olarak tarif edilen Adalet ve Kalkınma Partisi, bu öngörüleri boşa çıkartarak Türkiye’nin ‘büyük partisi’ olma yolunda epey mesafe aldı. Partinin güçlü liderliği, kurumsallaşma yolunda dezavantaj olarak görülse de Erdoğan, bu dezavantajı avantaja dönüştürerek partisinin sahih ve kalıcı bir toplumsal harekete dönüşmesini sağladı ve bu dönemde ciddi bir AK Partililik kimliği inşa etti. Erdoğan ismi üzerine inşa edilen AK Partililik kimliği her seçimde daha da pekişti ve siyasal bir hüviyet kazandı.
Devamı
Referandum süreci Türkiye’deki siyasi yapıyı kökünden sarsacak dinamikleri harekete geçirdi.
Devamı
Referandum sonucuyla ilgili değerlendirmelerde daha çok MHP'nin başarısız olduğu tezi öne çıkarılsa da, Baykal sonrası dönemde oluşturulan iyimser hava düşünüldüğünde, CHP de başarısızlar listesinde yer almaktadır. HAYIR cephesinin liderliğini üstlenen CHP, arkasına aldığı AK Parti karşıtı koalisyonla beraber, referandumda AK Parti'nin yenilgiye uğratılacağına o kadar inanmıştı ki, çıkan sonuç MHP'den öte CHP'yi hayal kırıklığına uğrattı. Referandum, CHP açısından Kılıçdaroğlu'nun liderlik potansiyelini ölçme denemesiydi ve görülen o ki, Kılıçdaroğlu bu testten başarılı bir sonuç alamadı. Kılıçdaroğlu, CHP'ye oy verenlerin daha coşkulu oy vermelerini sağlamanın yanında, yeni arayışlara girmiş Alevileri CHP'ye geri çekti ve son dönemde aldığı darbelerle gardı düşmüş imtiyazlı kesimlerde yeni bir umut yarattı. Buna karşın, muhtemel bir CHP iktidarından kaygı duyan kesimleri birleştirerek, uzun süredir ertelenen milliyetçi-ülkücü- ulusalcı ayrışmasını tetikleyip, güçlü müttefiki MHP'yi zayıflattı. Kılıçdaroğlu bu referandum sonucuyla AK Parti'nin 2011 seçimlerindeki muhtemel galibiyetini tahkim etti. Kısacası Kılıçdaroğlu, getirdiği kadar götürdü, eklediği kadar çıkardı. Kılıçdaroğlu'nun kendisinden beklenen yüksek başarıyı gösterememesinin birçok toplumsal ve siyasal nedeni var. Ancak toplumsal algıdaki CHP imgesini değiştirememesi Kılıçdaroğlu hanesine yazılan en büyük eksi puan oldu. Bu çerçevede, Kılıçdaroğlu'nun referandumdan çıkaracağı birinci ders, CHP'nin "rejim muhafızı parti" algısını değiştirmeden kitlelere açılmasının mümkün olamayacağıdır.
Referandum sürecinin ve sonucunun, Türkiye’nin siyasal gündemine yerleştirdiği yeni siyasal değerin ‘vesayet-demokrasi’ mücadelesi olduğu açıktır.
BDP, BOYKOT kararını pakette münhasıran Kürtlere ilişkin bir düzenlemenin yer almamasıyla gerekçelendirmekte ve seçmeninden paketin muhatap alınmamasını istemektedir.
Siyasi partilerin AK Parti’yi kuşatmak üzere bir araya gelmiş olmaları ve bürokrasinin perdenin önünden çekilmesi, rekabetin demokratikleştiği anlamına gelmiyor.
PKK, açılım sürecinin başlangıcından itibaren, devletin doğrudan topluma yönelerek barışma çabasından rahatsız olmuştur.
Devamı
PKK, iktidarı geçmiş dönemlerdeki güvenlikçi perspektife mahkûm ederek tuzağına düşürmek ve toplumsal desteğini azaltmak istiyor.
Devamı
Washington 36 ülkeden devlet başkanı, 10 ülkeden delegasyon düzeyinde katılım ile II. Dünya savaşından bu yana yapılan en üst düzey toplantıya ev sahipliği yaptı. Nükleer güvenlik zirvesinin resmi konu başlığının dışındaki en ateşli konusu İran’dı. İran ise Washington zirvesine alternatif ama oldukça naif başka bir toplantıyı, ‘Herkese Nükleer Enerji, Hiç Kimseye Nükleer Silah’ zirvesini 17-18 Nisan’da düzenliyor. Nükleer tartışmalar üzerinden gerilimin yükselmesinin asıl sebebi ABD’nin BM Güvenlik Konseyi’nde İran’a yönelik bir yaptırım planını hayata geçirmek istemesi.
2000’li yılların başından itibaren TSK’nin siyasal rolü ve sistem içindeki ayrıcalıklı konumu eski yıllara oranla daha fazla sorgulanmaya başlandı.
Sokak gösterileri, Reşadiye'deki saldırı, DTP'nin kapatılması, devam eden sokak gösterileri, Muş'ta yaşanan üzücü hadise ve toplumsal gerilim... Bunlar, ardı ardına gelen ve açılım sürecinin arkasındaki iradeyi ve açılımın geleceğini sorgulamamıza yol açan olaylar zinciri. Bu olaylara dayanarak, iki haftadır, Türkiye bir provokasyondan ve Kürt siyasetinin bu provokasyonun aktörü haline gelmesinden bahsediyor. Hatta DTP'nin kapatılması ve DTP'nin içindeki güvercin kanadı temsil ettiği bilinen Ahmet Türk'ün siyasi yasaklı olmasından yola çıkarak Anayasa Mahkemesi'nin de bu provokasyona alet olduğunu ima eden yorumlar yapılıyor. Gizli ya da açık bir elin olaylara start verdiğine ve nihayetinde açılımın ciddi bir krize girdiğine şüphe yok. Ancak, ortadaki tabloyu yorumlamadan önce, bu tabloyu doğuran koşulları, provokasyona gelen aktörleri konuşmadan önce, provokasyonu mümkün kılan aktörleri konuşmamız gerekir.
ERMENİSTAN’LA futbol diplomasisi ile gündeme gelen açılım süreci, diplomatik ilişkilerin kurulmasını ve ikili ilişkilerin güçlendirilmesini öngören normalleşme protokolü üzerinde uzlaşmaya varılması ile devam ediyor. Her iki ülke kamuoyunda tartışmalara ve eleştirilere neden olan protokoller, Ekim ayı ortası itibarıyla iki ülkenin parlamentolarında onaylanmak için gündeme alınacak. İki ülke ilişkileri bugüne kadar korku, nefret, mağduriyet ve ihanet söylemlerinin ağır bastığı negatif bir duygusallıkla şekillendi. Birbirine taban tabana zıt ve karşılıklı suçlamalara dayanan bu duygusal söylemler, ortak bir iletişim dilinin oluşmasını engelliyordu. Ortak tarih komisyonu kurulması, sınırların tanınması ve açılması ve diplomatik ilişkilerin tesisi gibi daha somut konuların müzakere edilmeye başlanması, taraflar arasında ortak bir dilin oluşabilmesine kapı araladı.
SETA PANEL Oturum Başkanı: Hatem Ete, SETA Konuşmacılar: Bejan Matur Zaman Gazetesi Yazarı Mazhar Bağlı Dicle Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Orhan Miroğlu Taraf Gazetesi Yazarı Tarih: 19 Mart 2009 Perşembe Saat: 16.00 – 18.00 Yer: SETA, Ankara
SETA KONFERANS Konuşmacı: Rebwar Kerim Weli Hewler Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni, Erbil Tarih: 17 Mart 2009 Salı Saat: 16.00 – 17.30 Yer: SETA Vakfı, Ankara
SETA PANEL Oturum Başkanı: Talip Küçükcan SETA Konuşmacılar: Hüseyin Yayman Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fak. Öğretim Üyesi Mümtaz'er Türköne Zaman Gazetesi Yazarı Nurettin Güz Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Tarih: 3 Mart 2009 Salı Saat: 16.00 – 18.00 Yer: SETA, Ankara
SETA PANEL Oturum Başkanı: Talip Küçükcan SETA Konuşmacılar: Tanju Tosun Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Tarhan Erdem KONDA Yönetim Kurulu Başkanı ve Radikal Gazetesi Yazarı Nur Betül Çelik Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Tarih: 25 Aralık 2008 Perşembe Saat: 16.00 – 18.00 Yer: SETA, Ankara
SETA PANEL Oturum Başkanı: İbrahım Kalın SETA Konuşmacılar: Haluk Özdalga AK Parti Ankara 1. Bölge Milletvekili Adayı Doç. Dr. Vedat Bilgin Gazi Üniversitesi İİBF, MHP MKYK Üyesi ve Ankara 2. Bölge Milletvekili Adayı Ahmet Özcan Araştırmacı - Yazar Tarih: 3 Temmuz 2007 Salı Saat: 11.00 Yer: SETA, Ankara
SETA PANEL Oturum Başkanı: Doç. Dr. Talip Küçükcan SETA Konuşmacılar: Ragıp Duran Gazeteci, Galatasaray Üniversitesi İletişim Fak. Öğretim Üyesi Prof. Dr. Edibe Sözen AK Parti Tanıtım ve Medyadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Murat Yetkin Radikal Gazetesi Ankara Temsilcisi Tarih: 5 Nisan 2007 Perşembe Saat: 11.00 - 13.00 Yer: SETA, Ankara